finale part two: a fallen angel

635 58 136
                                    

While we look not at the things which are seen, but at the things which are not seen: for the things which are seen are temporal; but the things which are not seen are eternal.

-2 Corinthians, 4:18

Steve

Dört gün.

Tony ile olan beraberliğini kabul edip çevresi yüzünden kayıplara karışmış olduğu dört gün.

Steve bu dört günden sonra fark etti ki hayatını boşa geçirmişti, sadece uzun bir boşluktu hayatı. Her şey eskide kalmıştı sanki, Tony'nin kollarında olduğu her saniye daha da güçlü hissetti. Ona sevgilim demenin ne kadar farklı bir şey olduğunu hatırladı, parmakları onun saçlarında göğsünde gezerken hissettiği huzuru anladı ve kendini düşünmeye başladı.

Evangeline'in ona dediklerinin ne kadar doğru olduğunu biliyordu artık, Tony ile olmak ona hiç olmadığı kadar iyi hissettiriyordu, dünyaya başka bakmasına neden oluyordu.

Evet o şeytandı ama Steve bunu göz önünde fazla bulundurmak istemiyor olduğundan o tarz sorularla durumu zora sokmuyordu.

"Ben öldüğümde ne olacak?" diye sordu ona beraber koltukta sarıldıklarında. Bu beraber geçirdikleri ilk günde dökülmüştü ağzından. Tony saçlarını okşuyordu, Steve seviliyordu ve bunu biliyordu.

Tony'nin gülümsediğini bilmek için Steve'in ona bakmasına gerek yoktu, "Sen insan değilsin, Steve. Değerlendirme alanın nasıl olur bilemiyorum."

"Beni cezalandırabilirsin öyle mi?" dedi mavi gözlerini irileştirerek.

Tony omuz silkti, "Melezlerin insanlar gibi yargılanacağını sanmıyorum ama sadece sana ne olur bilmiyorum."

"Pekala," dedi Steve mızmızlanarak. Hafif korkmuyor değildi, "En kötü beni sen cezalandırırsın."

"Hayır," Tony'nin yüzü ekşimişti, "Asıl bu benim cezam olurdu."

Tabii bunun öncesinde şirkette yaptıklarından sonra Tony onu eskiden geldikleri güzel manzaralı büyüleyici eve geri getirmişti. Steve buradaki çiçeklerin kokusunu bile özlediğini fark etti.

O günün gecesi ağlamaya devam etti, burada dört gün içerisinde tek ağladığı gece olayın hararetini atamadığı geceydi. Tony onu teselli etti, uzun müddet dinledi, değer verdi ve geçtiğini söyledi.

"İşin en kötüsü ne biliyor musun?" dedi Steve kırmızı dudaklarını birbirine bastırarak. "Annem haklı, ben gerçekten de uğursuzum. Kimseye iyi gelmedim."

"Bu dediğini Erik duysa öfkeden küpelere binerdi," dedi Tony sırıtarak. "Çünkü dünyadaki en güzel varlık nasıl uğursuz olabilir ki?"

Ardından sarışının elindeki minik beni öptü, "Sen şanssız değildin, Steve. Annen senin şanssızlığındı."

O gece Steve Tony'ye sarılarak uyumaya çalışırken düşündü, her şey bu kadar kolay mıydı? Tony ile yeniden yaşamaya böylece başlayabilir miydi? Ya da...onunla olmanın şartı neydi?

Bunu Tony ona söylemeden asla bilemezdi.

O gece kabus görmedi, aslına kalırsa o gece çok huzurlu bir uyku çekti, başından beri olması gereken yerdeymiş gibi uyudu. Ne çocukluğundaki gibi annesinden korkmuştu uyumadan önce ne de yetişkinliğindeki gibi kötücül varlıklardan. Onlar hayaletlerden bin beter olan kana yemin etmiş varlıklardı.

𝘧𝘰𝘳𝘦𝘴𝘪𝘨𝘩𝘵 ∝ 𝘴𝘵𝘰𝘯𝘺Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin