30 - BÖLÜM

95 80 0
                                    

*Özgürlüğü tutuklayan gönüllü mahkumlar... *

Savunmasız bir bedene hapsoldum. Her gün ağlayıp içimde bir yangını söndürdüm. Yıldım, tükendim ama hala yaşamaya devam ediyordum. Yaptığım ihanetlere, kötülüklere, acımasızlıklara rağmen yaşamayı hiç haketmiyordum.Hak etmediğim halde yaşamaya devam ediyor ve onursuz ve gurursuz bir kişiliğe sahip olduğumu bildiğim halde yüzsüzlük yapıp kendi kişiliğimi gizliyordum. Saklanarak yaşama tutunuyorum. Her varlığa ihanet eden ruhum azapta büyük bir cezayla ödüllendirildi. Ve bu ceza bir gün bedenimin ölümüyle başlayacak ve ben sonsuz bir cezayla sınanacağım. Yanıp küllere dönüşecek ve etrafa yayılacağım. Dünya'nın her bir tarafında bir parçam olacak ve kimsesizliği derinliğiyle hissedeceğim.
Bana sunulan bu lanetle uzun yıllar boyunca ölümsüzlüğü yaşayacağım.

Söylentilere dair kanıtlar bedenimle birlikte tarihlere gizlenecek. Ve eşsiz bir gerçek her şeyin açığa çıkmasını sağlayacak. Ne zaman olacağı bilinmez. Noir 'in son konuşmasından bu yana odalarımızda sessiz bir düşünce içindeydik. Bizlere dinlettiği ses kayıtları bizlerin hayatına dokunduğu gerçeğini gizlemiyordu. Ama benim altında gerçekler yatan sözlerim biraz kafa karışıklığı yaratıyordu.

Hiçbir zaman açığa çıkmasını da istemiyordum. Gözlerimi kapamış öylece bekliyorum neyi beklediğimi bilmeden. Düşünüyorum ve ileride bizleri neyin beklediğini zihnimde kurmaya çalışıyordum. Ama hiçbir sonuç Noir 'in zihnindekilerle benzerlik gösteremiyordum.
O şeytani bir zihne sahipti ama unuttuğu bir şey vardı. Benim nasıl biri olduğumu bilememesiydi. Bilmesini şimdilik istemiyorum çünkü onu son oyunda asıl oyun oynayacak kişinin ben olduğumu bilmesini istemiyordum. Ah zamanda taktikler yapmaya bayılıyorum. Ve bu sinsi zihnimi gerçek anlamda seviyordum. Yapacaklarının sınırı yoktu. Ama bunu gizlemeliydim. Çünkü her gerçek büyük cezaları getirirdi ve ben bunu hiç ama hiç istemiyordum.

En sevdiğim şey sessizlikti aslında bunun farkına küçükken fark etmiştim. Aslında bugün Noir 'in bizleri 5. Oyunla cezalandıracağını hissediyordum. Çünkü bizleri ne kadar zorlamayı sevdiğini anlıyordum.
Acılar onu besliyordu ve ne kadar büyük olursa o kadar haz alıyordu.
Zamanın kollarına ruhumu bırakıp kalmıştım. Kanatsada onarsada artık benim için bir önemi yoktu.
Artık acıya bütünleşmiş bedenim alacağı darbeleri önceden hissediyordu. Kanayan  bedenim beni daha çok güçlendiriyor ve dayanma gücü veriyordu son oyun finaline kadar. Başımı yastıktan usulca kaldırıp ellerimin yardımıyla bileğimde duran saç tokamla uzun kahverengi saçlarımı sıkı bir topuz yaptım.

Üzerimde duran tişörtü düzeltirken sonra yataktan doğrulup hücremin kapısına kadar ilerledim. Kapının küçük penceresinden koridora bakındım. Bomboştu. Aynı ruhumda varlığını göstermeye çalışan ama hiçbir zaman başaramayan yitik duygularım gibi.
Umut yitirildi. Geriye büyük enkazlar kaldı. Enkazların altında kalan insanlar, eşyalar ve maziler kurtarılamadı. Ölüme bırakıldı çaresizce. Gökyüzü bu acımasızlığın karşısında sadece gözyaşları dökebildi. Kankırmızısı gözyaşları etrafı renk cümbüşüne çevirdi.

Acılarıma büyük romanlar yazılırdı. Çaresizliğime büyük şiirler, sözler, şarkılar söylenirdi. Ama benim tek isteğim acılarımın unutulmamasıydı.
Acılar unutulursa geriye dönüp bakıldığında dayanak olarak gösterebileceğimiz ne kalırdı. Herkesin bir dayanağı olmalıydı. İster mutluluk ister acı ister hissizlik. Ama herkesin tek ortak bir noktası olmalıydı. Güç  ve güç. Kendini hiçbir şeyden sakınmamalıydı insan. Zamanında ağlamalı zamanında gülmeli zamanında hissizleşmeliydi.
Ve zamanında kendisini kaybetmek uğrunada olsa bile  kazanmak için her şeyden vazgeçebilmeyi bilmeliydi.
Zaman insanları değiştirirdi. Ve bu değişiklik her insana göre farklılık gösterebilirdi.

VIP ODALAR •NOİR•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin