And when he thus had spoken, he cried with a loud voice, Lazarus, come forth.
And he that was dead came forth, bound hand and foot with graveclothes: and his face was bound about with a napkin. Jesus saith unto them, Loose him, and let him go.
John, 11:44
x
Steve
Gözlerimi açtığımda gerçekten olması gerekenden daha yumuşak duran çimlerde yatarken buldum kendimi, güneş uzun ve geniş dalları olan ağaçlardan zar zor bana ulaşabiliyor ama buna rağmen gücü gözümü alıyordu. Bulunduğum yeri de hemen yadırgadım, ben buraya nasıl gelmiştim?
Düştüğümü hatırladım, tamamen ölmüş müydüm artık?
Yavaşça yattığım yerden doğruldum, bulunduğum yerin neresi olduğunu nasıl tanıyamamıştım, bilmiyordum. Burası benim evimdi.
Ve çok güzel görünüyordu, neredeyse muhteşem, en son gittiğime göre kat ve kat büyüleyici. Etrafa olması gerekenden daha fazla yeşillik hakim, doğa her yere hükmünü salmış ama ortada kuş cıvıltılarından başka hissedebildiğim bir hayvan yok, karınca bile.
Ayağa kalktığımda hiçbir ağrı hissetmedim, zıttına sanki hiçbir şey hissetmiyordum.
Ormanda yürümeye devam ederken ağacın birinde bir kız çocuğu gördüm, hala daha resim yapan, saçları uzun, yanakları şiş ama zayıf, üstü hala kirli.
"Hey," dedim ona doğru giderek. "Stephanie?"
Gözleri hemen bana döndü, çok şaşırmıştı, öldüğümün farkındaydı sanki, "Selam!"
Yavaşça gülümsedim, "Ne yapıyorsun?"
Onun yanına oturmadım, ayakta bekliyordum o da kalkmıyordu.
Omuz silkti, "Resim yapıyorum, Steve. Yıllar önce olduğu gibi. Gerçi burası çok güzel, hem inanır mısın- burada zaman yaşanan göre yavaş gibi gelir ama hızlı geçer. Ve güneş asla gitmez buradan, karanlık çökmez, aynı huzur hep kalır, kimse kötü mü diye endişelenmezsin. Buradaki herkes seni sever."
" Çok güvenli bir yer burası," dedim ona hak vererek. "Eminim ki yapılacak bir şeyler de vardır, sıkılmıyorsundur da. Her yer yemyeşil," Ardından hayat dolu bir nefes çektim, "Gerçekten çok güzel."
Stephanie bana gülümsedi ama sonrasında yüzüne yeniden ciddiyet geldi, "Yanımıza geleceğini tahmin ediyordum ama bu kadar çabuk olacağını sanmıyordum."
Bu da ne demekti?
"Anlamadım," dedim kaşlarımı çatarak.
İri gözleri bir bana bir de çimlere gidiyordu, "Çok tuhaf. Sanki sen buraya aitsin ama buraya gelmenin vakti değilmiş gibi."
Gülümsedim, "Ama sonuçta öldüm ben."
Başını yavaşça salladı, "Evet. Tuhaf olan da o ya işte."
Kaşlarım çatılmıştı, Stephanie başından beri yanımdaydı sanki ve bana bunları söylüyorsa onu ciddiye almamak saçmalık olurdu.
"Hislerinin bir bildiği vardır." dedim mırıldanarak. Ardından önünde şakacı bir şekilde eğildim, "Ama izninizle, burayı gezmek ve tanımak istiyorum."
Bu hoşuma gitmişti, çocukça gülümsedi, "Müsaade tabii ki sizindir!"
Yanından gülüşerek ayrıldım, ormanın bitimine yaklaşıyordum, kenardaki göl iyice kendini gösteriyordu bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘧𝘰𝘳𝘦𝘴𝘪𝘨𝘩𝘵 ∝ 𝘴𝘵𝘰𝘯𝘺
Fanfictionsteve rogers, insanlara durugörüsünü kullanarak yardımcı olan bir medyumdur. bir gün, tek gecelik ilişkiden sonra görüşmediği birinin evine doğru yola çıkmak zorunda kalır. no power, steve rogers + stony au• tamamlanmıştır. not: foresight wattys21...