KAR

2K 357 77
                                    

O... Rüyalarımda ruhumun bedenine girdiği kızın arkadaşı... Neden buradaydı? O gerçek miydi? Rüyalarımın gerçek olmadığına kendimi inandırmaya çalışıyordum. Ve her seferinde bunu bir miktar başarabiliyordum ama şimdi... Rüyalarımda gördüğüm bir kızı nasıl gerçek hayatta görebiliyordum ki? Bu gerçek miydi? Gerçekten o var mıydı? Belki de onu sokakta görmüştüm ve rüyalarımda rastgele olarak onu görüyordum. Bu doğru olabilirdi, tek bir şey bunun doğruluğuna inanmamı engelliyordu: onu rüyamda gördüğümde henüz Yedisu'ya gelmemiştim.

Bu tek bir şeyi gösterirdi: rüyalarımda gerçekten ruhum bir başka kızın bedenine giriyor, onun da ruhu benim bedenime giriyordu. Her rüya gördüğümüzde bir gün boyunca diğerimizin bedenini kontrol ediyorduk. Peki bu... Mantıklı mıydı? Hiç değildi. Yine de tek açıklaması buydu. Eğer Elif'i bu ilçede gördüysem o zaman rüyalarımda bu ilçede bulunuyor olmalıydım. Ruhumun bedenine girdiği kız bu ilçedeydi. Peki o kimdi?

Elif eğer bu ilçedeyse hem rüyalarımda tanıdığım diğer kişiler hem de bedenine girdiğim kız bu ilçedeydi. Onları bulmalıydım.

Artık geceleri uyuduğum zamanlarda o kızla iletişim kurmaya çalışacaktım. Onun bana cevap vermesi için evine yazılar yazacaktım. Ama bunları zaten yapmıştım. Onun defterine "Sen kimsin?" diye yazmıştım. Aynasına yazı yazmıştım. Hiçbirine cevap vermemişti. O hâlde cevap vermek zorunda kalacağı şeyler yapacaktım.

"Sen iyi misin?" Hayal, Elif'le konuşmasını bitirmiş ve onu yolcu etmişti, kapıyı kapatmıştı.

"Ben... iyiyim."

"Sanki kötü bir şey olmuş gibi görünüyorsun."

Rüyalarımı ona anlatabilir miydim? Ona güvenebilir miydim? Onun sırları vardı, benim de sırlarım vardı. Birbirimize sır saklama konusunda yardım edebilirdik. Bana inanır mıydı? O sırrının kanıtını bana gösterebiliyordu. Bunu yağmur yağdırarak başarabiliyordu. Fakat ben sırrımı kanıtlayabilir miydim? Sırrımın doğruluğu için yemin etmek dışında bir kanıt sunamazdım. Yedisu'da tanıdığım yalnızca iki kişiden biriydi o ve ondan her ne kadar uzak durmaya çalışsam da onu kaybetmek istemiyordum. Beni bir deli gibi görmesini istemiyordum. Bunu kimseye anlatamazdım. Benim lanetim de buydu.

Başını yana doğru eğdi: "Seni üzen şeyler var ama bana söyleyemiyorsun."

"Evet."

"Hmmm... Sana nasıl yardım edebileceğimi biliyorum. " Yanıma doğru geldi, elimi parmaklarımın ucundan yakaladı. Beni çekmeye başladı: "Hadi gel." Beni balkona doğru getirdi. İkimiz de balkonun tırabzanlarının önünde duruyorduk. Ellerimizi tırabzanlara dayadık. O hâlâ bir eliyle elimi tutmaya devam ediyordu. Bir eli sağ elimin üstündeydi.

"Buraya geldiğinde burasıyla ilgili neler öğrendin."

"Pek fazla şey değil. Senin anlattığın ormanın laneti olayı var."

"Benim anlattıklarımın dışında?"

"Dolunay, buraya gelen bir daha çıkamıyormuş gibi konuşuyor; buraya sadece her şeyini kaybetmiş insanlar geliyormuş."

"Doğru söylüyor. Her şeyi iyi olan bir insan buraya gelmez."

"Peki sen neden geldin. Senin hikâyen nedir?"

"Dolunay'ın hikâyesini dinledin mi?"

Başımı öne eğmiştim: "Anlattı. Acıklı bir hikâyeydi."

Bakışlarını tekrar kaçırdı. Yine uzak bir yere bakmaya başladı. Gözlerindeki o hüzün... O tekrar geri gelmişti. Mutluluk maskesiyle o hüznü ne kadar gizlemeye çalışsa da o hüzün bazen o mutluluk duvarlarının ardından atlayıp ortaya çıkıyordu. Onun hikâyesi neydi? Dolunay'ın hikâyesinden daha mı kötüydü?

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin