🖤💭
Yaklaşık 5 dakikadır uyanmış ve boş gözlerle yerdeki parkeleri inceliyordum. Kimseden ses çıkmamıştı şu ana kadar. Bogum mahçup bir sesle, öksürdükten hemen sonra konuştu.
"Iseul, üzülme. Bu senin suçun değil. Annenin yaptıkları yüzünden üzülmemelisin."
Onun için üzülmüyordum ki ben. Annem beni 4 senedir hiç aramamıştı, böyle bir şey yapmak... Ondan beklemezdim tabii ki, ama beni yıkan bu olmamıştı. Beni yıkan nedensizce, Yoongi'nin bana söylememiş olmasıydı. Benden intikam almak için bunları yaptığını düşünüyordum. O fazlasıyla zeki biriydi, beni kandırsa bile ruhum duymayabilirdi. Beni en çok kıran da buydu ya, ona ne zaman güvenmeye kalkışsam yalan söylediğini anlayamazdım bile. Bu kadar zeki olması, hiç de hoş değildi. En azından benim açımdan...
"Bana söyleyeceğin diğer şey neydi?"
Boğazımdaki yumruyu umursamayıp konuştum. Onu bölen yine Yoongi oldu.
"Bogum git sen, ben her şeyi ona anlatacağım."
Yalan söylemeyeceğini nereden bilebilirdim ki?
"Hayır, Bogum sen söyleyeceksin."
"Ama ben-"
"Bogum, söyle!"
Bogum'un yutkunma sesini işittim, hemen ardından Yoongi'ye bakarak konuştu.
"Labirentin sonunda harfleri yerleştirecekmişiz. Labirent o an bitmeyecek, bitmesi için sadece tek bir şey lazım. Aksi bir durumda kötü şeyler olabilirmiş."
"Ne lazımmış?"
"Aşk... Yani sen ve Yoongi arasında aşk olması lazımmış. Labirent için, siz hapis edildikten sonra aşk temalı bir çıkış tasarlanmış, profesör tarafından. Yani bizim kurtuluşumuz size bağlı."
Gözlerim Yoongi'ye kaydı. Bana davranışları, bana olan sıcak tutumu, sırf labirentten kurtulmak için miydi? Sırf kendini bana aşık ettirmek için miydi?
Acı içerisinde kafamı eğdim.
"Aksi takdirde ne olur?" Diyebildim.
"Aramızdan bir kişi ölebilir Iseul. Ve bu büyük ihtimalle de sensin..."
Kafamı salladım. Aklımdaki diğer soruyu sordum.
"Peki, annem ve onun babası? Neden böyle bir şeyi bize yaptılar?"
"Onun babası mı? Ben, o muyum Iseul?"
"Yalancı mı dememi tercih edersin Min Yoongi?"
"Ben sana yalan söylemedim."
"Doğru, sen hiçbir sey demedin! Sen zaten ne diyorsun ki-"
"Bogum çık buradan!" Ona sesimi yükselttiğimde Bogum'u buradan çıkması için emir verdi. Bogum bana bakıp, buruk bir tebessüm bahşetti. Daha sonra da evden çıktı.
"Sakin ol, sana her şeyi anlatacağım."
"Şu zamana kadar susan sen, şimdi her şeyi anlatacak mısın?"
"Evet."
"Yalan söylemediğini nereden bileceğim?"
"Yalan yok, söz veriyorum, yalan yok. Sadece beni dinle, lütfen."
Kafamı yavaşça sallayıp koltuğa uzandım. Gözlerim ağrıyordu.
"Babam, bilim adamı. Buraya ilk geldiğimde, daha doğrusu labirente hapis olduğumu anladığımda aklımda sadece babam gelmişti. Bu tür deneyler bilirsin, laboratuvar ortamında gerçekleşebilirdi. Bu yüzden sana aileni sordum. Çünkü emin olmak istedim, senin buraya neden geldiğini öğrenmek istedim. Daha sonrasında taşları bulduğumuzda babamın yanına gitmeye karar verdim. Babamla, ben de senin gibi, uzun süredir konuşmuyordum onunla. Oraya gittim, ancak babamı bulamadım. Meğersem sevgilisi ile tartışmış ve bana bu cezayı vermişler. Daha doğrusu sana da."
"Ben ne alaka?"
"Babamın sevgilisi, senin annenmiş Iseul."
"Ne?!"
Kafasını onaylarcasına salladı.
"Profesör Kim, labirentin kurucusu. Labirenti bir yarışmaya koymak için 12 yıl boyunca çalışmış. Ama annen ve babam birbirlerine olan hırsları yüzünden bizi oraya hapis etmiş ve Profesör'ün de projesini berbat etmişti."
Yoongi sinirle gözlerini devirdi.
"Oraya o taşları koyan Profesör'dü. Neden böyle düşündü bilmiyorum fakat, bizim için aşk temalı bir çıkış bulmuş ve bu taşlar bizim anahtarımız olarak tasarlanmış. Ama labirent bu oyunu biraz daha tehlikeli bir hale getirdi."
Hiç cevap vermeden konuşmasını dinliyordum.
"Lose veya Love kelimesi... O "S&V" harfi labirent tarafından sunuldu. Labirent bu kadar kolay çıkışa izin vermedi açıkçası. Sen... Mavi gülü görünce duydukların... Hatırlıyorsun, değil mi?"
Mırıldanarak cevap verdim.
"Senin kaderin bu labirentte belli olacak..."
"Evet, seçilen kişi sendin Iseul. Eğer aşk olmazsa ölecek kişi sensin."
Kafamı kaldırınca göz göze geldik.
"Neden bunları bana daha yeni anlatıyorsun?"
"Çünkü üzülmeni istemedim. Biliyorum sana göre duygusuz birinin tekiyim, buzdolabıyım ben. Duygularım olmaz, buzdan olan kalbim var değil mi?"
"Buzdan olan kalbin var..." diye onu tekrar ettim.
"Ama içinde sen varsın..."
Duyduğum şey karşısında göz bebeklerim irileşti. Utançtan yanaklarım kızardı.
"Beni sırf labirentten kurtulmak için seviyor rolü yapıyorsun, değil mi?"
"Doğrusunu söylemek gerekirse ilkin öyle yapıyordum. Seni kendime aşık ettirme planına bile girmiştim."
"Yah!"
"Ama beklemediğim bir şey oldu. Ben gerçekten de sana aşık oldum. Belki de Profesör'ün dediği şey doğruydu..."
"Profesör ne dedi?"
"Ikimizin ruh eşi olduğunu..."
"Bunu bu gece labirentte öğreneceğiz Min Yoongi..."
Gülerek cevap verdi.
"Ben kendimden fazlasıyla eminim Park Iseul, bence siz kendinize bakınız."
"Benim kendimden emin olmadığımı da nereden çıkardınız?"
Gülümsedi, ilk defa bu kadar samimi geliyordu bana karşı.
İlk defa emindim duygularımdan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐈𝐧 𝐌𝐚𝐳𝐞「 MYG 」
FanfictionBu labirentten kurtuldum diyelim, peki ya kalbimdeki labirent? Oradaki labirentten nasıl kurtaracağım seni?