Dedektif Kedi

272 142 12
                                    

Ressam Da Vinci, katil oydu. Her şeyi çok ustaca gizlemişti. Öldürdüğü insanların araştırılamasını istiyordu. Bu yüzden de lanet yalanını ortaya atmıştı. Bu sayede herkes tüm ölümlerin lanetin işi olduğunu düşünecekti. Herkes ölümleri baştan kabul ediyordu. İnsanlar birbirini lanetin oluşmasını sağlayan kişi olmakla suçluyordu. Üstelik ressam entelektüel ve naif bir insandı. Bu da onu insanların  gözünde katil potansiyeline çok uzak kılıyordu.

                    Polis bile onun katil olduğuna inanmamıştı. Kamera kayıtlarında  o tablolara Kedi'nin ismini yazdığını gördüğü hâlde ona: "Katil kim?" diye sormuştu. Ressam her şeyi itiraf etiğinde bile ona: "Söylediklerin saçma, ölümler lanet yüzünden oluyor." demişti.

                         Komiser ressamı tutuklamıştı. Öğlenleyin benm durduğum o demir parmaklıklı hücrede şimdi o vardı. Ressamsa hâlâ ayılabilmiş değildi. Polisin darbesinden sonra bayılmış ve hâlâ yarı baygın, yarı uyanık vaziyetteydi. Polis onu parmaklıkların ardına götürebilmek için önce arabasına kadar sürükleyerek taşımak zorunda kalmıştı.

                      Akşamleyin kitap kaefeye döndüğüm zaman Dolunay nerede kaldığımı sormuştu. Tezgahın ardında durmuş kahvesini yudumuyordu. Ona polis ve ressamla olan maceramı anlatınca yüzünde hiç şaşırmış bir ifade görememiştim. Belki de haberi vardı. Tanrım, bu kadının her şeyden nasıl bu kadar çabuk haberi olabiliyordu.

                 "İstiyorsan o polisi seni düşürdüğü için paylayabiirim." dedi bana. Sanki ressam olayını hiç  duymamış gibiydi. Kendisin, benim annem gibi mi görüyordu. Bana karşı oldukça korumacıydı.

                Hayır, bir sorun yok. Katili yakaladık; her şeyi itiraf etti.

               "Ahh senin bir kahraman olduğunu biliyordum evlat." dedi sonra yanıma gelerek saçlarımı okşadı. Beni gerçekten küçük bir çocuğu gibi görüyor olmalıydı. "Yotgun görünüyorsun; sana kahve ya da yemek hazırlamamı ister misin?"

               "Hayır, ben kendim yapabilirim."

               "Ehh o zaman ben eve gidebilirim sanırım. Ben yokken başka kahramanlıklar yapma olur mu? Yorgunsun dinlen biraz."

                Tanrım, katilin yakalanmasıyla hiç ilgilenmemişti bile. Acaba beni duymamış mıydı? Yağmurluğunu giyip  dışarı çıktı.

               Kahve içemezdim çünkü uykumu kaçırmasını istemezdim.Bugün güzel bir uyku çekip yarın olacakları düşünmeliydim. Koltuğa gidip uzandım ve gözlerimi kapatarak düşünmeye başladım. Kâbus bana ne demişti? Arkadaşlarımı kurtarabilirsin demişti. Peki bunu nasıl yapacaktım? Bana tamirci sen hem geçmişte hem de şimdiki zamanda yaşıyorsun demişti. 

                   O hâlde en iyi yaptığın şeyi yap, tamir et.

                 Katilin kim olduğunu öğrenmiştim. Katil ressamdı. O hâlde ressamı geçmiş zamanda durdurursam... Yani rüyalarımdaki zamanda durdurursam...  O zaman Kedi yaşayabilirdi. Her şey tersine dönebilirdi.

                 Beynimin yavaşça uyuşukluğa kapıldığını, düşüncelerimin yavaşlamaya başladığını hissediyordum. Bedenim uyku evresine girmeyle birlikte geviyordu.

            Bir yerlerden zil sesi geliyordu. Gözlerimi tekrar açtığımda Kâbus'un evindeydim. Karşımdaki krem rengi duvarları, makyaj masasını, masanın üsündeki aynayı görebiliyordum. Zil sesi tekrar çaldı. Kapı çalıyırdu. Gidip kapıyı açtım. Kızıl saçları omuzlarına dökülüyordu, göxlerinde neşeli bir yüz vardı ve yüzündeki çiller bu ifadeye daha çok dikkat çekiyordu.

