*Güzel kızım.*
Tam tamına üç saattir polis arabasındayız, kimseden tık çıkmıyordu. Yanımda oturan Miraç ve onun yanında Elyas karşımızda ise Orhan ve Azra vardı.
Miraç kulağıma doğru eğildi ve fısıltıyla söze girdi.
"O oda da ne bar Arya?"
"Bilmediğimiz bir çok şey var, bana güven ve sessiz kalk." Diye fısıldadım onun gibi. Tam o sırada polis arabasının kapısı açıldı.
"Dışarıya!" Diye emretti, şapkasından dolayı yüzünü bile görmediğimiz polis. Sırayla dışarıya çıkarken ayaklarımın titrediğini hissettim.
"Korkuyor muyduk?"
"Belki."
"Evet gençler, rahatsızlık verdik. Ev temiz. Herhangi bir şey yok, yüzünüzden belli böyle işlere bulaşmayacağınız." Derin bir nefes çektim, odaya girememiştiler.
"Bizi kim? Neden ihbar etsin?" Dedi Orhan, sabırla.
"Gizli kimlik, kusura bakmayın. İyi günler!" Deyip bir anda geçip gittiler. Etrafıma bakındım, mahalle sanki ayağa kalkmıştı. Her bir balkonda birer insan vardı.
O sırada bana koşarak gelen birini fark ettim. Erkekti ve siması tanıdık geliyordu. Bana sarılınca irkildim.
"Arya!" Dedi heyecanla.
"Ne oluyor lan." Dedi Miraç olaya hakim olurken. Bana sarılan erkeği şiddetle ayırdı ve yüzüne sağlam bir yumruk indirdi. Şok içinde, iki elimle ağzımı kapattım.
"Dur olum! Bırak adamın derdini öğrenelim." Dedi Orhan Miraç'ı çekip, ondan uzaklaştırırken. Azra'da beni kendinde çekip, "Sakin ol!" Diye fısıldadı. Zaten sakinim ki.
"Arya, şu tarafta biraz konuşalım mı?"
"Bu da kimdi?"
"Hiç bir fikrim yok!"
"Tabi." Dedim nazikçe, gösterdiği yere gelince hiç beklemeden söze girdi.
"Eren ben, çocukluk aşkıyız. Ne çabuk unuttun.?
"Hay, sırası mıydı şimdi ya?"
"Ne? Eren." Dedim ona sarılırken. Onu da görmeyeli çok olmuştu.
"Nasılsın?" Dedi halen birbirimizi sarılırken.
"Biraz yorgun, biraz bitkin, sanki birazda ölü ama boş ver, iyiyim.."
"İyiyim ya sen?"
"İyiyim, senden haber alamayınca çok merak ettim, bir yurda yerleştirilmişsin ve o günden sonra bir daha senden haber alamadım. Çok özlemişim." Dedi daha sıkı sarılarak.
"Onlar kim?" Dedi benden ayrılırken. O sırada fark ettim ki Miraç hala Orhan'ın kollarındaydı. Neye bu kadar kızmıştı ki?
"Üniversiteden arkadaşlarım." Diye geçiştirdim.
"Neden yıllar sonra geldin buraya?"
"Uzun hikaye boş ver, şimdi gitmem gerek sonra tekrar görüşürüz."
"Umarım." Dedi ve tekrar sarıldı. Ardında bizimkilerin yanına geçtim. Tek kelime etmediler.
"Eve geçelim!" Dedim sessizce ve bana uyarak arkamdan geldiler. Aralıklı olan kapıyı ardına kadar açıp, içeriye girdik. "Siz oturma odasında bekleyin, az işim var." Dedim ve cevabı beklemeden ayrıldım. Yatak odasına giderken kolumdan tutup, beni kendine çekti.
"Derdin ne senin Miraç?" Diye bağırdım holin ortasında.
"Kimdi o?" Dedi dişlerine sıkarak.
"Kolumu bırak!" Dedim kolumu ondan zorla alırken.
"Tekrar etmeyeceğim! Kimdi o?"
"Mühim birisi değil." Dedim ondan cevap beklemezken kilidi açıp odaya girdim. Kapıyı tekrar kilitleyip, halıya yöneldim. Halıyı kaldırıp, açık olan tahta parçasını aynı şekilde üstünden kaldırdım. Karşıma aynı şekilde şifre çıktı. Nasıl bulacaktım şifreyi?
"Babanla anıları aklına getir, ufak tefek de olsa aklına gelir belki."
"Babamla anılarım.."
"2*2'di şifre!"
"Nasıl ya? Emin misin?"
"Hiç olmadığım kadar.!"
Dokunmatik sisteme elime yavaşça götürdüm. Titriyordu. Seçtiğim seçeneğe tıklayınca, sistemden bir ses geldi.
"Ne oluyordu?"
Kapı kendiliğinden açılmaya başlamıştı, yani şifre doğruydu. Kapı açılırken tahta parçasından olan, aşağıya doğru merdiven açıldı. Paslanmış ve kokuyordu.
"Bakalım kimin foyalarını ortaya çıkacak!" Sistem durmuştu. Yavaşça ayağıma merdivene götürdüm, tahta eskimişti. Her bastığımda farklı bir ses çıkıyordu tahtadan.
Beş altı merdiven sonra zemine ayak basmıştım, tam o sırada içeride bir aydınlanma oldu. Sensörlü ışıklar. O an fark ettim ki etrafım dosyalarla kaplıydı. O kadar çok dosya vardı ki, o kadar çok dolap vardı ki, çıkışı kaybedebilirdim.
"Peki şifre?"
"Şifre. Basit düşündüm diyelim."
"Nasıl yani?"
"Şöyle, 'güzel kızım' da sesli harfleri saydım bu kadar. 2*2 çıktı. Babam zeki adamdı, onun kızı olmak bunu gerektirir. Aynı zamanda birazcık saçmaydı, kabul. Ama başarmıştık."
"Zekana gerçekten hayranım."
O sırada merdivenin arkasında küçük bir masa fark ettim, ışık oraya vurmuyordu. Arka cebimden telefonumu çıkartıp, ışığını açtım. Tahta merdivenin arkasına geçip, masanın üzerinde duran dosyalara baktım. İki tane dosya vardı ve üstlerinde Onur SARAÇOĞLU ve Aynur AKŞAMCI yazıyordu. Bunlar kimdi? Diğer kişiden ayrılan özellikleri nedir böyle? Telefonumun masanın üzerine ters bir şekilde koydum, Onur SARAÇOĞLU dosyayı aldım.
"Soy isim biraz tanıdık değil mi?"
"Ünlü iş adamı Onur SARAÇOĞLU, şok görüntüler." Yazının altında bir kaç fotoğraf vardı, bir kadın ile Onur denilen adamındı. Galiba. Gizli çekilmiş olmalıydı, kalitesi düşüktü. Ve fotoğraflar fazla özeldi.
"Miraç SARAÇOĞLU." Diye mırıldandım kendi kendime. Babasıydı. Ve fotoğrafların altında tek bir cümle.
"Tek bir kadınla yetinmek yerine, o aldatmayı seçmişti." Diğer sayfaya geçiş yaptığımda ise bir kaç tane daha fotoğraf vardı. Hep aynı fotoğraf vardı, ama diğerleri ise büyütülmüştü. Büyütülen fotoğrafta ise ufak bir yüz görünüyordu. Düşündüğüm şey miydi?
"Onun bir kardeşi mi vardı?"
"Evet, Miraç'ın bir kardeşi vardı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ ÇIĞLIK 🗣 | Tekrardan Düzenleniyor..
Genç Kurgu10 yıl öncesinde, küçük bir bedende. Hiç bir suçu yok iken fazlasıyla zarar gören küçük bir kız çocuğu. Yıllar geçmiş ve o beden büyümüştü. Bu sefer şansa yer verilmemişti. Olmayan bir aşkın, olmayan bir cinayetine hazır mısınız? #roman | #50 | 13...