「 Ölüm günü (Part 1) 」

2.1K 162 52
                                    

Red - Start Again

Yokluğunda hissettiğim acı ile kayboldum.

Yayılır dört bir yana bu günahkâr dünyada;
Talih, hercaîdir her zaman,
Her şey fanidir,naiftir bu gök kubbe altında,
Yalnız ölüm zamana direnir ebediyen.

Ölüm ansızın geldiğinde de hayatımızın şeridini görür müydük ? Yedi saniye de olsa o özlediğimiz yüzlere kavuşabilir miydik ? Hissettiğim tek şey karanlık ve umutsuzluk. Tanrı bana yedi saniyelik şeridi bile çok görmüştü. Belki de unutmuştu. Belki de yedi saniyeye değen bir hayatım bile yoktu.

Gözümü açıyorum ve karanlığın bana ölürken bile eşlik etmesine izin veriyorum. Ayağa kalktığımı biliyorum ama ayağa kalktığımı hissedemiyorum. Tanrım, yoksa cehennem böyle bir şey mi ? Hareketlerimi sayabiliyorum ama hissiyattan yoksun bir hâldeyim. Ama hissediyorum tanrım, kalbimi hissedebiliyorum. Çok acıyor, söküp atmak için elimi götürsem de ulaşamıyorum ona. Yanıyor, dizlerimin üstüne çöküyorum. Nereye yakınım ben tanrım ? Arafta mıyım yoksa arafın kendisi miyim ? Yoksa, yoksa ölümü bile layık görmedin mi bana ? Kaburga kemiklerim kalbime batıyor. Bir ucu kalbime girerken diğer ucu kalbimin diğer tarafından çıkıyor. Görmüyorum ama hissediyorum. Nefesim kesiliyor, işte ölüyorum; işte ölüyorum tanrım.

Ama bu nedir ? Göğsümü yarıp geçen ve dışarı çıkmaya zorlayan bu şey nedir ? Peki bu dudaklarımdaki anlamsız baskı ? Elimi dudaklarıma getirsem de ulaşmıyor, çıldırıyorum. Hissedebiliyorum, hissedebildiğim en net temas dudaklarım.

Karanlık kayboluyor. Şimdi vücudumu görebiliyorum. Elimi artık acımayan kalbime götürüyorum. Uzaklarda bir ışık, bakıyorum çünkü gözümü alıyor. Bu göz alıcı ışığın sahibi kim ? Hislerimi geri getiren ve beni bu karanlıktan kurtaran ışığın sahibi kim ? Orda işte. Bir tuhaflık var ama. Gözümü alan bu ışık simsiyah evet simsiyah. Silüeti yok bu ışığın bir sahibi yok. Verdiği hisler var sadece beni boğuşturan. Baskı var üzerimde ve içimden gelen bir dalga var. Yaklaşıyor.

Boğuk sesler yavaş yavaş kulaklarımı doldururken sahibini çıkarmaya çalıştım. Tanıdık ama yabancı. Ruhuma ve benliğime.

"Aç şu gözlerini, sikeyim böyle işi." Göğsümde bir baskı hissettim.

"Nefes alıyorsun."Sonrasında yanaklarımın tutulduğunu. Sıcaktı ya da ben donuyordum çünkü parmak uçlarımdan beynimin sinir hücrelerine doğru bir ürperme sarmıştı. Titredim ve yavaşça gözlerimi araladım.

Bay Jeon'un afallamış, öfkeli ama rahatlar gibi olan surat ifadesiyle karşı karşıya gelmek tüm bu yaşadıklarımın bir kabus olmadığı zihnime dank etti.

Yavaşça kendime geldim ve mavi gökyüzünü yüzünün ardında fark ettim. Deja vu hissiyle birisi beni suya batırıyormuşçasına çırpınarak doğruldum. Aniden bir öksürük krizine girince dengem kaybolmuştu. Bay Jeon omuzlarımdan tutarak dengemi korumamı sağlasa da irkilerek geri çekildim.

Ölmedim. Lanet olsun ki yaşıyorum. Etrafıma baktığımda gölün çevresindeki yeşil arazide olduğumuzu anlamıştım.

Bay Jeon ayağa kalktı ve ıslak tişörtümün yakalarından tutarak beni de kaldırıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Titriyor ama donuk ifadelerle gözünün içine bakıyordum da.

"Bu muydun yani ? İntikam alacağım derken ciddisin sanmıştım. 'Şu andan itibaren ikimiz düşmanız' dediğinde düşman olduğun tek şeyin kendin olduğunu mu anlatmaya çalıştın ? Söylesene !"

Bay Jeon hem haykırarak bağırıyor hem de yakamı sertçe çekiştiriyordu. Son tek kelimelik cümlesini haykırdığında yakamı sertçe bırakarak itti. Bense yere düşme tehlikesiyle baş başa kalmıştım.

Euneirophrenia ❦ KookMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin