"ben geldim" dedi seonghwa üvey annesini oturma odasında gördüğünde. "odama gidiyorum" yürümeye başladı ama onun tarafından durduruldu.
"nereye gittiğini sanıyorsun?kollarını göğsünde çaprazladı. "evi temizlememe yardım etmediğin sürece odana gidemezsin. burası çok dağınık"
"tamam, çantamı üst kata bırakacağım" seonghwa odasına gitti ve çantasını bıraktı. birkaç saniye boyunca oturdu. gerçekten buradan gidebilmeyi isterdi ama yalnızca 17 yaşında olduğu için yapamazdı.
aşağıya geri inmeden önce derin bir nefes aldı. "aslında, temizlemek istemiyorum, yani kendin yap. akşam yemeği yapmaya da başla." dedi kadın.
"neden oğlun temizlemiyor?" seonghwa kollarını göğsünde çaprazlamıştı. " niye o bütün gün burada uyurken her şeyi ben yapıyorum?"
"çünkü o aslında benim oğlum, senin aksine. oğlum olmamana rağmen sana kira ödetmiyorum. yani en azından evin işlerinde yardımcı olabilirsin"
"ilk etapta sen beni evlat edindin ve şimdi gerçekten oğlun olmadığımı mı söylüyorsun?" seonghwa güldü. " o halde beni neden evlat edindin? ah doğru.. unutmuşum. oğlun gençken seninle yaşamak istemiyordu ve biyolojik babasıyla yaşamaya başladı. ve sen de beni evlat edindin çünkü mevcut kocanın çocuğu olmuyordu. ama sonra oğlun senin ve kocanın beni evlat edindiğinizi öğrendi, sonra geri döndü. bu beni senin için görünmez yaptı. "
"seni evden atmadığım için şanslısın. yani bana itaat et yoksa ya da seni sokağa atacağım. beni kızdırma, seonghwa" seonghwa'ya kötü kötü baktı.
seonghwa vazgeçti ve akşam yemeği hazırlamak için mutfağa doğru yürüdü. bu şekilde yaşamaktan yorgundu. sevilmediğini hissederek yaşamaktan yorgundu, sanki değersizmiş gibi. her şeyin gerçekten faklı olmasını diliyordu. ailesinin hala hayatta olmasını diledi, ona ihtiyacı olan sevgiyi vermeleri için. onu evlat edinen ebeveynler ona sevgilerini vermemişti. evlat edinen ailesinin oğlu dönmeden önce ona nasıl davrandıklarını hatırlıyordu. seonghwa'yı gerçekten önemsiyorlardı. bir miktar, ama önemsiyorlardı. ama şimdi onların umurlarında bile değildi. aslında onu evin dışına tekmelemelerinden korkmuyor değildi. sonra ne olacaktı, nereye gidecekti?
ama gerçekten burada yaşamaktan daha kötü olabilir miydi?
-
"hey woo, bana seonghwa'nın numarasını verebilir misin?" diye sordu yeosang ona. onunla yalnızca bugün tanışmıştı ama şimdiden onunla konuşurken kendini rahat hissediyordu."tabii ki" wooyoung telefonunu çıkardı. " anlaşabildiniz mi?"
yeosang başını salladı. "evet. o gerçekten havalı. gerçekten başının belaya girmesini umursamamasını beğendim. sadece canı ne isterse onu yapıyor"
"tamam, işte numarası" wooyoung numarayı yeosang'a verdi ve yeosang telefonuna kopyaladı.
"peki bana onun hakkında ne söyleyebilirsin?" dedi yeosang ve telefonunu wooyoung'a geri verdi.
"pek fazla bir şey yok aslında"wooyoung onun hakkında düşündü. " san onunla üç yıldır arkadaş ben ise bir yıldır. seonghwa kendi hayatı hakkında pek konuşmaz. sadece 17 yaşında bir baş belası ama gerçekten iyi biri olduğunu biliyoruz. ve diğer şeyler çok önemli değil. seonghwa ailesi ya da herhangi bir şey hakkında pek konuşmaz. onu açmaya çalıştığımızda bundan pek hoşlanmaz. tamamen savunmaya geçer, bu yüzden onun hakkında konuşmaya çalışmayı bıraktık."
"oh" yeosang başını salladı. seonghwa'nın ailesi hakkında konuşmayı sevmediği için şaşkındı.
seonghwa bir baş belası olabilirdi ama yeosang yanındayken görebilmişti, çok iyi bir insandı ve gerçekten eğlenceliydi. yeosang gerçekten onun arkadaşı olmak istiyordu. seonghwa'nın güvenebileceği biri olmak istiyordu. belki de seonghwa'nın kendini açtığı ilk kişi olabilirdi.
-
seonghwa akşam yemeğini yapmayı bitirdikten sonra, akşam yemeği servis edilmeden bir saat önce pişirmeyi bitirdiğinden nihayet odasına çıkabiliyordu. telefonunu çıkardı ve bilinmeyen bir numaradan bir mesaj almıştı.
bilinmeyen numara: hey
seonghwa cevap vermeden önce bir süre telefonuna baktı.
seonghwa: sen kimsin?
bilinmeyen numara: ah doğru, üzgünüm
bilinmeyen numara: ben yeosang
seonghwa: oh, hey
seonghwa: seninle tekrar konuşabilmek güzel
seonghwa kendi numarasını wooyoun'un yeosang'a verdiğini varsayıyordu. yeosang'ın numarasını rehbere ekledi ve üvey annesinin aşağıya inmesi için ona bağırmasını duymadan önce bir süre mesajlaşmaya devam ettiler.
seonghwa: üzgünüm gitmeliyim
seonghwa: seninle sonra konuşacağım
yeosang: tamam, görüşürüz
seonghwa aşağıya inip üvey annesi ve onun oğlunu oturma odasında görmeden önce telefonunu cebine koydu.
"yemeklerimizi servis et. açız." üvey annesi demişti. seonghwa mutfağa doğru yürümeden önce derin bir iç çekti. kendileri yapamazlar mıydı? neden her şeyi ondan istemek zorundalardı?
bir süre sonra seonghwa tabakları ayarlamayı bitirdi ve yemekleri servis etti, hepsi masaya oturdu.
"anne, paraya ihtiyacım var" dedi hyunjin, seonghwa'nın üvey kardeşi.
" ama yalnızca iki gün önce sana para vermiştim"
"iyi, daha fazlasına ihtiyacım var" dedi umursamaz bir tonla. " ve eğer onu bana vermezsen, babama geri taşınacağım."
"o zaman taşın" dedi seonghwa'nın üvey babası. hyunjin'i karısının önceki evliliğinden olan oğlu olduğu için hiç sevmiyordu. seonghwa'yı sevmiyorsa da hyunjin'den nefret ediyordu.
"sen onu dinleme tatlım. ne kadara ihtiyacın var?"
"şimdilik yalnızca iki yüz dolar"
"parayı sana sonra vereceğim"
"tamam" sadece omuz silkti ve yemeye başladı. " ıyy, bu yemek soğuk"
"seonghwa, nasıl ona soğuk yemek vermeye cesaret edersin?" üvey annesi seonghwa'ya kötü bir bakış attı.
"belki o konuşmayı bırakıp yemeğini yeseydi soğuk olmayabilirdi" dedi seonghwa ve yemeğinden son bir kaşık aldı.
"onun yemeğini ısıt" diye emir verdi üvey annesi.
"wow, bu kadar basit bir şeyi bile yapamıyor mu? o neyi yapabiliyor?"
"her neyse... artık aç değilim" hyunjin sandalyesinden kalktı ve üst kattaki odasına gitti, kapıyı arkasından çarptı.
"neye sebep olduğunu görüyor musun? şimdi her şeyi topla ve bulaşıkları yıka"
"bunu her zaman yapmıyor muyum?" diye sordu. " bu yeni bir şey değil"
"benimle tekrar konuş ve ben de seni evden kovayım" diye tehdit etti.
"tüm bu bağırışlarınız yüzüne iştahım kaçtı" dedi kocası ve mutfaktan ayrıldı.
"ne yaptığını görüyor musun?" diye bağırdı seonghwa'ya.
bu onun suçu olmamasına rağmen, üvey annesinin onu evden atmasından korktuğu için sessiz kalıyordu.
"zaten kötü bir ruh halindeydim çünkü bazı aptallar arabama yumurta atmaya karar vermiş ve ben de temizlemek zorunda kaldım. ama sen yalnızca günümü daha da kötü yaptın"
"iyi, belki de bunu hak etmişsindir bayan kim" diye düşündü seonghwa kendi kendine.
![](https://img.wattpad.com/cover/236586556-288-k93475.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Our Past | seongsang
Fanfiction@ateezblueprint'ın Our Past | seonsang kitabının çevirisidir. Kang Yeosang'ın alnında küçükken karıştığı araba kazasından kaynaklı bir yara izi vardı. Yara izi onu büyüdükçe özgüvensiz kılan bir şeydi. Daha sonra Park Seonghwa ile tanıştı, hayatı...