Bölüm 10

633 33 8
                                    

Not: Yorumu için lavantaiei'ye teşekkürler. Bu bölüm sana gelsin. :) Yazılan hikaye hakkında kişiler hakkında ki fikirlerinizi de merak ediyorum. Okurken lütfen düşüncelerinizi bana da paylaşın

Gece ilerleyen saatlerde o kadar beklemesine rağmen gelmedi. Uykusuzluk gözlerini kapatırken kafası öne düştü Didar'ın
Dudaklarına değen yumuşak ıslaklıkla yutkundu.
Vahada suyu bulmuş gibi ele geçirmeye çalıştı nemi Didar. Tüm yaşamı buna bağlıymış gibi.
Sıcaktı çok fazla...
Bedeni yanıyor ama gözlerinde ki ağırlık açmasına izin vermiyordu.
Dudaklarına bastırıp kana kana içmek için ellerini kaldırmak istedi.
Sert soğuk şey bileklerine engel oldu zincir sesi kulaklarıma çınlarken gözlerini hızla açtı.
Dudaklarına değen yumuşaklıktan kaçmak için başımı çevirmeye çalıştı. Ancak çenesinden kuvvetli bir şekilde tutup eski konuma getirdi kafasını
Ne oluyor?
Kim bunu yapıyor?
Biri onu öpüyordu (!)
Dudağını kanatmak için ısırdı var gücüyle.
Boğuk kıkırtı serin nane esintisini andıran nefesi...
"Parlas!"
Özgürlüğe kavuşur kavuşmaz ağzı bağırdı Didar.
"Şssst... Sesiz ol güzelim sizinkileri uyandırmak istemeyiz."
Sesinde ki eğlenen tonu algılayabiliyordu. Keyfi yerindeydi. Ancak tüm bunlar da ne demek oluyordu.
"Asıl uyandırmak daha iyi!"
Sesini hiç kısmadan konuştu. Parlas'ın eli saçlarımı yavaşca okşadı.
"Bağır durma.Olacaklar ortada Didar. Benimle evleneceksin. Hım? Söyle bana güzelim sonunu bildikten sonra ne eğlencesi kalır?"

Didar'la dertleşircesine kurduğu en uzun cümle bir saçmalıktan ibaretti.
"Beni çöz!"
Fısıltıyla çıkan sert emrine güldü.
"Sende sevmiyorsun değil mi sonunu bildiğin filmi izlemeyi?"
Ağırlık karnına binince aniden nefes alamadı.
Nane kokusu boynunu yalayarak burnuma doğru çıktı. Serinlik hissi boynunun çukuruna değdi.
Yüzünü boynumun grintisine sokmuş yanına uzanmıştı. Yatakta ki anı hareketlilikten anlaşılıyordu.
"Gözlerimi aç!"
"Olmaz" dedi boğuk ses.
"Ellerimi çöz o zaman"
"Onu da yapamam"
Didar sinirle iç çekti.  "Ne yapmak istiyorsun o zaman?"
Sessiz geçen bir kaç dakika sonunda Parlas'ın sesi duyuldu kulağının dibinde.
"Oyunçaklarını oynadıktan sonra toplamalısın Didar. Yastığının altında ne buldum bil bakalım"
Hazırlığı yok yereydi.
Kurtulmak için tek yapabileceği şeyi yaptı Didar. Eski deneyimlerinde bir seferlik işe yarayan metodu kullandı.
"Peluş ayıcık?"
Didar'ın alaycı sesi Parlas kıkırdatırken gülüşünü yarıda kesti. Soğuk metal boynuna sürtünerek geceliğinin yakasına kadar indi.
"Hayır daha çok sert bir şey buldum."
İçten içe korkuyla atan kalbine inat cesur görünmeye çalıştı Didar.
"Ah... Sert... Senin bedeninde olmalı yastığımın altında işi ne?"
Bıçağın yanı ile dudaklarına vurdu hafifçe.
"Seni kaba kız "
Hoşnutsuz çıkan sesine rağmen sırıtıyordu Parlas.
Didar kalan cesaretiyle aklına geleni uyguladı.
"Bir oyun oynayalım."
Parlas arada Didar'ın boynuna her kelimesinde öpücük kondururken sordu.
"Nasıl.. bir.. oyun?"
Didar mide bulantısını itmeye çalıştı. Şimdi duşa girip boynunu keselemeyi nede çok isterdi.
"Sen bir soru soracaksın her bildiğim soruyla beni çözmelisin."
Öpücükleri aniden durdu.
"Ya bilemezsen?"
Didar acı acı kıkırdadı.
"O halde yaptığın şeyi durdurmayacağım"
Parlas onunla cesurca konuşan tuhaf kadına baktı. Yanında ona üç gün önce yabancı olan bir adam ona bunları yaparken bu kadar sakin kalması taktire şayandı.
Yada alışkındı(!)
Tuhaf bir öfke bedenini sararken ilk sorusunu sordu.
"Herkese bu kadar yakın olmayı sever misin?"
Didar garip soruyu önemsemeden cevapladı.
"Senin kadar yakın olmayı sevdiğimi nereden çıkardın?"
Soruya soruyla gelen cevaptan hoşnutsuz bıçağın keskin tarafıyla geceliğinin ağız kısmını kesti.
Yanlış cevaptı bu kadarını anlayabilmişti Didar.
Bu manyak herifi cevaplarıyla memnun etmesi gerekiyordu.
"Tekrar deneyelim. Herkesle bu kadar yakın olmaya alışkın mısın?"
Didar içten içe küfretti. Onun hakkında bildiği onca şey varken gelip kendisi hakkında sormakta nereden çıkmıştı.
"Sadece annemle"
Parlas sinirle geceliğini iki askısını da kesti.
"Ne yapıyorsun!" Diye tısladı adeta Didar.
"Ben senin annen değilim"
Bozulmuş bir şekilde cevap verdi Baran.
"Annem hariç bir seninle... O da mecburiyetten!"
Sesinin sona doğru yüksek çıkmasına engel olamadı.
Parlas cevabı beğenmemişti ancak kötü de bulamamıştı.
Gözlerini çözüp baktı kıza sırıtarak.
Didar yatağın başlarına kelepçeli kollarını gördüğünde kaşlarını çattı.
Bu adam bu kelepçelerle mi gelmişti onun eşyasını getirmeye?
"Numaramı nasıl buldun?"
İkinci soru beklediği bir soruydu cevabı bağlı kaldığı zamanda zaten ayarlanmıştı.
Geniş bir sırıtmayla geçmişte onu hep ele veren adamın adını söyledi.
"Ekberden aldım"
Düz cevaba şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı Parlas kızın tek bileğini çözerken mırıldandı.
"Ekber'le hiç tanışmadın onu nereden biliyorsun?"
Diğer kelepçeli kolunu kaldırıp hafifçe salladı Didar.
"Senin sağ kolun değil mi? Tanışmadığımı nereden biliyorsun?"
Sana tüm herşeyi getiren o köpek değil mi? O halde köpeğini ellerine öldürmene neden olacağım Parlas ! Diye düşündü Didar. Yakalanmasının yüzde doksanı hep Ekber sayesinde olmuştu.
Didar sözleri yüzünden Parlas'ın onu öldürmeyeceğine emindi ancak şüphe Parlas'ın zihnine çok kolay ekilen bir şeydi.
Kumasının sayesinde öğrendiği bir şeydi buda.
Diğer bileğini çözerken keyfi dağılmış bir halde Didar'ın yanına uzadı.
Hızla yanından uzaklaşmaya çalışan kızın kolunu tuttu kalkmasına engel olarak.
"Biraz böyle kal"
İkisi aynı yatakta farklı düşüncelerle uzandılar.
Bir süre sonra sessizliği bozan Didar oldu.
"Telefonum.. ne zamana kadar tutacaksın?"
Parlas'ın onunla görüşmeye geliş şekline bakarsak komik bir soruydu.
O telefonu eline vermeyecekti. Belki de çoktan parçalanmıştı.
"Onu neden bu kadar istiyorsun? İçinde değerli olan ne var?"
Didar kıkırdadı. Söyleseydi değer verdiği herşeyi tek tek alacaktı. Tanımıyor olsa Parlas'ı  söylerdi de.
"Önemli olan telefon değil. Eşyalarımın yabancılarda kalması ... Hoşuma gitmiyor"
Aslında herkeste kalabilir ancak sende kalmasını istemiyorum bir tek demek isterdi.

