Bölüm 13

304 27 7
                                    

Hozier - Movement

Selamlar!

Nasılsınız?

İyi okumalar <3

***

Aşk, fazla değişken bir konu.

Kimine göre anlık gelişen duygular bütünü, kimine göreyse bir lanet. Hatta bunun bir karın ağrısı olduğunu düşünenler bile var. Ben henüz ne olduğunu anlamış değilim. Bazı soruların cevabını bulduğumuz zaman kıyametin kopacağı söylenir. Bana göre bu soru da onlardan biri.

Sorular, günlük yaşadığımız şu hayatı anlamlandırırdı. Sorular, cevabı bulduğumuzda bizi labirentin çıkışına götürürdü. Sorular olmasaydı, insanoğlu bir arayış içinde olmasaydı, şüphesiz hiçbir şeyin anlamı kalmazdı. Felsefe terimi de buradan doğuyordu. Ben, bir insanın hayat felsefesi edinilebileceğinin bir kanıtıydım. Gülümsemek, anı yaşamak değildi benimkisi. Bir insandı ve o, bütün bu fiillerin bir araya gelerek oluşturduğu bir varlıktı. O benim hayat felsefemdi. Saatlerce hakkında konuşabilirdim. Bunun bir takıntı olmadığını çok daha önceden anlamıştım.

Işık hüzmeleri penceremden içeri giriyor, Yanımda uyuyakalmış olan bedenin sahiplik ettiği yüze, güzel yüze yansıyordu. Yeni uyanmanın sebep olduğu uyuşukluğumdan, onu uyandırmamaya dikkat ederek elimi kurtarmış ve gözlerimi ovuşturmuştum. Aklıma yavaş yavaş dün gece yaşananlar geliyor ve uyku sebebiyle düzene giren kalp atışlarımın ritmini bozuyordu. Zihnim, şüphesiz en iyi kayıt yeriydi. Bu tarihi anın bir fotoğrafı veya ses kaydı olmasa da bütün olanlar zihnimdeydi ve anıların bizde kalması daha anlamlıydı kendimce.

Bu ilan-ı aşkın bende ne tür bir etki yaratacağını daha önce hiç düşünmemiştim. Beni, bulunduğum çıkmazdan çekip çıkarmış gibiydi. Diğer yandan da kafamda yeni soru işaretleri üretmeme sebep oluyordu. Tıpkı bir his fırtınası yüzünden boğazıma oturan o çorbayı içtikten sonra ve uyuyakalmadan önce sorduğum o soru gibi.

"Şimdi ne olacak Taehyung?"

"Bilmiyorum."

İçimde heyecan ve korkunun yanı sıra başka bir duygu da vardı. Ve bu sesime bile yansıyordu.

Suç işlemişiz gibi hissediyordum.

Aynı zamanda da sonsuza kadar bu suçun esiri olmak ve sonsuza kadar onu izlemek istiyordum. Çok şey istiyordum. O da bana cevap verircesine kıpırdandı, sonra gözlerini açtı. "Günaydın," dedi kalın sesiyle. Karşılık verdim. Önce yarısı benim üstümde olan bacaklarını yere indirdi. Daha sonra oturduğu yerde doğrulmak istedi ama bir anlığına tüm gücünü yaralı olan koluna vermesi, kesik bir soluk almasına sebep oldu. Hemen kalktım ama yapabileceğim bir şey de yoktu. Sadece yeniden öfkemin esiri oluyor ve içimde bir arzu büyütüyordum.

Kim Taehyung'u öpme arzusu.

Yarasından öpmek istiyordum onu. Yarasından diyorum çünkü dün gece zaten beni öptü. Düşünmesi bile son derece hoştu. Bunun bir rüya olmayışı daha da hoştu. Hoş da ne kelime, harikaydı. Hayır, bu çok alışılagelmiş bir sözcük. Muazzam, muhteşem, olağanüstü ve kusursuz. Sanki bu ilk ve son öpücüğümüz gibiydi. Kısa fakat dolu. Ama şimdi bunu düşünürsem içinden çıkamazdım. "Nasıl hissediyorsun?" diye sordum.

"Bir kuş gibi, uçtuğumu hissediyorum." Gözleri gözlerimi buldu. Gülümseyişine karşılık ben de gülümsedim. Uyuşturulmuş ve gerçeklikten soyutlanmış gibi hissetmemin sebebi kesinlikle birbirimize böyle... Ne olduğunu söylemeye gerek yok. Çok güzel bakıyorduk. Ve böyleyken, ne olacağımız umurumda değildi. Anı yaşamak diye buna denirdi.

Rebirth | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin