Öğretmen artık on dört on beş yaşlarında bir çocuğa benziyordu. Onu görünce zihnimde mağaraya girerken gördüğüm yazı canlandı: "Geçmişe Hoş Geldiniz"" yazıyordu o yazıda. Geçmiş... Suyun yansımasında gördüğümüz bu görüntülerin hepsi geçmişte olup bitmiş şeylerdi. Öğretmen kandırılarak dönme dolaba bindirilmişti ve yaşı küçültülmüştü. Zihnime bir başka görüntü giriyor: Beste'nin öğretmenin bilgisayarına girerek bize izlettirdiği video. O videonun tarihi 1965 senesiydi ve öğretmen bizim gördüğümüz yaşıyla aynı yaşta gözüküyordu. Sonra zihnimde bir başka anıyı hatırladım: öğretmenin telefonuna atılan "Ormanın derinliklerindeki geçidi biliyorum" mesajını. Demek ki bunların sebebi dönme dolapmış. Artık biliyordum.
Önümüzde bir yerlerde adım sesleri geliyor. Birisi adım atıkça su onun adımının sesini bize kadar ulaştırıyordu. Gelen kişinin sessiz olma gibi bir düşüncesi kesinlikle yoktu. Sanki gelişini biz önceden haber alalım diye ayaklarını suya daha sert vurarak yürüyordu. Adım seslerinin geldiği yöne doğru baktık. Gelen kişi Kâbus'tu.
Beste Kabus'u görünce şaşırdı. Yüzü gerildi ve bir adım geri attı: "Siz aynı kişisiniz." Beste'nin söylediği doğruydu. Kabus rüyalarımda bedenine girdiğim kızdı. Onun sadece birkaç sene önceki hâliydi. Onu sadece rüyalarımda iki defa görmüştüm. Bana her iki defada da yol göstermişti. Onu şu an görebilmem luna parkın içindeki büyüden dolayı olmalıydı.
"Sen onu görebiliyor musun?" diye soruverdim ancak onun da görebildiği oldukça belliydi. "O benim bir anım. Onu luna parkın büyüsünden dolayı görebiliyor olmalıyız."
Kabus açıklamaya başladı: "O kapüşonlu adam bir iblisti. Onlar insanların korkusuyla beslenir, üzüntüleriyle mutlu olur. Onların yegane besin kaynağı budur. Öğretmene yaptıkları bu şeyi sadece ona değil; pek çok kişiye yaptılar."
"Başkalarına da mı yaptılar?"
"Evet pek çok kişinin canını yaktılar." sudaki yansıma değişiyor. Bu sefer görüntüde küçük bir insan topluluğu var. Onları saydığımda sekiz kişi olduklarını görüyorum. Kapüşonlu adam onlarla konuşuyor: "Panayırımıza hoş geldiniz. Size cehennemi göstermeme izin verin" diyor herkes onun söylediklerinin birer şakadan ibaret olduğunu düşünüyor. Birer şaka. Onaylar şekilde sesler yükseliyor. Sudaki görüntüye biraz daha dikkatli baktığımda onların korku tünelinin önünde olduklarını görüyorum. Kapüşonlu adam onları içeriye davet ediyor. Bir dakika sonra içeridekilerden çığlık sesleri duyuluyor. Yardım isteyen, af dileyen çığlıklar Kiminin kaçmaya ççalıştığını fark ediyorum çünkü yüksek seste ayak sesleri duyuluyor. Önce çığlık sesleri kesiliyor, sonra ayak sesleri. Bir dakika sonra kapüşonlu adam gülmeye başlıyor ve korku tünelinden içeri giriyor. Saniyeler sonra elinde bir heykelle çıkıyor ayağını ileriye doğru atmış koşmaya çalışan bir adamın heykeli. Ağzı tamamen açılmıştı, çığlık atıyor olmalıydı. Korku tünelindeki adamların hepsi taştan heykellere çevrilmişti.
"Herkese bunu yapmadılar. Aslında onlar öldürmeyi en son olarak tercih ederdi. Kurbanlarının yaşamasını tercih ederlerdi. Kurbanları yaşamalıydı. Çünkü yaşadıkça daha çok korkacak ve bu da iblisi daha çok güçlendirecekti."
"Peki öğretmen?" diye sordum. "Ona ne oldu? Ona devamında ne yaptılar."
"En büyük hasatı ondan topladılar. Dediğim gibiydi iblis insanları öldürmek istemezdi çünkü onları canlı bırakıp hayatları boyunca korkutmak ona daha çok güç kazandırıyordu." Kabus bir an sustu ve düşüncelere daldı. "Ahh zavallı adam. O adam için üzülüyorum. O adam köyde yaşayan sıradan bir insandı. Sıradan bir hayatı vardı. Ama iblisin canı farklı tatlar istemişti. Onun köyündeki herkesi öldürdü. Sadece onu sağ bıraktı. Az önce gördüğünüz kişiler öğretmenin köyündeki insanlardı."
Sudaki yansıma değişti bu sefer öğretmenin artık çocuk hâli canlandı görüntüde. En fazla on beş yaşındaydı bu görüntüde. Çünkü dönme dolapla küçültülmüştü. Etrafta dolanıp bağırıyordu: "O panayır iblise ait. O herkese zarar veriyor. Beni bir çocuğa çevirdi bana bakın."
Onu duyan insanlar onu ayıplar şekilde konuşuyordu: "Bu yabancı nereden gelmiş?" "Yabancıların köye gelmemesi gerekir." "Bu çocuk da kim? Onu hiç görmedim." "Bu kadar uzak bir köye geldiğine göre deli olmalı." Hiç kimse öğretmenin çocuğa çevrilmiş hâline inanmıyordu çünkü kimse onu tanıyamıyordu. O herkes için bir yabancıydı ve yabancılara güven olmazdı.
"Onun gözünün önünde köydeki herkesi tek tek aldı. Hepsini yok etti. Ve öğretmen sayesinde bir ziyafet çekti. Öğretmen yaşlandıkça onu tekrar gençleştirdi. Tekrar gençleştirdi. Bu bir aşçının en sevdiği yemeği sürekli hazırlayarak o yemekte uzmanlaşması gibi olmuştu."
"Görüntü tekrar değişti. Kapüşonlu adam kalabalık bir grupla konuşuyordu. Size panayırımdaki aynalı labirentte eğlenme fırsatı veriyorum ve bu seferlik ücret almayacağım. Çünkü labirentim çok eğlencelidir, buradan asla ayrılmayacağınızı düşünüyorum."
Aklıma fötr şapkalı adamın panayırda bana söylediği sözler geldi: "Ben asla yalan söylemem." demişti. Doğruydu. Kapüşonlu adam da yalan söylemiyordu. Labirentten ayrılmayacaksınız diyordu. Çünkü gerçekten labirente giren kişinin oradan ayrılması mümkün değildi. Ben Beste'nin sayesinde çıkabilmiştim. Yoksa açlıktan ölene kadar orada kalacaktım. Çıkış yolunu saatlerce bulamamıştım. Aklıma bir soru geliyor ve soruyorum:
"Öğretmenin köyündeki herkes ölünce ne oldu peki.
"Herkes ölünce iblis yeni kurbanlar bulmak istedi. Ve bu köyü teker teker doldurmaya başladı. Bu şekilde Yedisu ilçesi yeni kurbanlarına kavuştu. İlçeye sadece her şeyini kaybeden insanları aldı. Çünkü en çok onlar iblisin ziyafet çekmesi için ihtiyaç duyduğu korku dalgasını sağlıyordu. Ve sonunda siz bu ilçeyi doldurdunuz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )
FantasiaRüzgar adında bir çocuk hastanede çoğu şeyi hatırlamıyor olarak uyanır. Bildiği pek az şeyden biri okulunda bir soruna karıştığı için Yedisu adında bir köy okuluna yollandığıdır. Yedisu köyünde lanetli bir orman vardır, köy halkı buraya gömülen ölül...