Parlas soğuk bir gülümsemeyle üzerinde doğruldu.
Dudaklarını Didar'ın dudaklarına sürterken konuştu.

"Bir yabancıyla yapabildiklerinin yanında..."
Klik! Sesi geldiğinde sözleri yarı da kalmıştı Parlas'ın.
Bileğinde ki kelepçeye sırıtarak baktı. Hafifte şaşkınlık vardı içinde.
"Buda şimdi ne?"

Didar yataktan kalkıp şalı yırtık geceliğinin üzerine örttü.
"Bir soru bir cevap istiyorum"
Parlas keyifle uzandı. Sanki kelepçelenen o değildi. Burası onun odasıydı da didar onu ziyarete gelmişti.
"Telefon sağlam mı?"
Parlas usülce başını salladı.
"Benden gerçekte neyi cevaplamamı istiyorsun?"
Parlas'ın gözleri daha da parladı. Mümkün olsa gözleri kurşuna dönüp isabet alacaktı hedefini. Çeyrek saat sonra sordu sorusunu.
"Sana benim gibi dokunan baskaları da oldu mu?"
Bu bir sevgi itirafı değildi.
Sadece tek olup olmadığını merak ediyordu Parlas. Özel olmak, tek olmak, ilk olmak hakkında takıntıları vardı.
"Hayır!"
Öfkeyle kararan gözlerini gözlerine dikti.
Tüm kalbinde biriken bastırdığı iğrentiyi yüzüne yansıttı.
"Kimse senin kadar manyak değil!"
Sorunlu piskopat seni!
Fırsattan istifade yüzüne hakaret ederek.
Kelepçenin anahtarını yatağa attı Didar.
"Telefonumu istiyorum. Onu geri getir. O hala işe yarar. Sana koleksiyonuna koyman için başka bir şey vereceğim. Benim için gerçekten önemli olan."
Yüzünde ki gülümseme büyürken anahtarla kelepçeyi çıkarıp hızla kızın üzerine atıldı. Eliyle başını tutup zorla öptü dudaklarını.
"Düzgün öp... telefonu getiririm." Vadi yüzünden sevdikleri için izin verdi Didar onu öpmesine bu sefer ısırıp kanatmamıştı dudaklarını Parlas'ın.

Miram'ın kızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin