Neredeyse 5.000 kelime olmak üzere iken yazmayı durdurabildiğim bir bölüm getirdim sizlere!Buna karşılık oy ve yorumları eksik etmezsiniz, değil mi?
Hikayeyi aşama aşama yazıyorum canlarım, atlama yapmıyorum. Detaylı okuyun, kaçırmadan her yeri mümkün olduğunca görün istiyorum. Böyle olması bizi hikayeyi her alanda içine alacak. Hikaye çok farklı yerlere gidecek, bizi şaşırtacak bundan emin olabilirsiniz. Sadece oralara gelmek için bir iki bölüm daha sabredeceğiz sonra yavaşça başlayacak. Sırlar var biliyorsunuz yavaş yavaş meydana çıkacak, ileriyi etkileyecek durumlar olacak. Hepsini tamamlayacağız birlikte.
O zaman yorumlarınızı ve oy hakkınızı kullanmanızı dileyerek sizleri bölüme alayım, hepinize iyi okumalar sizleri seviyorum!
❤️🌸
Zeynep aklımdaki binbir düşünce içerisinde altına imza attığı anı ve öncesini düşünerek eve kadar gelmiş, arabasını edip düşünceleri arasında apartmana girerek oturdukları daireye çıkmıştı. İstanbul'da ulaşım için kolay ve güvenilir bir yerde oturuyorlardı. Bir site değildi ama ondan çok daha fazlasıydı. Çok daha büyük bir eve, rahat havuzlu bir siteye taşınabilirlerdi ancak orası onlara öyle yeterli ve sıcak geliyordu ki, bazen ekstra konforu dibinde isteseler de ayrılamıyorlardı.
Konfor her zaman huzur değildi ancak huzur, daima konfordu!
En sevdikleri ise, salondaki geniş balkonlarıydı. Caddeye bakan balkonlarında bir tane gri renkte, içinde çiçek desenli yastıklar bulanan balkon salıncağı vardı. Üzeri güneşten korumak için eğimli olan salıncağın bu özelliği kesinlikle Verda'nın hassas cildine görseydi. En ufak güneşte kızaran ve rahatsız olan kadın için bu koruma durumu daha çekilir kılıyordu. Hemen önünde siyah küçük sayılacak alçak bir masa ve salıncağın diğer yanında ufak bir puf bulunuyordu. Girişin sağında bu keyif kısımları kalırken girişin karşısında ve daha solunda kalan yerde ise en fazla üç, zorlanırsa dört kişinin yemek yiyebileceği büyüklükte ahşaptan bir masa ve yer kaplamaması için iki tane sandalye vardı. Duvarlarda tablolar asılıydı. Birkaç tane raf da ise çiçekler duruyordu. Oldukça tatlı olan balkonları tam olarak onlara göreydi. Her anlamda. Yazın o kadar fazla zaman geçiriyorlardı ki balkonda, inanılmaz keyif alıyorlardı. Ancak kışın geniş, yanlara doğru açılıp kapanan camlar kesinlikle kapanıyor, ortamı bozmasına izin vermiyordu. Duvar kenarlarında büyük saksılardaki bitkiler ise yazın balkona, kışın ise balkona açılan kapının solunda kalan raflı geniş ince demirlerle yapılmış ve kitaplarla dolu olan zarif kütüphanenin yanına alınıyordu.
Evlerinde ise olmayan şey, televizyondu. Başından beri ikisi de kısıtlı zamanlarından dolayı ve ihtiyaç duymadıklarından almamış eksikliğini de hissetmemişlerdi. Televizyonun ünite şeklinde olması gereken yerde sevdikleri ve gayet salona yakışan kütüphaneleri vardı. Kütüphanenin karşısında beyaz renkte, oturunca bedeni adeta içine alan geniş rahat bir L koltuk bulunuyordu. Hemen yanında ise siyah beyaz zarif bir tekli koltuk vardı. Yerde siyah beyaz modern desenli bir halı ve yine ahşaptan alçak ancak uzunlamasına, üzerinde okudukları kitapların birkaçı, akşamları bilgisayarları, mumları çalışmak için kağıtları, bulunan bir masa vardı. Bazen oldukça fazla eşya olup karışık dursa da onlar bu yoğunluğa alışıktı. Sorun etmiyorlardı. Masanın alçak olması ile yere oturup rahatça çalışabilmek için en kolaylarına gelen şeydi.
Salon ikisine oldukça yetecek düzeyde ve onların zevkine göreydi. Bu yüzden kışın pek balkon kullanamadıkları için salonda birlikte zaman geçirmeyi çok seviyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞLANGIÇ
Fiksi PenggemarVicdanı ile aklı arasında, karşısındaki beyaz kapı arkasındaki yansımayı bizzat önüne taşırken içeriye az önce kapının arkasından dahi görebildiği öfkeyle sarmalanmış beden girmişti. Alev alev yanna yeşil gözlerinin arkasında adeta sinirin beden hal...