Sarıya yakın çalan kahve saçlarını dalgalı hale getirip salmıştı. Siyah kıyafetlerini üzerine giyip çıktı odasından. Didar oldum olası makyaj yapmayı beceremezdi. Bir ruj sürer bir de gözlerine ince sürme çekip rimelle kirpiklerini belirginleştirirdi. Üç adet makyaj eşyası yetiyordu ona. Zaten annesi de sevmezdi. Ona çekmişti huyu Didar'ın.
Tüm gece ağlarken sabaha doğru gözyaşları durmuştu. Ağladığını belli eden kızarmış gözleri için geçerli büyük bir bahanesi vardı.
"Annesi ölmüştü" en yakın arkadaşı. Canı kanı. Annesinin ölümünden önceye dönmüş olsaydı ne yapardı Didar?
Annesinin yaşamasını sağlardı. Peki oğlu için geri döner miydi?
Annesi terk edebilir miydi?
Hiç bir şey diyemiyordu Didar. Şimdi yanında olsa tüm yaşadıklarını anlatır akıl isterdi o güçlü kadından.
Annem olsaydı...
Yıkılmazdı.
Parlas'a bile boyun eğdirirdi.
"Aşk kaybettirir Didar. Kazanmak için Aşkı onlardan al ancak verme"
Annesinin nasihatları hiç normal anneler gibi olmamıştı. Mesela bir gün içerken Didar'a baktı.
"Sen benim kaybettiğim bir savaşta ki tek kazancımsın." Demişti. Didar şimdi anlıyordu annesinin o zaman ne demek istediğini Asım'a aşkını verip kaybetmişti. Ancak kızı kazandığı tek teselliğiydi.
"Eğer Didar öleceğini düşündüğün bir an gelirse kızım korkma. Korkak gibi yaşamaktansa cesur bir şekilde öl. Benim kızım böyle biri olmalı."
Didar bu kez yataktan annesi gibi olmak için kalktı.
Ben annem gibi olacağım!
Korkmadan ölümle dans etmem gerekse bile ... Katilime bedenimi tekrar sunmam gerekse bile.. oğlum için korkmayacağım annem gibi olacağım (!)
Hazinemi alıp gideceğim.
Didar bir yemin daha ederek salona kahvaltıya geçti.
"Ooo uyuyan güzel" diye dalga geçti Yelda. Didar'ın kırmızı gözlerini görünce pişman oldu. Uyumamış ağlamıştı.
Didar kıkırdayarak oturdu.
"Uykuyu çok sevdiğim doğru"
Asım ağa sevdiğine benzeyen gözlerin kırmızı olduğunu görünce ters ters patavatsız kızına baktı.
İmdada Miraç yetişti.
"Söyleyin bakayım Asım Hancıoğlu'nun güzellikleri sizi bugün nereye götüreyim?"
Ezo somurtarak atladı. "Kendi anasını beğenmez hergele!"
"Niye öyle dedin şimdi Ezo hatun?"
Asım Didar'ın gülerek ikiliyi izlemesini fark edince Yelda'yı göz hapsinden özgür bıraktı.
"Ezo sen de git bir şeyler alın. " Kimin için söylendiğini söylememişti ama Didar anlamıştı. Giydiği kapalı da olsa buraya uygun kaçmıyordu. Açık yakalı siyah badisine baktı. Daha sonra Asım ağa'ya özür dileyerek baktı.
Ancak gözlerine zıt sözleri Asım ağayı yakmak için seçilmişti sanki.
"Üzgünüm. Açık olduğunu düşünmedim. Annemle aldığımız kıyafetlerdi bunlar ilk kez giyiyorum. On sekizinci doğum günümde sizinle tanıştıracaktı beni."
Asım kızını yani Miram ölmeseydi de on sekiz yaşında görecek miydi?
Miram onu görmeye gelecekti kendi isteğiyle öylemi? Kızın kıyafetlerine bakarken artık eskisi gibi gözüne batmadığını fark etti. Evet vücuduna oturuyordu ancak ne olmuş? Açıkta kalan bir yanı yoktu. Miram seçmişti bu kıyafetleri hem. Kızı annesini yeni kaybetmişken onu zorlamak istemedi.
Pişmanlık kalbini yaktı.
"Kıyafetler değil takılar..." Diye düzeltti Asım kendini.
Kızın geldiğinden beri tek bir takı takmadığını fark etmişti.
Ezo korkuyla sıkışan kalbini tuttu. Eğer ölmeseydi o kadın gelecekti. Asım'ı ondan alacaktı. Öldüğüne şükrederken buldu kendini tekrar. Bu sefer vicdanı korkusuna yenik düşmüştü.
"A evet babam haklı. Hancıoğlu'nun kızısın nasıl tek bir takın olmaz? Sana seçmende yardım edeceğim"
Didar ne diyeceğini bilemedi. Asım'a pişmanlık vermeye çalışırken kendine takı almaya dönmüştü.
"Ben takı takmayı sevmem.." diye fısıldadı. Karşısında oturan Miraç onu duymuştu. Kahkaha atarak yeni kardeşine baktı.
"Keşke Yelda az sana benzese"
"Ne varmış bende? "
Yelda çemkirince araya ufaklık girdi.
"Didar abla senden güzel"
Yelda darbe yemiş gibi baktı küçük kardeşine. Ellerinde büyüttüğü adam ona ihanet etmişti.
"Ne...ne.?"
Didar olayların karışmasını durdurmak için çatalında ki salatalığı Yelda'nın ağızına soktu.
"Ablanı hep gördüğün için güzelliğini fark edemiyorsun. Yani bana alıştığında bende sıradan bir kız mı olacağım?"
Didar'ın lafları Yelda'nın ateşini söndürsede bu küçük adamın ona ihanetini unutmayacaktı.
"Ha..hayır sen co..çok güzelsin" yine kekeleyerek kızaran çocuğa baktı Didar. On yaşında ki çocuk herkesle normal konuşurken kendisine gelince utangaç bir hale bürünüyordu.
Didar kahkaha atıp çatalına bir salatalık daha geçirdi. Bu sefer küçük çocuğun azına soktu.
"Artık ablanı kızdırma"
Salatalığı yiyen çocuk kıpkırmızı suratıyla başını tabağına eğdi.
İçi kıpır kıpırdı.
"Sen de onun ablasısın" dedi Asım ardından masadan kalkıp kükredi.
"Şenol önce beni şirkete bırak"
Babası da mı utangaçtı? Koca Ağa'nın kaçışını izlerken Didar yeni bir şey keşfetme duygusuyla baktı ardından.
"Babam seni sevdi" dedi Yelda Didar'ın babasını yanlış anlayacağından korkarak. Asım ağa ne kadar sert olsa da iyi bir adamdı. Kızını ezmez dövmezdi.
Mardin'de kızına en iyi davranan babaydı belki de.
Didar gülümseyerek baktı. Çayını içip gözlerini Miraç'a dikti. İki hafta sonra o adamı buradan uzaklaştırmalıydı. Ama nasıl?
Miraç her ne kadar kardeşi olsa da Didar'ın göz hapsinden utanarak kaçmaya çalıştı.
On yaşında ki velet Çınar bu sefer haklıydı. Kardeşleri çok güzeldi.
Pişmanlıkla iç çekti.
Yelda'ya uğraşırken şimdi bir de Didar'a konmaya çalışan sineklerle uğrasacaktı.
"İkimizde yüzünüzü örtünde çıkın"
Miraç aniden öfkeyle kalktı masadan. Ezo hanım ardından bağırdı.
"Esseoğlu essek!" Sonra ekledi. "Babası hariç "
Farkında olmadan kendine küfreden kadına bakıp gülüştüler.***
Kahvaltı Faslı bitince Mardin'in sokaklarını gezmeye başladılar. Didar bakışlardan rahatsız olana kadar Miraç ve çınar'ın sınırlı hallerini fark etmemişti. Rast gele bir eşarp satan dükkana yöneldi.
"Bir şal alsam iyi olacak"
Açıklaması Yelda'yı güldürürken Miraç ters ters etrafa baktı.
"Bence ikiniz de çarşaf alın"
Çınar abisine hak vererek başını salladı.
Ezo iki oğluna bakarak başını salladı. Analarını kıskanmayan haytalar onun öldüğünü mü sanıyordu?
Evet çok güzel bir kadın sayılmazdı Ezo ama hala diriydi alımlıydı yaşına göre.
Didar mağazaya girdiğinde tanıdık bir yüzle karşı karşıya kaldı.
Hazan!
Elinde tuttuğu mavi eşarpla arkasında bekleyen Miraç'a bakıyordu.
Didar geçmişteki olayı hatırladı.
Miraç öldüğünde Hazan bunalıma girmiş bir kaç ay sonra da intaar etmişti. Sevdiği adam ölmüş üzerine başkasıyla evlendireceklerdi onu. Dayanamamıştı genç kız.
Bu hayatta bir şeyleri değiştirmek umuduyla yaklaştı kıza.
"Güzelmiş"
Didar'ın sesiyle dalgınlıktan kurtulan kız karşısında ki güzel kadına baktı.
Çok güzel peri gibi...
Aklında ki düşünce ile kalbi incindi. Hancıoğlu gelin mı almıştı? Hatırladığı tek yetişkin erkek .. sevdiği.. Miraçtı.
" Bir tane daha var " dedi hüzünle elinde ki eşarbı peri gibi güzel kıza uzatırken.
"Gözlerine yakışacaktır. Eşin de beğenir"
Didar yanlış anlayan kıza kıkırdadı. Elinde olmadan kızdırmak istedi kızı.
"Emin misin? "
Hazan hızla başını sallayıp kafasını eğdi. Dolmuş gözlerini göstermemeye çalışarak konuştu.
"Evet çok güzelsin beğenir kesin"
Didar Miraç'ı eliyle çağırdı. Miraç içeri soru sorar bir ifadeyle girdi.
"Ne oldu?"
Doğruydu evlenmişti.
Hazan sevdiği adamın varlığıyla iyice gerildi. Kalbi çok açıyordu.
"Bu güzel kız eşarbın bana yakışacağını söylüyor. Bu renk yakışır mı?"
Miraç sinirle elinde ki mavi eşarbı aldı. Didar'ın gösterdiği kıza geri uzattı.
"Kazasız belasız eve gidemeyeceğiz bu şekilde "
Hazan dolmuş gözlerle Miraç'ın başka kadını kıskanmasını izledi. Başka kadın mı? O onun karısı! Aklına gelen gerçeklik onu daha da kayıp hissettirdi.
Didar kıkırdayarak yanında eşarplara bakan Yelda'yı dürttü.
Yelda olayları anlamak istermiş gibi bir kıza bir Miraç'a baktı. Yanlış yorumladığı nın farkında değildi.
"Abi ya bıktım senin kıskançlıklarından şimdide kızları mı kovuyorsun etrafımızdan"
Kardeşinin ani çıkışıyla savunmaya geçti Miraç'ta bu kızın neden ağlamak üzere olduğunu oda bilmiyordu. Alt üstü önerisini reddetti.
"Saçmalama ben ne zaman kızları kovdum Yelda?"
Didar daha fazla Hazan'ın üstüne gitmemek için oyunu bozdu.
"Abi bence de mavi eşarp güzel"
Miraç ilk defa abi diyen üvey kardeşine şaşırarak baktı. Bu seferlik abi dediği için görmezden gelecekti.
"İyi al. Ona da al." Diğer mavi eşarbı aldı Yeldan'ın elinde ki yeşil eşarbı da alıp üçünün parasını ödedi. Mavi eşarplardan birini ağlamak üzere olan kıza uzattı.
"Özür için"
Sonra da kızlara döndü.
"Hadi gidiyoruz."
Arkasında çırpınan bir kalp bıraktığından habersiz çıktı mağazadan.
Yelda gülmesini tutmaya çalışan Didar'a yaklaştı.
"Ne oldu kız?"
Didar Miraç'ı işaret etti.
"O kız abine yanık"
"Abime bir kızın aşık olması imkansız saçmalama Didar!" Diye fısıldadı.
Didar kafasını iki yana sallarken konuşmalarını dinleyen Miraç da şaşkın bir ifadeyle çıktığı mağazaya bakma ihtiyacı hissetti.
O kıza hiç dikkat etmemişti.
Mağazanın kapısında elinde mavi eşarpla duran güzel kızın ona baktığını fark edince garip bir hisle geri önüne döndü.
Bu tür şeyler ona yabancıydı.
Miraç eşarbı verip gittiğinden beri Hazan elinde ki hediyeyi sıkıca tutmuş ardından bakıyordu.
O peri kızı onun kardeşiydi. Gereksiz hüznü birden sevince dönmüştü.
Sevdiğinden bir hediye almış sesini duymuştu. Bugün yaşadığı en güzel gündü.
İçten içe o peri kızına teşekkür etti. Hala bir ihtimal vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miram'ın kızı
ChickLitGenç bir kızdı masumiyetini çaldılar! Bir kadın oldu. Ve kadındı artık o kara gecede bir çığlık, kaldırıma yağan yağmur. Kadındı ıssız sokaklarda ki hıçkırık sesi Kadındı Beyaz ipekte ki Kanlı leke Kadındı İpe geçirilmiş ölümde ki soğukluk kadındı...