*Ömrüm aklımdaki karşılıksız sorulardan can çekişiyordu...*
Acıya alışırdı insanlar . Acımasızlığa da alışırdı. Acıyı veren ve acıyı çeken insanlar hayatının sonuna kadar bu döngünün küçük bir piyonları olmak zorunda kalacaktır.
Acıyı veren her acıdan sonra daha fazlasını isteyecek. Acıyı çeken kişi de acı direnci her geçen günün ardından artacaktı. Acı dünyanın sonunu getirecek ve dünyayı yıkacak bir boyuta erişecektir. İnsanlar geçmişten bugüne acı çektiği için acıyı yaymış, çoğaltmıştır. Ruhlar her acı eşiğinde terk ettikleri bedende büyük deprem dalgaları bırakırdı. Bedenlerin uğradığı her acı onları hissizleştiriyor ve tükenmelerini sağlıyordu. Güçsüzleşen bedenler her acıda geri adım atarak savunmasız bırakıyordular. Kendilerini yıkıma sürüklüyordular.Yok olacaklarını bilmeden.
Böyle değil miydi hayat? Hiçbir şeyi bilmeden tedirginlikle atardık adımlarımızı . Bu adımların nereye çıkacağını bilmeden .Yitiriyorduk benliğimizi . Kendimizi harcıyor , önümüzdeki uçurumun sonunu görmeden bu adımlarımızı sona gelene kadar atmaya devam ediyorduk.
Ölümsüzlüğe adım atarak ruhlarımızı sonsuza dek acıyla kavrulmasına izin veriyorduk. Unutmayacağımız anılarımızın izlerini arıyorduk etrafta.
Bulamayacağımızı bilmeden devam etmek için kendimizi zorluyorduk.
Bizden geriye hiçbir şey kalmamasını sağlıyorduk böylece. Kendimize asıl zarar veren yine kendimiz oluyorduk.
Şimdi ise sessizliğimizin boyundurluğu altında nefes alamaya çabalıyorduk.Dünden geriye neler kalmıştı? Bizler hâlâ buradan çıkabileceğimizi düşünüyor muyduk? Benim kendi cevabım dünden sonra değişmişti. Artık sonsuza kadar burada olacaktık. Kaybetmiştik. Sahi kazanabilmiş miydik hiç? Onu dahi bilmiyordum.
Noir ' in hücreme bıraktığı annemin resmi ve kazağına sinmiş kokusuyla hasret gideriyordum. Bu beni biraz olsun sevindirmişti. Onun bu yaptığı şeyi hiç tahmin bile edemezdim. Ne zamandır annemin sesini duymuyor , ona sarılamıyordum. Beraber ne zamandır zaman geçirmemiştik. Şuan tek başıma olduğum gerçeğini tüm iliklerime kadar hissetmiş bunu kabullenmiştim.Acı artık eskisi kadar acıtmıyor sadece uyuşturuyordu bir süreden sonra. İnsan alışmıyordu kayıplara sadece öylece donuk bir halde yaşama direniyor çabalayarak nefes almaya çalışıyordu. Uyuşan bedenlerimiz eskiye döner miydi ? Bu zaman alacak gibiydi. Acılar unutulmuyor bağımlılık gösterdiği için onu vücudumuz kabullenerek bir harekette bulunmuyordu. Yitiriyorduk ruhumuzu . Kendimizi unutuyor silinmeye yüz tutuyordu. Acılar geçip gider derlerdi. Yalan. Acılar geçmiyor tam tersi artıp duruyordu. Burada yaşadığımız her gün acılarımızın yükü artıp duruyordu. Yaşayamadığım şeylerin pişmanlığı burada yaşadım . Keşke geriye dönüp bunları yapabilseydim dediğim şeyler çok fazlaydı . Sorunlarımı hep kaçarak erteledim. Hep kaçtım birçok şeyden ama kaçtıklarım bir çığ gibi büyüyüp ardımdan yuvarlandı. Ben bunca yaşadığım hataların gerçekliğini bazı şeyleri yitirdiğimde anladım. Özgürlüğümü yitirdim...
Mutluluğumu yitirdim...Annemi yitirdim....En önemlisi ben kendimi yitirdim... Peki ben bu yitirdiklerimi geri alabileck mıydım? Hiç umudum yoktu ama yine de umut etmeyi bırakmamıştım. Sessizce hücremde bekliyordum. Yorgun olan bedenimin derin bir uykuya ihtiyacı vardı.
Yatağıma uzanarak uykunun beni esaret altına almasına izin verdim.
Zihnimin içindeki karanlığı derin bir sessizliğe mahkum etmeyi ancak böyle başarabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VIP ODALAR •NOİR•
Mistério / SuspenseHer biri çok farklı yaşam koşullarına ve karaktere sahip 8 farklı insan , kendilerini ansızın yüzlerce olası bir oda ile donatılmış bu labirent içinde bularak uyanırlar. Biri matematik öğretmeni biri yazılım mühendisi biri doktor biri inşaat mühend...