Gözlerimi tanımadığım bir yerde açmamın üzerinden çok geçmemişti, boynumda bulunan ve güçlerimi kullanmamı engelleyen aygıtı uyandığımdan beri yaptığım gibi tekrardan çekiştirdim fakat bunun tek getirsi acı çekmeme yeterli olacak kadar gelen elektrik akımı olmuştı.
Acıyla inleyerek bir kez daha deneyeceğim sırada gelen ses ile birlikte ellerimi hızlıca aygıttan çektim.
"Onu çekiştirmeye devam ettiğin sürece acı çekmeye devam edersin."
Sırtını duvara yaslamış, orada olduğunu bile yeni fark ettiğim genç adama baktığımda o sakin adımlarla bana doğru ilerleyerek yan tarafta bulunan sandalyelerden birini çekti ve karşıma oturdu.
"Merak etme, iyi olacaksın."
Söylediği şeyin saçmalığı gülmeme sebep olduğunda o bunu umursamadan gözlerini yüzümde dolaştırmaya başladı.
"Kimsin sen?"
Omuz silkti.
"Üzgünüm, bunun cevabını öğrenmen için henüz erken."
Sinirle aygıtı bir kez daha çekiştirdiğimde bu sefer hissettiğim acının artmasıyla inledim.
"Kendine zarar vermeni istemiyorum Adeline, aygıtı boynundan çıkarmayacağım çünkü böyle bir durumda neler yapabileceğini az çok biliyorum."
Bana hafifçe gülümseyerek odadan çıktığında kaşlarım mümkünmüş gibi biraz daha çatıldı.
Aygıtı çekiştirmekten vazgeçerek kendimi yatağa attığımda çok geçmeden içeriye giren bedenle yerimde doğruldum.
"Sen?"
Karşımda gördüğüm metal kollu adamın kaşları çatıldığında hızlıca ayağa kalkarak karşısına geçtim.
"Seni tanıyorum."
Bana kısa bir bakış atarak bir şey söylemeden elindeki tepsiyi masanın üzerine bırakarak arkasını döndüğünde ona seslendim.
"Bucky, seni tanıyorum."
Odadan çıkmak için ilerleyen bedeni duraksayarak kasıldığında koşar adımlarla karşısına geçtim.
"Kim olduğunu biliyorum, bunu senin de biliyor olman gerekir. Eski kimliğinden arındın sen."
Steve, Bucky hakkında hemen hemen her gün konuşuyordu.
Onu son gördüğünde kendinde olduğunu ama nerede olduğunu bilmediğini de söylemişti ve anlaşılan o ki artık bunu öğrenmiştik.
"Yatağına dön Adeline."
Boğuk bir sesle konuşarak kapıyı sertçe kapatarak odadan çıktığında omuzlarım yenilgiyle çöktü.
Kötü şansım daha şimdiden kendini belli etmeye başlamıştı bile, sıkıntılı bir nefes vererek yatağın ucuna oturarak saçlarımı karıştırdım.
•
Ağrıyan omuzlarımı ovuşturduğum sırada kapının ucundan gelen sesle birlikte ayağa kalkarak oraya doğru ilerledim.
"Sana yardım edeceğim."
Bucky'nin sesiyle vücudum heyecanla titredi.
Kapının altından attığı anahtarı hızlıca alarak boynumdaki aygıtı zorlukla açtıktan sonra gelen rahatlama hissi ile derin bir nefes vererek kapıya yaklaştım.
"Neden, bana neden yardım ediyorsun?"
Birkaç saniye süren sessizlikten sonra aldığım cevapla hafifçe gülümsemiştim.
"Çünkü kim olduğumu biliyorum."
"Teşekkür ederim."
"Gece olduğunda geleceğim, beni bekle."
Bir şey söylemeye vakit bulamadan uzaklaşan adım sesleriyle sakince sandalyelerden birine oturarak etrafa bakındım.
Sanırım tek çarem Bucky'e güvenmekti.
•
Tony Stark uzun süre ekrana bakmaktan ağrıyan gözlerini ovuşturdu ve kendisine bakan kadına döndü.
Natasha Romanoff gözlerini ayırmadan kendisine bakıyor ve ne düşündüğünü kestirmeye çalışıyordu.
Tony Stark her ne kadar sakin gibi görünse de Natasha Romanoff onun gerçekten ne düşündüğünü anlayabilen birkaç kişiden biriydi.
Tony Stark oturduğu sandalyeden doğrulup kaçıncı olduğunu sayamadığı bardağını da içtikten sonra arkasına yaslandı ve gözlerini kapattı.
Bir bardak daha doldurmak istediğinde Natasha ayağa kalktı ve onu durdurdu.
"Tony, yeter artık."
Tony kadının elinden almaya çalıştığı bardağı serbest bıraktı.
"İyi görünmüyorsun."
Tony histerik bir kahkaha atarak başını iki yana salladı.
"İyi değilim zaten."
Natasha Romanoff üzüntüyle yüzünü buruşturdu.
Tony Stark gözünden akan yaşı yanındaki kadına fark ettirmeden silmek istedi fakat Natasha Romanoff çoktan fark etmişti.
En başından aralarındaki çekimi fark ettiği gibi.
"Ben kendime bir söz vermiştim, onu koruyacaktım."
Tony Stark titrek bir nefes aldı.
"Ama yapamadım."
Natasha Romanoff adamın dolan gözlerini gördüğünde arkadaşına sıkıca sarıldı.
"Onu kurtaracağız Tony, sana söz veriyorum."
Tony Stark kadına hafifçe sarıldığı sırada içeride Jarvis'in sesi yükseldi.
"Bay Stark, sanırım Bayan Murray'in yerini bulduk."
•
Başımda bulanan ağrıyla gözlerimi açtığımda oda hâla karanlıktı.
Alıma gelen şeyle ayağa kalktım.
"Bucky?"
Ses gelmediğinde sinirle ofladım ve kapıya doğru ilerledim.
Demir kapıyı ittiğimde yüksek bir ses çıkararak açıldı.
Beni kaçıran her kimse kaçma ihtimalim olmasına rağmen fazla rahattı ve bunun beni de rahatlatması gerekirken ben tam aksine titriyordum.
Fazla düşünmemeye çalışarak açık kapıdan dışarı çıktım.
Gereğinden fazla aydınlık koridorda ilerlerken ileriden gelen sesler ile hemen duvarın arasına saklandım.
Benimle konuşan adamı karşısında biriyle konuşurken gördüm fakat karşısındaki adamı sırtı bana dönük olduğu için göremiyordum ve ne yazık ki onları duyacak kadar yakında değildim.
Biraz daha dikkatli incelediğimde adamın yüz ifadesinin sertleştiğini gördüm.
Burada durmak iyi değildi ama odaya geri de dönemezdim.
İleriye doğru bir adım atmak üzereyken kolumdan çekilmem bir oldu.
Bucky olduğunu gördüğümde beni sürüklemesine izin verdim.
Kaldığım odaya girdiğimizde beni içeriye itekledi ve metal kapıyı hafifçe sürükledi.
"Ne yapıyorsun sen?"
Sinirle konuştuğunda göz devirdim.
"Kaçmaya çalışıyorum."
Bucky göz devirdi ve yanıma oturdu.
"O kapıyı nasıl açtın sen?"
Bucky'nin sorduğu soruya omuz silktim.
"Kapı kilitli değildi ki."
Bucky bana şaşkınlıkla baktı ve birkaç saniye duraksadı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun Richard?"
Ağzının içinde bir kaç şey gevelediğinde kaşlarımı çattım.
"Anlamadım?"
Bucky sesimi duyunca hafifçe silkelendi ve ayağa kalktı.
"Yenilmezler seni almaya gelecek."
Heyecanla yerimden kalktım.
"Nasıl yani?"
Hafifçe sırıttı.
"Onlara bir çağrı gönderdim diyelim."
Yüzümde ki gülümseme büyüdüğünde hızlıca ona sarıldım.
Birkaç saniye geçmeden Bucky'de bana karşılık verdiğinde geri çekildim.
"Teşekkür ederim Bucky, çok teşekkür ederim."
Bucky hafifçe tebessüm ettiğinde buruk bir şekilde gülümsedim.
"Buraya gelirlerse sen de açığa çıkarsın."
"Seni dışarıya çıkaracağım, ondan sonra buradan gideceğim."
Endişeyle ona baktığımda hafifçe gülümsedi.
"Sorun yok, her şey iyi olacak."
Kafamla onayladığımda Bucky kapıyı biraz aralayıp dışarı baktı.
Bir sorun görmemiş olmalı ki eliyle beni çağırdı.
Bucky'nin yanına gittiğimde hızlı adımlarla odadan çıktık ve koridorda ilerlemeye başladık.
Bucky koridorun sonunda bulunan odaya girdiğinde hemen arkasından girdim.
Karanlık odada tuş sesleri gelirken duvar birden aralandı ve karanlık bir merdiven arası göründü.
Bucky beni de çekiştirerek oradan geçerken arkadan siren sesleri gelmeye başlamıştı.
"Ne oluyor?"
"Richard kaçtığını anlamış olmalı."
Hafifçe yüzümü buruşturdum.
"Richard demek, çok tuhaf biriydi."
Bucky birkaç saniye duraksadı fakat ilerlemeye devam etti.
Merdivenleri çıktıktan sonra karşımıza bir demir kapı daha çıktığında Bucky cebinden bir anahtar çıkardı ve kapıyı açtı.
Kapıdan çıktığımızda bir ormanın içinde girmiştik.
Bucky biraz daha ilerledikten sonra durdu.
"Uyandığında yanında olmayacağım ama seninle tekrar karşılaşacağız Adeline."
Birkaç saniye duraksayarak konuşmaya devam etti.
"Steve'e ne söylemen gerektiğini biliyorsun."
Kafamı onaylar anlamda salladığım sırada ne olduğunu anlayamadan boynumda bir acı hissettim ve gözlerim karardı."Adeline."
Duyduğum sesler ile gözlerimi açtığımda beklediğimin aksine gayet rahat bir yatağın üstündeydim.
Gözlerimi etrafta gözlerimi dolaştırdığımda bana bakan ekibi gördüm.
Tony hızlıca bana sarıldığında hafifçe gülümsedim ve ona karşılık verdim.
"İyi misin?"
Onu başımı sallayarak onayladığımda benden ayrıldı ve yanımda bulunan sandalyeye oturdu.
Herkes iyi olduğum konusunda hemfikir olduğunda rahat bir nefes aldım.
Şu an için kimse bu olay hakkında konuşmuyordu ki bu benim işime gelirdi.
Gözlerimi yanımda oturan Tony'e çevirdiğimde gülümseyerek bana baktığını gördüm fakat gülümsüyor olması gözlerinde ki yorgunluğu saklayamıyordu.
Yavaşça elimi kaldırdım ve göz altlarında gezdirdim.
"Çok yorgun görünüyorsun, biraz uyumalısın."
Tony başını iki yana salladı.
"İyiyim ben."
Hafifçe kaşlarımı çattım.
"Tony, lütfen."
Birkaç saniye daha bana baktı fakat ısrarcı bakışlarımı görünce derin bir nefes vererek ayağa kalktı ve bana son kez gülümseyerek odadan çıktı.
Tony odadan çıktığında herkesi tek tek odadan gönderdim.
En son Steve odadan çıkmak için ayağa kalktığında onu durdurdum.
"Steve, biraz gelir misin?"
Steve hafifçe gülümsedi ve başını sallayarak dikkatlice yanıma oturdu.
Hafifçe doğruldum ve ona baktım.
"Bunu nasıl söylerim bilmiyorum."
Steve anlamadığını belli edercesine kaşlarını çattı.
"Bir sorun mu var?"
Başımı hızla iki yana salladım.
Birkaç saniye duraksadıktan sonra hiç düşünmeden konuştum.
"Bucky, seni hatırlıyor."
Steve birkaç saniye sessiz kaldı ve bana şaşkınlıkla bakmaya başladı.
Ona hafifçe tebessüm ettim ve başımı onaylar anlamda salladım.
İkisi de çok uzun zaman birbirinden ayrı kalmıştı ve artık tekrar bir araya gelme zamanları gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
belle âme || Stark [düzenleniyor]
Fanfiction"The problem is," he said as he leaned in, "if i kissed you, I don't think I'd be able to stop."