              "Bugün senin uyuyakalma günün miyav. Bu yüzden seni okula geç kalmayasın diye uyandırmak istedim miyav" Karşımdaki Kedi'ydi. Ahhh iki günde bir farklı davranışlarda bulunduğumun hâlâ farkındaydı. Kedi içeri girip etrafı kurcalamaya başladı. Ben de o sırada giyinmeye başladım.

                 "Merak ediyorum miyav. Sen  iki günde bir makyaj yapma ve ütü yapma  bilgini mi unutuyorsun yoksa sadece öylesine mi böyle yapıyorsun."

                  "Öylesine." dedim. Gömleğimin kırışık olduğuna dikkat çekmişti. Gömleğimi çıkarıp ütülemeyi denedim. Ütü elimde beceriksizce hareket ediyordu. Ablam nasıl ütü yapardı ki? Keşke onu izlemiş olsaydım. Kedi beni iterek ütüyü elimden aldı ve kendisi yapmaya başladı. 

                   "İki günde bir miyav. Erkek gibi davranıyorsun. Aaba iki günde bir vücüdundaki testesteron oranı mı artıyor. Sonra da tekrar azalıyor belki. Ne dersin miyav?"

                    "Olabilir."

                    "Olamaz miyav. Sadece alay ediyordum.Ne olursa olsun ben senin iki hâlini de seviyorum miyav."

                     Benim iki hâlimi de seviyordu. Yani benim gerçek hâlimi de. O iyi bir arkadaştı. "Kedi." diye seslendim bu durumu nasıl anlatabileceğim konusunda şüpheliydim. "Bugün biraz yardımına ihtiyacım olacak."

                    "Tabii ki miyav." diye sevinçle miyavladı. "Kedi arkadaşlarına yardım etmeye hep hazırdır."

                     Birlikte okula gittikten sonra ilk dersin teneffüsünün çalmasını bekledim. Teneffüs zili çaldıktan sonra Kedi'nin elinden tutup onu sınıftan dışarı çıkardım. Bizim peşimizden gelmeye çalışan Maral'ı geri çevirdim. Gizlice resim atölyesine girdik.

                   "Benden resim yapmayı öğrenmek için buraya getirdiysen miyav. Yanlış kişiden yardım istiyorsun miyav."

                    "Kedi, yardımına ihtiyacım var. Çünkü bu benim çözebileceğim bir mesele değil."

                     "Konuyu anlat miyav." dedi eliyle asker selamı yaparak.

                    "Bu ilçede bir lanet olduğunu ve her hafta bir kişinin öldürüldüğünü söylüyor herkes. Peki ya bu bir uydurmacaysa. Ya bir insan bu insanların hepsini kendisi öldürüyorsa ve sırf suçlanmamak için lanet yalanını uydurduysa?"

                      "Neden böyle düşünüyorsun miyav." sesindeki o neşeli ifade biraz solmuş, yerini ciddi bir ifade almıştı artık.

                       "Sana göstermek istediğim bir şey var." dedim. Resimleri incelemeye başladım. Resimlerin çoğunda isim yazılı değildi. Çok azına isimleri yazıyor olmalıydı ve çok küçük harflerle yazıyor olmalıydı. Yoksa şu ana kadar çok daha önceden ressamın bu yaptığı iş çözülürdü.  Yaklaşık yirmi tabloya baktıktan sonra bir tabloda isim bulmayı başarmıştım. Tablonun sağ alt köşesindeydi ve çok küçük yazıyla yazılmıştı. Bu hâliyle ancak  ya çok dikkatli bir göz ya da bu olaydan haberi olan biri bu yazıyı fark edebilirdi. Hiçbir şeyden habersiz birinin bunu fark etmesi çok zordu. Tabloda Burak Uçar yazıyordu. "Bu isim sana bir şey ifade etti mi?" diye sordum.

                        "Bu çocuk, geçen sene öldürülmüştü miyav." sonra tekrar yüzünü ciddi bir ifadeye bürüdü ve hazır ol duruşuna geçerek yüksek bir sesle: "Ben dedektif Kedi  bu olayı çözeceğim miyav."

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin