Adım Bekçi

193 111 5
                                    

Bekçi gözleri kapalı bir şekilde resim atölyesine girmiş, orada gördüğü bir tabloya "Ressam Da Vinci" yazmıştı. Bunu düşünmek bile vücudumda soğuk bir hava dalgası oluşturuyordu. Ama bu olmuştu. Video kaydında bunu görebiliyorduk. Başımı etkisi altına almaya başlayan bir soğuk hava dalgasını hissediyordum. Odanın ısısı sanki birden birkaç derece azalmış gibiydi. Vücudum ortamdaki soğukluğa artık daha çok duyarlı hâle gelmişti. Bekçi uyurgezer şekilde ressamın ismini yazmıştı. Peki bunun anlamı neydi?

Lanet. Evet anlamı lanet miydi? Polisle ilk karşılaştığımda bana dediği şeyleri hatırladım: burada olan bütün ölümler lanet yüzünden oluyor demişti. Lanet yüzünden...

Peki bir lanet neden ölecek insanların isimlerini başkasının yardımıyla tabloya yazsın ki? Bir lanet neden kadın sesiyle ressamı arayıp ona şantaj yaparak tablolara isimler yazmasını sağlasın. Neden bekçiyi uyurgezer bir şekilde resim atölyesine yollasın?

Lanet...

Hayır, açıklaması bu kadar basit olmamalıydı.

Komiser bekçiyi sorguya çekeceğini söylemişti. Ressamın cesedi için cenaze işlemlerini başlatıp cesedi karakoldan aldırdıktan sonra bekçiyi karakola getirmek için yola çıktı. Bense yine onun sıradaki şüpheliyi getirmesini bekliyordum. Kedi böyle bir durum için ne derdi ki? Videoyu tekrar oynattım. Ama bu sefer her saniyesine dikkat etmek istiyordum. Görüntüyü yakınlaştırdım. bekçinin yüz hatlarını görmek istiyordum. Orada olmaması gereken herhangi bir şey... Ne olursa... Onu bulmak istiyordum. Bekçinin resim atölyesine girerken gülümsediğini gördüm. Yüzünde masum bir gülümseme vardı. İnsanlar uyurgezerken gülümser miydi? Uyurken gülümsemek alışılmadık bir durum muydu? Bilmiyordum.

Kendimi içinden çıkılmaz bir okyanusta gibi hissediyordum. Ve sanki op okyanusa sürekli daha çok batıyor gibi... Sanki bu davayı çözemezsem okyanusun ortasında hep tek başıma kalacakmışım gibi... Asla boğulmayacak ama asla da yanımda başkası olmayacakmış gibi. Okyanusta boğulmak, orada ömür boyu yalnız yaşamaktan daha iyi olabilirdi.

Hayal.. Bir şekilde bu davayı çözmemin onu kurtaracağını düşünüyordum. Sanki katili bulursam onun kalbi düzelecek ve artık iyi olacakmış gibi. Ve ben onun ömrünün biraz daha artmasını istiyordum. Çünkü o benim okyanusun ortasında tuttuğum bir ağaç dalı gibiydi. Tutunabileceğim tek şey... İnsanalar ellerinde her şey olduğu dönemde ellerindeki hiçbir şeyin değerini bilmez. Elindekileri sıradan bir taş olarak görürler. Ama o şeyler birer taş olsa bile uygun ellerde, uygun zamanlarda paha biçilemez bir değer kazanır. Belki benim kalbimdeki o taş da onun yanındayken değer kazanıyordu. Bilmiyordum.

Hayal... O asla soruşturmada neler yaptığımı, neleri bulduğumu merak etmiyordu. Ona anlatmaya başladığımdaysa, bütün bu olanlar lanet yüzünden kendini boş yere tüketme, derdi. Sanki o kararını çoktan vermişti. Ne kadar açıklayıcı konuştuğum onun için fark etmiyordu. Bazen bunu çok anlattığımda bana gülümseyip "Ne kadar da araştırmışsın." diyordu. Aynı şeyi Dolunay da yapıyordu. Bana soruşturmayla ilgili söylediği tek şey: Ne kadar da uğraşıyorsun bu şeyle, sözü ya da "Sen artık bir dedektifsin." sözü olurdu. Her ikisini de şakayla karışık alayla söylerdi ve bunu anlardım.

Kapı açılınca bakışlarım o yöne doğru kaydı. Komiser bekçiyi getirmişti. Bekçi onun önünde komiser de arkasındaydı. Sanki onun kaçıp gitme tehlikesine karşı tetikte bekliyor gibiydi. Komiser ona oturması için bir yer işaret etti. İşaret ettiği yer benim oturduğum koltuğun karşısındaki bir koltuktu, ikimizin arasında bir sehpa bulunuyordu.

Komiser masanın arkasına geçti. "Ehhh konuş." dedi. Komiser onunla konuşup ilk anda ifadesini almış mıydı yoksa burada mı almak niyetindeydi. Adamın kanayan hiçbir yerinin olmamasından dolayı ilk ifadesini burada benim karşımda almakta olduğunu hissettim. Bu komiser bana fazla güvenmeye başlamıştı.

"Ben uyuşturucu bağımlısıyım." diye konuya direkt girdi bekçi. Bunu söylediğinde bekçiyi daha iyi incelemeye karar vermiştim. Bekçi kendisine birkaç beden büyük gelen v yaka bir giysi giyiyordu. Gözlerinin etrafında derin kızarıklar vardı ki bunlar onun uyuşturucu bağımlısı olduğunu söylemesinden sonra daha iyi anlam kazanmıştı. Boyu yaklaşık bir yetmiş beş uzunluğundaydı kilosu normaldi fakat duruşunda bir zayıflık seziyordu ve gözlerinde dalgın bir hava vardı. Evet onun uyuşturucu bağımlısı olduğunu öğrenmemle birlikte dış görünüşü oldukça çok anlam kazanıyordu.

"Evet ben uyuşturucu bağımlısıyım. Ama sadece uyuşturucu değil: hap, kokain, esrar... Her şey bana uyar. Geçmişimde yaşadığım şeyleri unutturacaksa bana her şey uyar. Bağımlılığımla ilgili hiçbir sorunum yok. Bazıları bunları bırakmaya çalışır. Bense bunların salaklık olduğunu düşünürüm. Bu şeyleri kullanan insanların arasında geçmişinde çok iyi bir hayat yaşamış olan tek bir kişi bile yok. O zaman ben neden bırakayım?"

"Sadede gel." dedi komiser sinirli bir ses tonuyla. "Bana anlattığını ona da anlatmanı istiyorum."

"O zaman hikaye başlasın. Herneyse. Dediğim gibi benim için bu maddenin ne olduğu fark etmez. Yeter ki bana geçmişimi bir süre de olsa unuttursun. Düün gece barda biraz keyifleniyordum. Bir adam yanıma yaklaştı, benimle konuştu. Gay olduğunu düşünmüyorum. Sadece konuşmak istedi ya da elindeki malı satmak için yeni müşteriler arıyordu. Bana elinde bir mal olduğunu ve bunun en iyisi olduğunu söyledi. O malı aldım ve uyurken kullandım. Her şey o aldığım şey yüzünden olmalı. Bir hap gibiydi."

"Malı kimin verdiğini de söyle ona." demişti komiser.

"Öğretmen. Malı bana öğretmen verdi. Yemin ediyorum hayatımda gördüğüm en keyif verici maddeydi bu.

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin