Bölüm 18

52.3K 1.3K 186
                                    

Merhaba arkadaşlar,

Kitabı okuma oranımız oldukça iyi ama kimse beğenmiyor. O yüzden ben de sınır koymaya karar verdim.

Yeni bölüm için 5 beğeni ve 10 yorum istiyorum.

Sınırı aştığımız zaman yeni bölüm hemen gelecektir.

Teşekkürler. 💜

>><<

Kollarımın arasında uyuyan uğur böceğime baktım. Çok masumdu, küçük bedeni, küçücük elleri vardı. O benim mucizemdi. O benimdi. Bana aitti. Benden bir parçaydı. Halen inanamıyordum. Bu cadının gelişi o kadar sancılı bir süreçti ki, hayatımın en zor zamanlarıydı. Az kalsın onu aldıracağımı düşündükçe ağlayasım geliyordu. İyi ki aldırmamıştım. Burnuma dolan kokusu bana tanıdık kokuları hatırlatsada o kadar huzur vereciydi ki asla yanından ayrılmak istemiyordum. Anlını öpüp yataktan kalktım. Kızımın açılan üstünü örtüp odadan çıktım.

Çok yorgun hissediyordum. Fiziken değildi bu yorgunluk, ruhen bir yorgunluğum vardı. Gördüğüm kötü rüyalar yüzünden uyuyamamıştım. Her gözlerimi kapattığımda Henry'nin onu götürdüğünü görüyordum. Defalarca ağlayarak uyanmıştım. Mutfağa girip kahve makinesini çalıştırdım. Bugün en çok ihtiyacım olacak şey oydu. Kollarımı doladığımda dün Henry'nin sıktığı kolumun morardığını gördüm. Her zaman bıraktığı morlukları bu seferkinden farklıydı. Onlar aşk morluğuyken bu öfkenin morluğuydu.

Hayatımdan çıkıp gitmesini istiyordum. Yeterince mahvetmişti zaten, yeterince kırıp dökmüştü. Daha fazlasını bünyem kaldıramıyordu. Kahve makinemin ötüşüyle sıcak kahvemi kupaya doldurdum. Dudaklarıma götürüp bir yudum aldım. Sıcak kahve geçtiği yerleri yakmıştı ama aynı zamanda çok iyi gelmişti. Mutfağın penceresinden güneşin doğuşunu izledim bir süre. Her gün Henry'nin soğuk bakışlarıyla uğraşmak çok zor olacaktı.

>><<

Çaldığım kapının açılmasını bekliyordum. Dişlerimi sıkmaktan artık çenem uyuşmuştu. Lisa kapıyı gülerek açtı. "Hoşgeldiniz efendim.", gülümsedim. "Teşekkür ederim." dedim. "Siz atölyeye çıkın Bay Cavill yanınıza gelecekmiş efendim." dedi. Kafamı sallayıp yukarıya çıktım. Çalışan terzi kadınlar bugün gelmemişti. Görünüşe göre tek başımaydım. Telefonum çaldığında hemen çantamı açıp çıkardım. "Efendim?", "El bu cadı kızın seni istiyor!", dedi. Gülmüştüm. "Ver bakalım." dedim. "Anneciğim?", "Efendim Anneciğim.", "Anneciğim ben seni çok özledim.", ufak bir kahkaha attım. "Uğur böceğim daha bir saat önce görüşmemiş miydik?", dedim. Tüm gece koynumda yattığı yetmemişti görünüşe göre. "Anneciğim olsun ben seni çok özledim geç kalma." dedi küçük cadı. "Pekala anneciğim söz veriyorum bugün geç kalmayacağım ama sen de kahvaltı yapacaksın tamam mı?", Beth tam bir meyve hastası çocuktu. Tüm öğünlerinde meyve yese asla gıkı çıkmazdı. "Tamam anneciğim, seni çok çok çok seviyorum.", dedi. "Ben de seni çok çok çok seviyorum. Akşam görüşürüz." dedim. Beth, telefonu Stev vermişti. "Tanrım bu kızın çenesi beni bir gün öldürecek." dedi. Kahkaha attım. "Stev, lütfen ama Beth'in böyle olmasının sorumlusu sensin, daha bir aylıkken hiç durmadan sürekli şarkı söylersen olacağı buydu." dedim. Telefonla birlikte arkamı döndüğümde Merdivenlerin başında Henry'nin çatık kaşlarıyla karşılaşınca yüzümdeki gülümseme donmuştu. Stev'in bir şey söylemesini beklemeden telefonu kapattım.

Henry soğuk bakışlarıyla yanıma geldi. "İş saatinde telefonla görüşmeler yasak." dedi. Yutkundum, oldukça öfkeli duruyordu. "Yeni bir takım elbise istiyorum." dedim. Daha dün üç kişiyle zar zor bitirdiğimiz takıma ne olmuştu anlamıyordum. "Terziler gelecek mi?", diye sordum. Umarım gelirlerdi. "Hayır! Hepsi kovuldu. Tek başına dikeceksin. Bitmeden çıkmak yok.", dedi ve çıkıp gitti. Bir şey söylememe bile fırsat vermemişti. Ben tek başıma kocaman takımı nasıl yapacaktım, bilmiyordum.

PATRON  (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin