15.BÖLÜM: Portal Gibiydi

44 14 3
                                    

*Buradaydı, ölmemişti.*

"You know I'm just a flight away

If you wanted you can take a private plane

A kilómetros estamos conectando

Y me prendes aunque no me estés tocando.." Diye çalıyordu şarkı, öylece balkonda oturmuş Kahve'yle İspanyol'ca şarkı dinliyorduk. Beni özlemiş olmalıydı ki,  sesi çıkmıyordu. Şarkı arka planda halen çalmaya devam ediyordu. 

"Biliyor musun Kahve? Hayat çok garip, onu bir portal gibi düşün." Dedim kucağımda ki Kahve'ye. "Başka bir evrene açılan bir kapı gibi." Dedim onu itinayla severken. 

"Ve o portaldan geçtiğin zaman, her şey değişiyor. Hayat denilen şeyin tadını alıyorsun. İlk, güzel geliyor damak tadına." Dedim ve duraksadım, insana anlatıyormuş gibi anlattım. "Sonra devreye giriyor diğer elemanlar. Acılar.. " Dedim halen sağ elimle onu severken. 

"Bana sorarsan Kahve, senin portalın ne zaman geldi diye? Benim iki defa geldi." Dedim ve yine durdum.

"Zorlanıyorsun Arya!" 

"Galiba."

"Ailenin ölümü." Dedi arkamdan gelen bir ses, Azra'ydı. Ne zamandır oradaydı? 

Yuvarlak masaya sandalye geçti ve sessizce oturdu.  "Birinci portalın bu değil mi?" Diye sordu, gözlerinde ki şefkatle. Başımı salladım, öyleydi çünkü. 

"İkincisi ise, seni kaçırmamız." Dedi gülümseyerek. Gülümsedim. 

"Ama bu, benim isteğim dışında oldu." Dedim yapmacık üzüntüyle.

"Aileni kaybetmende öyle!" Dedi, hüzünle. 

"Allah'ın hakkı üçtür gençler." Dedi Elyas neşeyle balkon kapısından geçerken. Bunun üzerine Azra sağlam bir kahkaha attı. 

"Üçüncüsü mutlu olsun be." Dedi, çok içten bir dilekle Orhan. Elyas ve Orhan balkon demirlerine yaslanmışlardı. Yüzleri bize dönük bir haldeydiler. 

"N'oluyoz, n'oluyoz." Dedi neşeyle Miraç, balkona girip sürgülü kapıyı kapattı. 

"Hazır herkes buradayken. Yankı hakkında biraz konuşalım." Dedim.

"Ne yapıyor şuan?" Dedi Azra.

"En son,  onun için ayarladığınız odaya girmişti." Dedi Orhan. 

"Gerçekten ölmüş müdür? Ve henüz hiç bir şey bilmiyorken, onu kaybedemeyiz." Dedim, endişeyle. 

"Sanmıyorum." Dedi, Miraç. Duraksadı, iki saniye kadar bir şey düşündü. "Bu sebepten dolayı kimse kimseyi öldürmez." Diye devam etti.

"Haklı, Yankı'nın bunu yapabileceğine bile emin değilim." Dedi Orhan.  

"Babam." Dedi, durdu. "Yani Yankı'nın anlattığı kadar işleri iyiyse ölümü basına yansır. Buna dair haber gören var mı aranızda?" Dedi Miraç.

"Galiba, hayır." Dedi Elyas. 

"Henüz ölmemiş." Dedi, Azra telefondan kafasını kaldırarak. "Yaralanma haberi bile yok."

"Bunu basına sızdırmayacak kadar güçlüyse eğer?" Dedim, ardından devam ettim. "Bizi öldürebilir ama bunu istemiyor. Yani beni!" Diye düzelttim. "Acı çekmemi istiyor bu açık, ama Yankı ve Miraç?" Dedim sorarak. "Ya da bir başkası!"

"Eğer böyle bir saldırı yaşadıysa." Dedim, kendi sorularıma cevap verirken. "Basına sızdıramaz, ailemi on yıl boyunca saklayan insandan bahsediyoruz. Saldırıya uğrayıp basına sızdırmadıysa eğer, tek sebebi olabilir. Yarattığı şöhreti bir çırpıda yıkmak istemiyor." 

"Senden benden zehir bu kız." Dedi, Elyas gülerken. Ama sadece o gülüyordu. Söylediklerim sanki kafalarına yatmış gibiydi. 

"Sonuç ne olur bilmiyorum ama Arya haklı gibi. Yankı'ya kolay kolay güvenemeyiz." Dedi Orhan. 

"Güvenmemeliyiz." Diye devam etti Miraç.

"Peki ya, ne yapacağız?" Diye, sordu Elyas. İlk defa onu bu kadar ciddi görüyordum. 

"Ne Arya'nın ailesi için ne de babam olacak insan için bir şey yapmayacağımız. Küçükte olsa haber bekleyeceğiz, söz konusu canları." Dedi Miraç. 

Haklıydı, şuan yapabilecek hiç bir şey yoktu. Beklemekten başka.

"Sonuçlar ne zaman belli olacak kuzum." Dedi Orhan, Azra'ya. Sıvan sonuçlarından bahsediyor olmalıydı. 

"Onların açıklanmasına çok var daha." Deyip geçirmişti sanki.

"Madem ölmüyoruz." Dedim heyecanla. "Lahmacun mu gömsek?" 

"00:01 açık yer var mıdır ki?" Diye sordu Elyas. 

"Öğrenelim." Dedi Miraç ve balkon kapısı açıp dışarıya çıktı. 

"Hadi!" Dedi heyecanla Azra. Hemen arkasından bizde çıktık. Miraç montunu giymiş bizi bekliyordu. 

Montumuz giyip kapıya çıktık. Arabaları gelmişti. Kim tarafından acaba? Arabaya binip, ormanlık alandan çıkmaya başladık. 

"Yankı vardı olum evde." Dedi, Elyas. Bunun arkasından kocaman bir kahkaha attık. Varlığı bile unutulmuştu kızcağızın.

Kısa süre içinde, biraz gezindikten sonra açık bir yer bulmuştuk. Arabadan inip, sipariş verdikten hemen sonra gelmişti siparişlerimiz gelmişti. Ve sessiz bir şekilde lahmacunlarımızı gömüyorduk.  

Tam o sırada bir şey fark ettim, karanlığa gömülmüş bir araba.

"Ya da üç harfli?!"

"Ya da araba farı Derya'cığım." 

"Hm bak bu olabilir."

Ay ışığı, arabanın farlarına vurarak meydana çıkarıyordu. Ay hareket mi ediyordu, yoksa araba mı hareket ediyordu? Kararsızım. 

Tam anlamıyla arabayı ve plakasını görmüştüm. BMW Coupé arabaydı, füme rengine sahipti. Özel bir plakaydı 821 SS 311. Ya da yabancı.

"Yankı'yla aranızda kaç ay var?" Dedim, lokmamı yuttuktan hemen sonra. Bir anda ciddileşmem onları germiş gibiydi. Düşündü.

"Anlattığına göre 7 veya 8 aylık bir fark var arada." Dedi en az benim kadar ciddi bir ifadeyle. 

"Peki, yıl olarak ikinizde yirmi bir yaşındasınız değil mi?" Kafasını evet anlamında salladı, ardından Elyas girdi araya. 

"Hayırdır?" Dedi yapmacık bir endişeyle.

821 SS 311 

Sina SOYKAN. 

Buradaydı, ölmemişti.

SESSİZ ÇIĞLIK  🗣 | Tekrardan Düzenleniyor..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin