Hepimiz hayatımızda pek çok hata yapardık. Sorumluluklarımızı yerine getirmekten kaçınırdık. Yapmamız gereken şeyleri yapmazdık. Hangimiz hayatındaki her şeyi tamamen doğru yapmıştı ki? Ama sorun şuydu ki bazen yaptığımız hatalar çok nadir bile olsa büyük bedellere neden oluştururdu. Ve biz kaybederdik. Pek çok şeyimizi kaybederdik.
Aslında öğretmenin yaptığı şey sadece bir hatadan ibaretti. Hepimizin yapabileceği, çoğu kişinin umursamayacağı sıradan bir hata... Ama herkesin yapabileceği bu hata onun mahvolmasına neden olmuştu. Peşinde bütün bir ilçeyle beraber...
"Ne saçmalıyorsun sen? Bu saçmalığa inanacağımı mı düşünüyorsun?" Polis adama sanki bir deliye bakıyor gibi bakıyordu. Onun hiçbir söylediğine inanmıyor olmalıydı. Peki ben inanıyor muydum? Ben şu ana kadar yaşadığım her şeyin bir hayalden ibaret olduğuna inanıyordum. Belki de hâlâ hastanede bir hayal görüyordum ve aklım bana oyun oynuyordu.
"O hâlde sana göstermeme izin ver." dedi öğretmen ve oturduğu kayadan ayağa kalktı. Öğretmen önde ve biz arkada olarak yolumuza devam ettik. Polisin sabırsızlanmaya başladığını görebiliyordum. Polis için hayat sadece çözümü olan gizemlerden ibaretti. Çünkü onun işi buydu. Çözülemeyen gizemleri sevemezdi. Oysa onun karşılaştığı şu anki durumda gizemleri çözdükçe ortaya yeni bir gizem çıkıyordu.
Öğretmen bizi çamurlu dar bir patikadan yürütüyordu. Yer bataklık içindeydi ve adım attıkça attığım her adımda çamur ayakkabımın boyunu kaplıyordu. Bu yolda ancak büyük lastik çizmelerle yürünebilirdi ve benim ayağımda sıradan bir spor ayakkabı vardı. Öğretmenin ayaklarına bakınca sarı bir lastik çizme olduğunu fark ettim. Pantolonunun paçaları lastik çizmenin içerisindeydi.
Yürüdüğümüz yolun nereye gittiğini anlamam çok fazla zamanımı almadı. Karnavala gidiyorduk. Ama bu kez daha farklı bir yoldan. Rüyalarımda bu yolu yürüdüğüm zaman burada çamurlu bir patika yolu yoktu. Beste'yle karnavala gittiğimiz zaman yolu bilmiyorduk ve tek bir yöne doğru yürümüştük: dağlara. Şimdi de aynı yöne doğru yürüyorduk fakat rüyalarımda bu yolu yürüdüğüm zaman eski bir zamandı. İki zaman arasında seneler olmalıydı. Patika yolu da o zamanda açılmış olmalıydı. Peki kim tarafından?
Panayırın önündeki duvarlara geldiğimiz zaman farklı bir şeyi daha keşfetmiştim: asma bir merdiven. Sarmaşıklardan örülmüş bir merdiven duvara tırmanıyordu.
Öğretmen bana döndü: "Bir şeylerin değiştiğini söyleyeceksin biliyorum. Her zaman söylersin ve her zaman değişikliği fark edersin" dedi.
O bunu söylediğinde kalp atışlarım tekrar hızlandı. Öğretmen sürekli bana onunla daha önceden çok sık karşılaşmışız gibi davranıyordu. Oysa Gerçek bedenimdeyken onunla ilk karşılaşmamdı bu. Onunla sadece rüyalarımda karşılaşırdım. Ve farklı birinin bedeninde olurdum. Öğretmen rüyalarımı biliyor olmalıydı. Ama nasıl? Bunu kimseye söylemediğimden tamamen emindim.
Öğretmen sarmaşıktan oluşan merdivenden çıkmaya başladı. Polis biraz tereddüt etmişti ama sonra o da çıkmaya başladı. Her ikisi de merdivenin ortasına kadar çıktıkları zaman ben de merdivenlerden çıkmaya başladım. Buradaki değişiklikleri öğretmen mi yapmıştı?
Merdivenleri tırmanarak duvarın tepesine ulaştığımda gördüğüm manzara beni yine şaşırttı. Burasının rüyamdaki hâlini hatırlıyordum: yol boyunca karnavalı çimler ve sarmaşıklar kaplıyordu orada kapının girişindeyse "Cehenneme Hoş Geldiniz" yazılı bir tabela vardı. Bunlar artık değişmişti. Karnavaldaki çimlerin hepsi budanmış, her tarafı kaplayan dönme dolabı ve atlın karıncayı istila etmiş olan sarmaşıklar yok edilmişti. Kapının girişindeki tabela artık değiştirilmişti, "Buraya Gelmeyin" yazıyordu. Karnavaldaki her şeyin eski olduğu şu anda da belli oluyordu ancak artık bir şeyler değişmişti. Boyaları tamamen akmış olan dönme dolap artık mavi renge boyanmış, pasları yok edilmişti. Atlı karıncadaki başı kırılmış olan atlar artık bir bütün hâlindeydi. Burada bir şeyler değişmişti. Ve bu değişen şeyler, buranın temiz ve ferah ortamı benim bir şekilde buradan korkmama yol açıyordu.
Merdivenden aşağı inerek karnavala yürümeye başladık. Karşımıza çıkan ilk tabela: "Buraya Gelmeyin" yazılı tabela olmuştu. Eski tabela boyanarak yerine bu yazı yazılmıştı, bu anlaşılıyordu. Bun tabelayı geçtiğimizde karşımıza bir başka tabela çıkmıştı: "Buradan Zarardan Başka Bir Şey Elde Edemezsiniz Kaçın" yazıyordu. Bu tabela yeniydi. Rüyalarımda burada böyle bir tabelanın olduğunu kesinlikle hatırlamıyordum. Bu tabelayı da geçtik. Atlı karıncaya doğru yol aldık. Aniden orada, atlı karıncanın üstünde duran birisini fark ettim. Bu kişi daha önce orada mıydı? Duvarın üzerinde karnavalı izlerken onu görmemiştim. Atlı karıncanın üzerinde duran kişi baştan aşağı siyah kıyafetlere bürünmüştü. Kıyafetleri ona oldukça bol geliyordu ve geniş bir kapüşonla başını örtmüştü. Kapüşonun ön kısmı onun yüzünü kaplıyordu. Bu adam ölmemiş miydi? Rüyalarımda bu adamın öldüğünü görmüştüm. Atlı karıncada hareketsiz yattığını görmüştüm.
Öğretmen bizi atlı karıncanın önüne, kapüşonlunun önüne doğru getirdi.
"Cehenneme hoş geldiniz" dedi bir kadının pürüzsüz sesi. Ses kapüşonludan gelmişti. Kapüşonunu geriye doğru attı ve ortaya çıkan uzun, beyaz saçlarını arkaya doğru savurdu. Bu Beste'ydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )
FantasyRüzgar adında bir çocuk hastanede çoğu şeyi hatırlamıyor olarak uyanır. Bildiği pek az şeyden biri okulunda bir soruna karıştığı için Yedisu adında bir köy okuluna yollandığıdır. Yedisu köyünde lanetli bir orman vardır, köy halkı buraya gömülen ölül...