25✔️

893 90 59
                                    

25: ❝Final Episode❞

Boş tekerlekli sandalye, Flora Park'ın parfüm kokan odasında tek başınaydı. Takvimler çoktan Eylül'ü göstermiş, meteoroloji sonbaharın normalin aksine karlı ve soğuk geçeceği hakkında uyarılar yapmaya başlamıştı.

"... Gibi bölgelerde ülkenin ilk kar yağışı bekleniyor. Ağustos'un ortalamaların altında geçen sıcaklığının ardından sonbahar ve kış oldukça sert geçecek. Vatandaşlarımızın sıkı giyinmesini öneriyoruz!"

"Flora!" diye bağırdı Daphne, bir anda karşısında gördüğü kız yüzünden korkarak.
Uzun zamanın ardından ilk defa düzgün giyinmiş, makyaj yapmıştı. Jeno'nun ardından kısacık kestirdiği, uzun, siyaha boyanmış saçları ise hâlâ özensiz fakat düzgün duruyordu.
"Nereye böyle? Sandalyen nerede? Koltukaltı değnekleriyle yürüyüşe mi çıkacaksın?" diye sordu, kardeşinin yanaklarına birer öpücük kondururken.
Flora, başını iki yana salladı.
"Hayır, tek başıma yürümek istiyorum. Biliyorsun, doktorum dikkatli olduğum sürece ayağımın üzerine yavaş yavaş basabileceğimi ve bunun süreç için iyi olduğunu söyledi."
Daphne ona gülümseyerek başını salladı ve kardeşinin saçlarını hafifçe karıştırdı.

"Pekâlâ. Keşke bugün çıkmasaydın ama, yılın ilk karı bugün yağacak diyorlar, üşürsün."

Flora hafifçe gülerek kardeşinin saçlarındaki elini tuttu.

"Tam da bu yüzden, bugün dışarı çıkmam gerek."

"Flora, Jeno..."
Ona sıkıntılı bir iç çeken Daphne, tam bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki Flora onun yanağına bir öpücük kondurarak kızın lafını resmen ağzına tıktı ve evin çıkışına ilerledi.
"Kaçtım! Annemle babama söyle, geç kalabilirim!"
Daphne, hafif sarsak adımlarla evden çıkan kardeşinin yüzüne çarptığı kapıyla sıkıntılı bir nefes vererek gözlerini kapattı.

"... Geri dönmeyecek." diye fısıldadı, yavaşça yere çökerken.

Dışarıdaki Flora ise yedi ayın ardından ilk defa yüzüne konan büyük, parlak gülüşüyle yukarı baktı. Hava kapalı ve serindi, hatta Flora şimdiden üşüyordu. Burnu ve yanakları kızarmaya başlamış, saçları hemencecik rüzgârda dağılmıştı.

"Döneceğini biliyorum, Lee Jeno..." diye mırıldandı, üzerindeki siyah kapüşonluya sıkıca sarılırken.
İlk kar yağdığında, Jeno'nun ona verdiği kapüşonlunun ta kendisiydi. Pılını pırtını toplayıp giden Jeno, ne hikmetse o siyah kapüşonluyu arkasında bırakmıştı.
"... Dön ve kapüşonlunu geri al."

Yavaş adımlarla birkaç cadde uzaktaki nehir kenarına doğru ilerlemeye başladı. Canı yanmıyor değildi fakat Jeno'yu sonunda görecek olmanın verdiği mutluluktan dolayı mıydı bilinmez, o kadar da zorlanmıyordu. Kalbi deli gibi çarpıyor, soğuktan dolayı olmadığına emin olduğu titreyen elleri kasılıp duruyordu.

Sahi, acaba çoktan geri dönmüş müydü, yoksa daha yeni mi yola çıkmıştı? Daha kar yapmamıştı, hâlâ vakti vardı fakat acaba kar ne zaman yağacaktı?

Bir saat sonra? Şimdi? Bir ay sonra? Bir yıl sonra?

Ya da hiçbiri.

Kar yağsa da Jeno dönmeyecek miydi?

"Öyle düşünme..." diye fısıldadı kendi kendine.

Yavaş adımları soğuk kaldırımda ilerledi, ilerledi... Zaman geçsin diye yarım saatte bir rastgele bir banka oturup yorulmasa da dinlendi. Bir saatlik yol, üç saate uzadı. Her mola verdiğinde cebinden telefonunu çıkartıp iyi görünüp görünmediğine baktı. Hatta zerre umrunda olmamasına rağmen makyajına şöyle bir göz attı.

love will tear us apart ➵ lee jeno✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin