You should come to the capital

611 55 13
                                    

"Lexa." Clarke ona doğru yürürken konuştu. Lexa gülümsedi. Clarke elindekileri bıraktı ve Lexa'ya sımsıkı sarıldı. Lexa hızlıca karşılık verdi. Birbirlerinin kalplerinin atış hızını hissedebiliyorlardı. Yaklaşık 1 dakika sarılmışlardı. Clarke sarılmayı bıraktı. "Geldiğin için teşekkürler. Ve tabii, beni Octavia'yı ve Madi'yi kurtardığın, ayrıca getirdiğin savaşçılar için. Son konuşmamızdan sonra.. Beni tekrar görmek isteyeceğini sanmıyordum."

"Bunu sonra konuşabiliriz. Herkes bulundu mu?"

"Evet. Savaşçıların sağ olsun. Sadece yaralılar var. Onlarla ilgileniyoruz."

Lexa kafasıyla onayladı.

"Şimdi gitmem gerek. Hastalar var. Biraz daha dinlen olur mu?"

"Yardım lazımsa gelebilirim."

"Senlik bir şey yok merak etme."

Lexa kafasını salladı ve Clarke tebessüm edip çadırdan çıktı. Lexa sessizce sedyeye dönüp otururken Octavia tebessüm etti. "Sana değer veriyor. Uyandığı gibi seni sordu. Bulduğunda uyanık mıydı?"

"Hayır. Sonradan uyandı ama fazla halsizdi. Tekrar bayıldı."

"Anladım." Octavia ayağa kalkmayı denedi ve sonunda ayağını yere basabiliyordu. "Tekrar sağ ol, Lexa. Hem beni, hem Clarke'ı hem de Madi'yi çıkardığın için. Ben abime ve Raven'a bakacağım. Sen Clarke'ın dediği gibi dinlen."

"Tamam." Lexa kafasını sedyeye koydu. Gözlerini kapatıp düşüncelere boğulurken uykuya nasıl daldığını anlamamıştı.

**

Abby çadırın kapısındaki kel adamın inadından bıkmıştı. Sinirle konuştu. "Bırak dinlensin! Madem ona değer veriyorsun dinlenmesine izin ver!"

Abby'nin bağırmasıyla Clarke da çadıra gelmişti. "Ne oluyor?" Titus korkuyla Wanheda'ya baktı. Abby ise durumu açıkladı.

"Komutanı uyandırıp Polis'e döneceklermiş."

"Bırak biraz dinlensin. Ne kadar bitkin düşmüş olduğunu görmüyor musun?" Clarke Lexa'yı gösterdi. Gerçekten de yorgunluğu okunabiliyordu.

"Ben Heda dışında kimseden emir almam!"

"Tanrım.." Abby iç çekti. Titus Abby'i geçerek Lexa'nın yanına gitmek isteyince Abby'nin üstüne yürüdü ve Clarke annesinin önüne geçip Titus'u itti. "Lexa size Abby Griffin'i dinlemenizi emretmedi mi?" Abby Clarke'a her şeyi anlatmış, Clarke her şeyi tüm detayıyla öğrenmişti.

"E-Evet ama-"

"Aması yok! Komutanını dinle ve onun dediğini yap! Yoksa seni kimse Wanheda'nın elinden alamayacak!"

Titus geri geri bir iki adım attı. Gelen ayak sesi ile arkadan gelen kişiye baktı. "Heda!" Hızlıca kafasını eğdi.

"Sen benim emrimden mi çıktın?"

"Eğer ölseydiniz-"

"Onlar beni iyileştirdi! Görmüyor musun?"

"Evet Tondc'den Polis'e geçseydik buraya gelmeye bu kadar inat ermeseydiniz, şu an zaten kulenizde huzurla yatıyor olacaktınız!"

"Bu benim tercihim. Sonra konuşacağız."

Titus hızlıca çadırdan çıkarken Abby ve Clarke sessizce Lexa'ya bakıyordu. Lexa onlara döndü. "O biraz, takıntılıdır."

"Evet, bunu fark ettik." Abby Titus'dan kurtulmanın verdiği rahatla derin bir nefes verdi. "Ben hava almaya çıkıyorum."

Lexa kafasıyla onayladıktan sonra Clarke'a döndü. Clarke zaten ona bakıyordu.

"Madi'yi ordan çıkardığın için tekrar teşekkürler."

"Teşekkür edecek bir şey yok. Zaten ufak bir yara dışında bir sorunu bile yoktu. Octavia'yı bulmuş, onu kurtarmaya çalışıyordu. Sonra yardıımla Octavia'yı çıkarınca ikisi gitti ve seni aramaya koyuldum." Clarke tebessüm etti ve Lexa konuşmaya devam etti. "Sana daha önce de söyledim. Değer verdiğim tek insansın." Yine zorla okunacak çok ufak bir tebessümle konuşmaya devam etti. "Ve değer verdiğim insanları korurum."

"Daha önce başkalarına değer verdin yani?" Clarke kaşını kaldırdı. Hâlâ tebessüm ediyordu.

"Evet! Sana uzun zamandır sevgilim olmadığını söylemiştim. Hiç olmadığını değil."

"Mhm.." Birkaç saniyeliğine kısa bir sessizlik olmuştu. "Ayrıldınız mı?"

"Evet. Benim gibi biriyle birlikte olmayı kaldıramadı. Yani.. anlarsın, Heda olmak."

"Evet. Senin önünde diz çökmeleri hâlâ ilginç geliyor. Sen hâlâ benim için mağaramıza odun toplayıp av yapan yalnız savaşçısın gibi geliyor." Clarke gülümserken Lexa yine kendini tutamamış, tebessüm etmişti.

"Ben bir lider olmana şaşırmadım aslında. Beni şaşırtan.. Prenses dediğim kişinin Wanheda çıkması."

"O hikâye biraz uzun. Tabii, Wanheda'nın hikâyesi ağızdan ağıza geziyor farkındayım ama.. Neyse."

"Zamanım var. İstediğin zaman anlatabilirsin." Lexa tekrar tebessüm etti. Birkaç saniye sessizliğin ardından ciddileşmişti. "İnsanların ne durumda?"

"Enkazı hızlıca halledebilmemizin verdiği büyük katkıyla, kayıpsız atlattık. Yaralılar var, ama iyi durumdalar."

"Benim Polis'e dönmem gerek. Sende başkente gel. Birkaç gün misafirim ol. Konuşulması gereken bazı şeyler var."

"Tabii. Gelirim."

Lexa tebessüm etti. "Trikru burda daha fazla kalabalık yapmasın, biz gidelim."

Clarke kafasıyla onayladı. "Sen bilirsin."

"Seni Polis'te bekliyor olacağım." Çadırın kapısına doğru yürüdü ve Clarke'a tebessüm edip çıktı.

"Kom op ona, gou kom bak houm." (Hadi, hazırlanın. Eve gidiyoruz.)

"Foshou, Heda." (Hemen, Heda.)

Herkes hızlıca toplanmıştı. Lexa atına bindi. Arkasına baktığında çadırın metal direğine yaslanmış, kolarını birbirine geçirili bir şekilde ona bakan Clarke'a baktı. Clarke'ın beline sarılan Madi'de Lexa'ya bakıyordu. Clarke elini Madi'nin omzundan çekip hafifçe kaldırdı. Yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Lexa'da ufak bir tebessüm etti ve atını ilerletti.

We'll Get Through This, Together | Clexa #TheWattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin