2. Bölüm~ İlk Çarpışma

1.6K 80 0
                                    

Alarmımı 7.30'a kurmuştum. Saat 9 'da da dernekte olmam gerekiyordu. Dün dernekten çıkmadan Zelal abladan Eyüp beyin torununun yarın derneğe kaçta geleceğini sormuştum ve derneğe 9.30'da geleceğini öğrenmiştim. Şimdiyse 15 dakika rötarlı uyanmıştım. Offf daha dün gece yatmadan önce seçtiğim gül kurusu takımımı ütülemem gerekiyordu. Dünki kadar şanslı değildim malesef. Hemen ütü masasını açtım. Ütüyü ve takımımı da çıkardım. Ütülemeye başladım. Üstüne de şifon pastel renklerde olan bir gül kurusu şal seçtim. Şimdi sıra hafifçe bir makyaj yapmaya gelmişti. Aslında güzel bir cilde sahiptim kapatmam gereken çok önemli kusurlarım yoktu. Sadece cildimdeki ton eşitsizliklerini gidermek için fondöten sürdüm.
Ayrıca duruşma sırasında ciddi bir ortama girdiğim için de kendime özen göstermem gerekiyordu. Günlük bir yere gitmiyordum ki salaş sade olayım. O yüzden de yanaklarımın renklenmesi için hafifçe pembe allığımı elmacık kemiklerimin üstüne sürdüm. Sonra da far ve gözlerimi daha canlı ve dinç göstermesi için gözümün içine beyaz kalem sürdüm. Kirpik diplerime de ince bir dipliner çektim ve hazırdımm. Zaten hiçbir zaman hiçbir şeyi abartmazdım. Her şeyin yeteri kadar olması kafiydi benim için.
Mutfağa geçtim ve ayaküstü bir şeyler atıştırdıktan sonra ayakkabılıktan hafif topuğu olan krem rengi stilettomu alıp giymeye karar verdim. Gitmeye hazırdım. Saat de 08.30 'du daha. Yarım saatte derneğe çok rahat giderdim çünkü evime yakındı derneğimiz.
Duruşmam öğleden sonra 14.00 daydı. Sandığım kadar yorucu bir gün olmayacaktı galiba çünkü işler çok kolay yetişecek gibiydi. Eyüp beyin torunu 9. 30' da gelecek imzalar atılacak ve ben de 11.00' de kendi ofisime geçip dava için son hazırlıkları yapacaktım. İki ayağım bir pabuca girmeyecekti inşallah diye düşünüyordum.
Tatliş fıstık yeşili arabama bindikten sonra arabayı çalıştırdım. Hava yağmurlu gibiydi. Sonbaharda İstanbul'un yağmurlu günleri zor geçerdi benim açımdan nedenini bilmiyorum ama başıma bir aksilik gelirdi hep. Hayırlar olsun inşallah dedim kendi kendime. Oysaki yağmuru da severdim. Bereket bolluk demekti ama anlaşılan o beni o kadar da sevmiyordu.
Derneğin önüne gelmiştim çoktan ama arabadan inemiyordum çünkü bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlamıştı. Ağlayabilirdim aslında şu an sanki bugün sandığım kadar kolay geçmeyecekmiş gibi hissettim birden. Neyse deyip kötü düşünceleri kafamdan kovdum. Hayır şimdi inse ıslanacaktı ve yaptığı ütü de boşa gidecekti. İstanbul' da yaşıyorsun ama bir türlü şemsiye taşımayı öğrenemedin diye kendi kendime kızıyordum.
On dakika sonra yağmur yavaşlayınca arabadan indim ve hafif koşar adımlarla derneğe girdim.
Zelal ablanın odasına çıktım direkt. Ne yapıyormuş merak ettim hem de selam verirdim bi. Odasının kapısını tıklattım. İçerden onay gelince girdim . Zelal abla ben girince başını bilgisayar kaldırıp gülümseyerek " Hoşgeldin Meyra seni de yorduk ablam aslında bugün işin yokken iş çıkarttık başına " dedi mahcup bir şekilde. Ben de " Olur mu öyle şey abla aşk olsun. Biliyorsun bugün davam olmasa tüm gün burada kalırdım ama ofise de uğramam gerek işte " dedim ben de üzülerek. O da " tamam ablam şu imzayı atalım sen hemen çık" dedi düşünceli davranarak. O hep böyleydi kendinden önce başkalarını düşünürdü. Dertlerini dert edinirdi canım ablam. İyi ki onun yanındayım iyi ki onunla yollarımız kesişmişti diye düşündüm.
Sonra Eyüp Beyin torununun birazdan burada olacağı aklıma gelince aşağıdaki odama geçmek için hareketlendim.
Odama inince storlarımı açtım her zamanki gibi. Bugün zaten hava karanlıktı ama pencereyi açmayacaktım dışarısı epey soğuktu. Yapacak bir işim yoktu ben de bilgisayarımı açıp gazete okumaya başladım zaten Eyüp Beyin torunuyla imzalayacağımız sözleşme hazırdı bir tek imzalar eksikti o kadar.
Gazeteden kafamı kaldırıp duvardaki saate baktığımda saatin 10.00 olduğunu görünce şaşırdım zaman ne ara o kadar geçmiş baya gazete okumaya dalmıştım demek ki. Ee saat 9.30 'u geçmişti ama yine ne gelen vardı ne giden. En sonunda Zelal ablayı her ne kadar sıkıştırmak istemesem de aradım. Çünkü 11.00 de ofise geçmem gerekiyordu. Bir iki kere çaldıktan sonra telefon açıldı. "Alo abla nasılsın napıyorsun Eyüp Beyin torunu geldi mi diye merak ettim bi sorayım dedim "diye sordum." Ayy sorma Meyra asistanıyla konuştum yabancı uyruklu şirketle girdikleri bir toplantısı varmış o uzamış toplantı bitince hemen çıkıp gelecek dedi ama bilmiyorum ablam sen istersen 11.00 'e kadar bekle eğer gelmezse çık sonra ben tekrar başka bir görüşme ayarlayım onunla " dedi. Ben de "Tamam Zelal abla öyle yapayım olmazsa " dedim onu onaylayıp telefonu kapattım. Bir saat de yanımda getirdiğim dava dosyasını inceleyim bari dedim kendi kendime.
Saat 11.00'di ben dosyanın iki kere üzerinden geçmiştim ama beyefendi gelememişti hala normalde kolay sinirlenen bir insan değilimdir ama ne bileyim böyle bir söz, bir randevu saati verilip de uyulmamışsa biraz gıcık kapabiliyordum bu durumdan.
Eşyalarımı toplayıp Zelal ablanın odasına çıktım. Kapısı açıktı. İki kere tıklayıp içeri girdim. İçeri grmemle mahcup bir şekilde bana bakarak "Meyra kusura bakma ablacım sen çık seni de buraya kadar yordum bugün ama gelmiyor galiba baksana saat kaç oldu" dedi. Hayır anlamıyorum niye Zelal abla mahcup oluyor ki? sözünü tutmayan o değildi sonuçta. "Yok estağfirullah Zelal abla senlik bir durum yok ki gönlünü ferah tut biliyorsun işim olmasa tüm gün burada olurdum sen asıl beni mazur gör abla" dedim tebessüm ederek. O da "Biliyorum ablam biliyorum senin bize ettiğin yardımlar hep aklımda. Allah razı olsun senden . Sen de bu dernek için, yardımlar için çok fedakarlık ettin. Şimdi hadi git de o davayı kazan gel ablam Allah yardımcın olsun "dedi gülerek. Ben de ona gülerek " Çok sağol ablam benim "dedim ve odadan çıktım.
Aceleyle merdivenlere yöneldim inerken de çantamdaki telefonumu aramaya başladım .Saate bakacaktım.
Bir elimde de bilgisar çantası vardı aramakta güçlük çekiyordum. Allah allah neredeydi telefonum yaa diyerek kendi kendime hayıflandım. Tam çantamın içindeki telefonu bulmamla merdivenlerden yukarı doğru çıkan biriyle çarpışmam bir oldu. Sanki çarptığım şey biri değildi de kapı gibi bir cisimdi. Buna yemin bile edebilirdim.

Sev, Şükret, Dua EtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin