"Sen... Neden her şeyi kendin yapmış gibi anlatıyorsun?"
"Çünkü ben yaptım."
"Saçma. Sen öldün. Öldüğünü biliyorum. Sadece bir anısın. Hafızamdaki yansımadan ibaretsin."
ASANSÖR ÇALIŞIYOR... ASANSÖR ÇALIŞIYOR...
Bu kata bir kişi daha mı gelecekti?
"Öldüm ya da yaşıyorum. Fark eder mi?"
"Ben... Bilmiyorum."
GİRİŞ KATINDAN FİRAR VAR. GİRİŞ KATINDAN FİRAR VAR.
BİNA HASAR ALDI!!! BİNA HASAR ALDI!!!
"Bir ziyaretçimiz var Rüzgar."
"Ablam geliyor. Beni öldürmeye çalıştı. Onun nesi var."
"Ablan hep seni korumaya çalıştı Rüzgar. Biliyorsun."
Beni korumaya çalıştığı için öldürmeyi mi deniyordu? Bu binadaki anılarımın nesi vardı böyle. Kafam karışık olmalıydı. Anılarım bu yüzden dengesizdi.
"Ne düşünüyorsun?"
ASANSÖR BEŞİNCİ KATA ULAŞTI!!! ASANSÖR BEŞİNCİ KATA ULAŞTI!!!
Asansörün kapısının açıldığını duyunca kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Ablam beni öldürecek miydi? Peki burada ölürsem gerçekte de ölmüş olur muydum? Burası sadece benim zihnimin yansımasıydı. Burada zarar görmem olanaksız olmalıydı. Yine de...
"Rüzgar... Kardeşim, benden neden kaçtın? Şeytan... Rüzgar, uzaklaş ondan. Onun sana zarar vermesini istemiyorum."
"Ne, şeytan diye kime diyorsun?"
"Yanındakine diyorum. Uzaklaş ondan Rüzgar. Onun seni öldürmesini istemiyorum. Seni yalnızca ben öldürmeliyim. Bu seni korumanın en iyi yolu."
Ablamın yüzü sakindi. Beni korkutan da buydu. Bir insan nasıl bu kadar sakin olarak bunları söyleyebiliyordu? Eli... Onun elinde bıçak vardı. Beni gerçekten de öldürmeye gelmişti. Bir adım geriye çekildim. Kedi... Kedi hakkında ne diyordu öyle? Ona şeytan demişti. Ama nasıl? Peki Kedi ne diyordu kendisi hakkında öyle? Kendisinin peri olduğunu ve yüzlerce yıl yaşadığını söylüyordu.
Kedi yaşına göre çok bilgili biriydi. Öğretmenden bile daha bilgiliydi. Üstelik öğretmen köydeki en yaşlı insan olduğu hâlde... Peki bu mümkün müydü? Bu kadar genç birisinin bu kadar fazla şey bilmesi...
Tekrar geri çekildim. Kedi de ablam da bana bakıyordu. Ablam bana doğru biraz daha yaklaştı ben de tekrar geri çekildim.
"Korkma miyav, ablandan kaçmana gerek yok. Ben seni koruyabilirim miyav. Seni ablan yerine ben öldüreceğim bu sayede daha fazla acı çekmek zorunda olmayacaksın miyav."
"Saçmalama o benim kardeşim. Benim kardeşim benim sorumluluğumdadır. Onun tüm günahları bana ait. Onu ben korumalıydım ama koruyamadım. Ailemiz öldüğünde benim tek ailem olarak o kalmıştı. Onu ailemizin adına korumalıydım ama koruyamadım. Onun sürekli acı çekmesini tekrar tekrar ölmesini izlemek zorunda kaldım. Ve her acısında onu giriş kattaki odamdan izlemek dışında bir şey yapmadım. Yapamadım. Ama artık bunu değiştireceğim. Kardeşim bana aittir. Onun daha fazla acı çekmesine izin veremem."
"Saçma! Bütün bu olaylara ben sebep oldum. Benim düşüncesizliğim yüzünden oldu her şey. Bir peri doğadaki tüm canlılara iyilik getirmekle yükümlüdür ama ben yüzlerce yıl boyunca insanlardan uzak kaldım. O kadar uzak kaldım ki insanlar benden yardım istediğinde onlara iyilik yerine sadece kötülük verebildim. Artık tüm hatalarımı telafi etmek istiyorum bu yüzden seni benim öldürmeme izin ver Rüzgar."
Bunlar ne saçmalıyordu. Geri çekilmeye devam ediyordum. İkisi de bana doğru geliyordu. Adımlarının hızını artırdılar. Koşmaya başladım.
Neler oluyor, neler oluyor, neler oluyor?
Nefes alışlarım sıklaşmaya başladı. Vücudumun kasıldığını hissediyordum. Sokağın ortasında koşmaya başladım. Her ikisi de peşimden koşuyordu.
Canını hiç acıtmayacağım sadece öldüreceğim.
Söz veriyorum hiç hissetmeyeceksin bile.
Burada ölürsem... burada ölürsem gerçekten ölecek miyim?
Kedi'nin görüntüsü zihnimde canlanıyordu. Sürekli bana yardımcı olmaya çalışması ve her konuşmasını miyav diye bitirmesi... O her defasında mutluydu, güler yüzlüydü ve onun mutluluğu içimde her zaman devam etme azmi oluştururdu. Şimdiyse arkamda beni kovalıyordu. Sağdaki ara sokağa saptım. Onlara izimi kaybettirmek istiyordum. Onlar bu sokağa sapmadan önce bir kere daha yolumu değiştirmeliydim. Karşıma çıkan ilk ara sokaktan sola döndüm. Koşarken arkama bakarak takip edilip edilmediğimi görmeye çalıştım. Kimse yoktu. Henüz yetişememişlerdi. Tekrar bir yan sokağa saptım. Saklanmalıydım. Sonsuza kadar kaçamazdım. Koşarken binalara bakıyordum. İşte şu bina. Şuradaki binanın dış kapısı açıktı. Binadan içeri girdim. Kapıyı ardımdan kapattım.
Rüzgar? Rüzgar sen misin?
Bu ses... Bu sesi tanıyordum. Öğretmenin sesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )
FantasíaRüzgar adında bir çocuk hastanede çoğu şeyi hatırlamıyor olarak uyanır. Bildiği pek az şeyden biri okulunda bir soruna karıştığı için Yedisu adında bir köy okuluna yollandığıdır. Yedisu köyünde lanetli bir orman vardır, köy halkı buraya gömülen ölül...