Hayal'in evinin önüne geldiğimde yağmurdan bütün vücudum sırılsıklam olmuştu. Su birikinisi ayaklarımın boyunu geçmişti artık. Belki otuz santimlik bir soğuk su birikintisinde yürümeye çalışıyordum. Ve yürürken ayaklarımdan başlayarak tüm vücuduma yayılan soğukluk dalgasını hissedebiliyordum. Kapısının önüne gelip kapısını çaldım. Dakikalarca tekrar tekrar çaldım ama kapıyı açmadı.
Yağmurla ıslanan bedenim soğuğa dayanamıyordu. Vücudum titremeye devam ediyordu. Burada donuyordum. Sonra aklıma bir görüntü geldi. Geçen gün Hayalin balkonundan aşağı karların içine atlayışımızın görüntüsü. Onun balkonu ancak bir buçuk metre yüksekliğindeydi. Oraya çıkabilirdim. Dışarı çıktım balkonun korkuluğunu tutarak kendimi yukarı çekmeye çalıştım. Balkon korkuluğu ıslak olduğu için ellerim kayıyordu. Bir elimle balkonun trabzanını kavradım. Sonra diğer elimi de trabzana yönelttim. Vücudumu yukarı çekmeye çalışıyordum ama bu çok zordu çükü yağmurda ıslanan kıyafetlerim bana ağırlık oluşturuordu. Bütün gücümü tekrar verdim. Artık vücudumu balkonun trabzanının üstüne taşıyabilmiştim. Balkondan içeri girdim. Çamurlanmış ayakkabılarımı balkonda bırakarak eve yöneldim.
"Hayal?" cevap yoktu. Salonda kimse yoktu. Odaları yoklamaya başladım.
"HAYAL?" sesime cevap vermiyordu. Uyuyor muydu? Öyleyse yatak odasında olmalıydı. Onun yatak odasına doğru yöneldim. Hayal yatağında oturuyordu. Başı yere doğru bakıyordu, elleriyle başını karamış şekilde duruyordu.
"Hayal iyi misin?" cevap yokt. Beni duyuyor muydu? Belki de duymuyordu.
"Hayal iyi misin?" diye tekrarladım sorumu. Tekrar cevap yoktu. O, arkadaşının ölümüyle birlikte şoka girmiş olmalıydı. Dediklerimi duymuyordu.
Onun önüne doğru geldim.Önüne vardığımda eğildim. Onun gözlerine bakıyordum. Beni görmüyor muydu? Ellerimi onun yüzüne doğru uzattım. Elim onun yanağına değdiğinde Hayal derin bir uykudan uyanmış gibi ani bir şok yaşadı. Kendisini geri çekti. Yarı kapalı yarı açık olan gözleri tamamen açıldı.
"Sen... Sen iyi misin? Su içindesin. Sırılsıklam olmuşsun." bu durumdayken bile beni soruyordu. Arkadaşı ölen kişi ben değildim oydu ama yine de o benim için endişeleniyordu.
"Yağmur varken buraya neden geldin? Gelmemeliydin. Sırılsıklamsın, hasta olacaksın." sözlerini panikle söylüyordu. Sesinde heyecan vardı.
"Ben senin yanında olmak istedim."
"Ahhh benim suçum. Yağmuru ben yağdırdım. Benim yaptığım yağmurun etkisinde kaldın. Benim yüzümden hasta olacaksın. Benim suçum. Benim suçum."
Yağmurdan sırılsıklam olmuş ellerimle onun yüzünü kavradım. Ellerim onun yüzünü kavrayınca onun heyecanının azaldığını sakinleştiğini fark ediyordum. "Hiçbir şey senin suçun değil. Buraya yanında olmak için geldim."
"Kıyafetlerini çıkarmalısın sana havlu vereceğim." dedi. Banyoya gidip bir bornoz getirdi bana. Hayal arkasını döndüğünde kıyafetlerimi çıkarıp bornoza sarındım. Sürekli hapşırıp duuyordum, burnum akıyordu.
"Hasta olacaksın yatağa yat battaniyeye sarınmanı istiorum."
Onun dediğini yaparken: "Şu yağmuru keser misin. Su birikintisi çok yükselecek böyle giderse."
Sanki vücuduna bir şok verilmiş gibi gözleri açıldı. Sel olduğunun farkında bile değildi. Belki arkadaşının ölümünden sonra yaptığı yağmurun bile farkında değildi. Ona söylediğim anda farkına varmıştı. Ellerini çenesinin altında kavuşturdu. Gözlerini kapadı. Gözlerini tekrar açıp elerini çenesinin altından çektiğinde yağmurun sesi kesilmişti. Tekrar hapşırdım. yatağa oturup uzandığım yerin yakınına geldi.
"Beni aradığında buraya geleceğini anlamalıydım."
"Bunu düşünme. Moralin iyi değildi. Hem ben seni arayıp yağmuru kesmen söyleyebilirdim ama yapmadım. Suç aslında bende."
Başını salladı. "Evet ama benim yaptığım yağmur yüzünden hapşırıp duruyorsun. Bu benim suçum."
Elimi battaniyenin altından çıkarıp onun elinin üstüne koydum. "Her şey için kendini suçlamaktan vazgeç. Bu seni yok eder." sonra tekrar hapşırdım.
"Daha fazla ısıya ihtiyacın var." battaniyenin altına girdi. Önce benim önümde uzanmıştı ama sonra bundan vazgeçerek arkama geçip orada uzandı. Ona doğru hapşırmamdan korkuyor olmalıydı. Bana arkamdan sarıldı. Onun vücudunun bana değen her noktasından vücuduma elektrik akımı hücum ediyor gibiydi. Onun vücudundaki sıcaklık dalgasının benim vücuduma yayıldığını hissedebiliyordum. Sanki vücutlarımız tek bir beden olmuş gibiydi. Ve vücut üşümüş, zayıf düşmüş olan parçasını tamir etmek için oraya sıcaklık gönderiyordu. Onun vücudu benim vücudumla bağlantılıydı artık. Ve o bağlantı beni ısıtıyordu. Ruhlarımız birbiriyle temas etmiş gibiydi çünkü onu sadece bana arkamdan sarılan vücudumda değil, bütün varlığımla hissediyordum. Ve onun sıcaklığı bütün bedenimdeydi.
Nefes alışverişlerini ensemde hissediyordum. Onun nefesini her tenimde duyduğumda vücudum daha çok ürperiyordu. O bana arkamdan sarıldığı için bütün olan vücutlarımız sayesinde onun kalp atışlarını duyabiliyordum. Onun kalp atışları dünyada sadece benim duyabileceğim bir melodi gibiydi. Ve o melodi sadece benim için çalınıyor gibiydi.
Her ikimizin de kalp atışları bir şekilde aynı saniseye restlıyordu. Dünyadaki bütün insanların kalp atışları aynı anda mı olurdu? Hepsi aynı ritimde mi atardı? Sanmıyordum. Ama bir şekilde kalbim her attığında onun da kalbinin atış sesini duyuyordum. Sanki kalplerimiz bir gibiydi. İkimizin de kalbi ortak gibiydi.
Hayal... Benimle aynı anda kalbi atan bu kız ölecek miydi? Onun hasta olan kalbi duracak mıydı? Peki ya ben buna dayanabilir miydim?
"Sen... Gerçekten ölecek misin?" diye sordum. Sorunun cevabını biliyordum ama bazen bilseniz de farklı bir yanıt almak için sorardınız. Çünkü kendinizi daha iyi bir şeye inandırmak isterdiniz. Elimi onun bana sarılan ellerinin üzerine götürdüm ve elini tuttum. Onun ellerinde bir şekilde uzur vardı. Bir şekilde beni sakinleştiriyordu.
"Evet ama bunu düşünme. Asla senin ölmene izin vermeyeceğim. Asla."
Hayal bütün insanları korumayaı kendisine görev bilmişti. Kendi ömrü sadece birkaç aydan ibaret kalmasına karşın o hâlâ başkalarının hayatını önemsiyordu ve onları korumaya çalışıyordu. Sanki bu ilçedeki herkesin sorumluluğu onun ellerindeymiş gibi hissediyordu.
"Ben... Seninle kitap kafede ilk karşılaşmamızı hatırlıyor musun? O zaman seni hiç görmemiş, umursamıyormuş gibi davranıyordum."
"Evet. İlgisiz bir uyuzun tekiydin. Yine de hoştun."
"Aslında ilgisiz değildim. Senin ilginç biri olduğunu düşünmüştüm. Şaşırtıcı biriydin. Ama sana yakınlaşmaktan korkmuştum. Çünkü hayatım boyunca kime yakınlaşsam hep hayatları çok kısa sürdü. Onlar hep zarar gördü. Bilmiyorum, belki de uğursuz biriydim. Ama ne zaman birine yakınlaşsam o hep zarar gördü. Ben de bu yüzden senden uzak durmak istedim. İstedim ki senden biraz uzak durursam sen güvende olursun. Ben... Ben böyle düşünmüştüm."
Hayal başını omzuma dayadı. Saçları boynuma ve omzuma değiyordu. Onun başının ve saçlarının değdiği yerler içimde tuhaf bir ürpertiye neden oluyordu.
"Ama görüyorsun bana daha çok zarar vermezsin zaten."
"Yine de sen bir kelebek gibisin benim için."
"Kelebek mi? Bu yeni bir şey. Sen daha çok şaşırtıcı birisin." dedi uykulu bir sesle.
"Evet kelebek gibisin. Kelebeklerin ömrü kısa olur. Çok kısa. Sadece bir gün. Ama... Ama o kelebeğe dokunursan o kelebeğin bir günlük ömrü de daha da kısalır. Kelebek dünya güzeli bir varlıktır. Onun varlığı tabiatın bir armağanıdır. Bu yüzden ona dokunmak istersin. Ama dokunamazsın. Çünkü bilirsin eğer dokunursan onun zaten bir günlük olan ömrünü daha da kısaltacaksın. Ve buna için el vermez."
"Şu an kelebeğin yaslanacak bir omuza ihtiyacı var. Onu benden alma olur mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )
FantasiRüzgar adında bir çocuk hastanede çoğu şeyi hatırlamıyor olarak uyanır. Bildiği pek az şeyden biri okulunda bir soruna karıştığı için Yedisu adında bir köy okuluna yollandığıdır. Yedisu köyünde lanetli bir orman vardır, köy halkı buraya gömülen ölül...