8. Bölüm~ Üşütmüş

1K 62 0
                                    

Meyra' dan

Arayan kişinin, konuşmasıyla Demiralp Bey olduğunu anladım hemen. Sesi stresli geliyordu. Gelmesi de gerekliydi zaten. Konuşmaya başladı." Meyra Hanım Günaydınn gazetelerdeki haberleri görmemiş olmanızı umuyorum" bense dalga geçerek güldüm. Sinirli bir gülüştü" Bilmem sizce görmüş müyümdür Demiralp Bey? " dedim ve o ise " Ses tonunuzdan anladığım kadarıyla haberleri görmüşsünüz. Bakın gerçekten olaylar kontrolüm dışında gerçekleşti." Dedi ve ben cümlesini yarıda keserek araya girdim. " Onu fark ettim aksi olsaydı haberlerimiz yapılmazdı değil mi Demiralp Bey" dedim iğneleyeceği bir şekilde. O da " Sinirlenmenize hak veriyorum. Hakkınız ama ikimiz de aynı konumdayız. Mesela benim bir kız arkadaşım var ona bu durumu nasıl açıklayacağımı düşünüyorum. Ben de zor bir haldeyim. " dedi. Sanki benim açıklama yapmam gereken bir ailem yoktu. Evet yoktu ki. Bense " Evet haklısınız ikimizde olayın mağdurlayız ama siz saçma sapan bir haber yapmalarını engelleyebileceğinizi söylediğiniz için içim rahattı. Eğer böyle bir şeyin olabileceğini bilseydim. Bu duruma kendimi hazırlardım. En azından kendimi gazetelerde pat diye görünce şok olmazdım." Dedim anlatmaya çalışarak. " Kusura bakmayın gerçekten. Böyle bir söz verip tutamadığım için ama size de söylediğim gibi olaylara müdahil olamadım malesef. Asistanıma bu konuyla ilgili talimat vermiştim ama halledememiş." Dedi. Ben de " Asistanınız yerine keşke bizzat kendiniz ilgilenseydiniz." dedim. O da " Tekrardan özür dilerim Meyra Hanım ama söylediğim elimde olmadan gerçekleşti olaylar. Bakın ben bir şekilde bu haberlerle ilgili açıklama yapmaya ya da kaldırtmaya çalışacağım. Altını çiziyorum, çalışacağım umalım da başarılı oluyum. Çünkü ben de en az sizin kadar bu durumdan rahatsızım." Dedi. Aman da aman ben de bayıldım seninle gazetelerde olmaya. " Peki o zaman siz halletmeye çalışın. İyi günler " dedim gayet mesafeli bir şekilde. Karşıdan da cevap alınca telefonu kapattım. Ne yapacağım şimdi ben gören herkes yanlış anlayacaktı. İnşallah Zelal abla , dernektekiler falan görmezdi. Yoksa onlara durumu izah etmem gerekecekti. Allahtan bugün derneğe gitmeyecektim. Kimse haberleri görmeden umarım Demiralp Beyimiz(!) kaldırtabilirdi. Aksi halde ikisi de şu an zor durumdalardı. Daha fazla haberlere bakmak istemiyordum ,oturma odasındaki battaniyenin altına girip dışarda yağan yağmurun sesiyle uykuya daldım.
Çalan telefonun sesiyle uyandım. İlk aklıma gelen ihtimal Demiralp Beyin aramış olmasıydı, arayıp olayları halletim demesiydi. İkinci aklıma gelen ihtimalse Zelal ablanın arayıp haberleri gördüğünü söyleyip bir açıklama yapmamı beklemeseydi. Telefonu elime alıp ekrana baktığımda arayanın Mayıs olduğunu gördüğümde aklıma gelen ihtimallerin doğru olmadığını anladım ve telefonu cevapladım. " Alo Meyraaa ne o internette dolanan haberler? Sen benden gizli gizli bir ilişkiye mi başladın da haberim yok benim?" diye sorgulamaya başladı halimi hatrımı sormadan. Mayıs, benim yetiştirme yurdundan, beraber büyüdüğüm belki de geçmişime ait olan tek kişiydi. Kardeşimdi. Yani kardeş kavramının nasıl hissettirdiğini bilmesem de Mayıs' ın ben de uyandırdığı duyguların bir kardeşinkiyle eşdeğer olduğunu tahmin edebiliyordum. Ben de " Kızım bir sakin ol hemen yargısız infaz yapıyorsun" dedim. O da " Ee ne yapsaydım. Zil takıp oynasa mıydım? Benden bir şeyler sakladığın için." Dedi. Ben ise " Ya her gördüğün şeyin doğru olduğunu nerden çıkarıyosun canım kardeşim?" Dedim. O da " Doğru değilse o haberler, fotoğralarda neyin nesi canım arkadaşım(!)" Dedi iğneleyici bir sesle. Ben de " Sadece yanlış anlaşılmanın bir sonucu o fotoğralar.O fotoğraflarda gördüğün adam da bizim dernekte bağışçı. Beni geç kalabileceğim bir davaya yetiştirdi sadece. Hepsi bu." dedim bezmişçesine. O ise benim söylediğim şeylerden emin olmak istercesine" Hepsi bu kadar eminsin de mi? "Dedi. Tek nefeste" Eminim, evet" dedim ve " Hem bir saniye ya. Sen normalde yoğunluğundan dolayı sadece beni hafta sonu ararsın. Şimdi dedikoduluk bir olay oldu diye mi aradın hafta içi? " dedim su yüzüne çıkarak. Ben hukuk, Mayıs ise mimarlık fakültesinden aynı senede mezun olmuştuk. Mayıs yüksek lisans için yurtdışındaki bir üniversiteden burs kazanmıştı. O yüzden de iki senedir de yurtdışında yaşıyordu. Tezini bitirmek için yoğun bir tempoda çalışıyordu, biribirimizeyse sadece hafta sonları vakit ayırabiliyorduk. Ama az kalmıştı tezinin bitmesine sonraysa eskisi gibi yine aynı evde kalmaya devam edecektik.
Mayıs da" Ne alakası var kızım ya burada bir dedikodumu var sence. Senin özel hayatından bahsediyoruz ve benim bu durumdan haberimin olmayışından dem vuruyoruz. Ama eğer sen bir şey yok diyorsan yoktur bitanem" dedi sesi cümlenin sonuna doğru yumuşamıştı. Bense " Tabikii şekerim benim. Ee sen anlat bari telefon açmışken. Ne zaman bitiyor tezin? Ne zaman döneceksin ana yurda?"Dedim. O ise " Az kaldı bitanem ama tam bir zaman veremem şu an "dedi. Beni yine bir hüzün bulutu kaplamıştı. Biraz daha havadan sudan bahsettik. Benim şu yanlış anlaşılma konusunu da derinlemesine anlattıktan sonra birbirimizi Allaha emanet ettikten sonra telefonu kapattık. Onu çok özlemiştim. Gelseydi bir an önce sağsalim inşallah diye geçirdim içimden.
Akşamüzeri olmak üzereydi. Ama ne Zelal ne de Demiralp Bey aramıştı. Zelal ablanın haberleri görmemiş olması iyi bir şeydi. Demiralp beyinse hala haberleri kaldırtamamış olması oldukça kötü bir şeydi. Çünkü daha on dakika önce telefonuna baktığında haberler olduğu gibi duruyordu. Allah' ım sen yardım et ne olur diye dua etmeye başladım. Sonra vakit namazımı kılmak için ayağa kalktım. Gün doğmadan neler doğardı. Bakalım, görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eylerdi.
Vakit epey ilerlemişti. Demiralp beyden ümidi kesmiştim tamamen. Kaldırtamamıştı işte haberleri. Bu saatten sonra da zaten haberleri kaldırtsa ne olacaktı ki gören görmüştü. Zelal ablanın görmemiş olmasıysa tek tesellimdi. Görseydi mutlaka arardı. Zaten yarın derneğe gidecektim. Eğer orada Zelal ablayla denk gelirsem de olanları uygun bir dille anlatırdım ve o da anlardı. Sonuçta hepimiz anlayışlı insanlardık.
Öyle değil mi?

Sev, Şükret, Dua EtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin