Alya Karahan'ım Ben

1.6K 1.3K 569
                                    

Ne kadar güzel anlatıyordu kadın. Hem kendisi güzeldi hem de baya iyi anlatıyordu. Peki anlıyan kimdi? Ben anlamıyordum mesela. Beyin almıyordu bu dersi. Benimde zorla koyacak halim yoktu, değil mi?

Dersi dinlerken kapı'nın açıldığını gördüm.  Ve içeriye 1.65 boylarında, kısa siyah saçlara ve ela gözlerine  sahip bir adet tombul yanaklı bir kız  içeriye girdi. 
Kilosu benden biraz fazlaydı. Ona yakışıyordu. Okul uniformaları onu böyle güzel gösterirken, elbiseler içinde düşünemiyordum bile.

Vay be! Resmen güzelik saçıyordu. Beyaz,  Sultan, Güllbahar, Nuray ve sınıfa yeni gelen kız da böyleydi.
Bende kendi çapımda idare ediyordum işte!

Doğruyu söylemek gerekirse gerçekten de çok güzel kızdı. Sınıftaki bütün erkekler yeni kıza bakıyordu. Hülyalı hülayalı bakanlar, yeni kızın içine düşecek olanlar, hatta bazılarının ağzı bile açıktı. Bu manzarayı gören herkes gülerdi. Ben ise şuan gülmemek yani daha okulun ilk gününden hocadan azar yemek istemediğim için dudaklarımı birbirine bastırdım.

O kadar çok hızlı koşmuş ki zar zor nefes alabiliyordu. Ter akıyordu o güzel yüzünden. Sağ elinin tersiyle yüzünü temizledi.   Daha ne kadar iyi temizleyebildiyse artık.  Hoca'nın yanına yavaş  bir şekilde gidip derin bir nefes alıp, verdikten sonra konuşmaya başladı.

"Özür dilerim hocam" Dedi nefesini az bile olsa yerine koyan yeni kız. Hoca başını salayarak  kızın yanına giderek "İsmin ne?" Diye sorduğunda kız ciddi bir sesle "Seda" Dedi.

İsmini öğrendiğim Seda, sınıfa göz ucuyla bakıp, hafifçe boğazını temizledikten sonra tekrar hocaya baktı.
Hoca elini Seda'nın omzuna koyarak "Birdaha olmasın Seda" Diyerek ders anlatmaya devam etti.

Seda boş bir yer, tabi sadece sınıfta boş bir yer bizim arkamızda vardı ve o da benle Nuray'ın arkasına  geçip oturduğunda elindeki  telefonunu düzeltmeye çalışıyordu. Telefona baktığımda düzelir bir yanı yoktu ki  diye iç geçirdim. Sanki telefon savaştan ağır yaralı çıkmış olan bir asker gibiydi.

Onunla teneffüste tanışırım diyerek kafamın içinde not edince tekrardan sıkıcı dersi dinlemeye devam ettim.

Resmen işkence ediyordu bu ders bana. Çalar saat yetmiyormuş gibi bu sefer bu boktan sıkıcı bir ders çıktı.

Saate baktığımda zilin çalınmasına beş dakika kalmıştı. Bu dersi kim çıkarmışsa eminim ebesini yılanlar yiyordur. Biz hala Türkçeyi sökememişken Almanca dersini görüyorduk. Evet kadın güzel anlatıyordu. Ama ben anlamıyordum.

Alman mıydık ki biz Almanca dersini görelim. Acaba Kadirler Almanca biliyorlar mıydı? Bilmeleri gerekir değil mi? Çünkü üç sınıf geçmiştiler. Almanca sınavında beni çalıştırlar mıydı acaba? İngilizcem yine iyi, ya bu Almanca'yı nasıl haledeceğim?

Beyaz, Sultan ve Güllbahar'ın okulu devlet okulu olduğu için bu Almanca belası gibi bir dersleri yoktu. Böyle bir dertleri yoktu. Benim suçum kolej de okumak mı?
Kesin olan tek şey umarım bu dersten kalmamamdı.
Bize ders'in bittiğini haber veren kurtarıcım zil,son anda yetişip, beni bayılmaktan kurtardığı için teşekkür ettim zile.

Evet duydunuz zile teşşekkür ettim. Deli olduğumu düşünüyorsunuz belki ama benim yerimde olsaydınız siz çoktan bu okulu bile terk edip gitmiştiniz.
Hızlıca arkama dönüp hala telefonla uğraşan Seda'ya baktım.

"Seda neden bu kadar geç geldin?" Diye sordum. Ulan Alya! Kız sanki askerlik arkadaşın da böyle balıklama atlayıp konuşuyorsun. Belki konuşmaz seninle. Böyle davraman sonucunda bir gün kötü birşey olacak ama ne zaman olacak onu bilmiyorum.

 'Benim Kararlarım' Bizim Hayatımız'( Gerçek  Bir Hayat  Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin