Burnumun gıdıklanması yüzünden rahatsız olarak yüzümü buruşturduğumda beni rahatsız eden şey her neyse yüzümden uzaklaşmış gibiydi bu yüzden istemsizce yüz kaslarım tekrar gevşemiş ve yüzüm tekrar rahatlamıştı.
Tam tekrar güzel bir şekilde uykuya dalacağımı düşünürken nefesim kesildiğinde büyük bir korkuyla gözlerimi açmak zorunda kalmış ve aptal Jimin'in yine beni uyandırmak için saçma yöntemler denemeye kalkıştığını farketmiştim.
"Manyak falan mısın?" diyerek çoktan itmiş olduğum elini göğsümün üzerinden de iterken yastığımı kaldırmıştım. "Her gün aynı şekilde uyanmaktan sıkılmış olduğunu düşündüm" diyerek gülen Jimin'in bu söylediği şeylere gözlerimi devirirken elimle ağzımı örterek esnemiş ve "Saat kaç?" diye sormuştum.
"Ben uyandığımda yediydi sonrasında biraz yatakta oyalandım yani şu anda sekize gelmiş olabilir."
"Bir saat boyunca yatakta ne yapmış olabilirsin ve sorması ayıp beni neden bu kadar erken bir saatte uyandırdın?" Erken uyanmanın en nefret ettiğim şey olduğunu bildiği için beni uyandırması tamamen onun sinir bozucu kişiliği yüzündendi. Hiçbir amaca sahip değildi. "Birincisi yatakta dünya kadar şey yapabilirsin, ikincisine ise verecek bir cevabım yok sadece çok güzel uyuyorsun bu yüzden uyandırasım geldi."
"Çok romantiksin, eski sevgililerinin seni neden terk ettiğini şimdi anlayabiliyorum." Jimin'in beyni çok tuhaf bir yerdi. İçerisinde çok tuhaf ve saçma düşüncelerin geçtiği bu önemli organı fazlaca karmaşıktı ve tam orada tonlarca kişiliğe sahipti. Onu tam anlamı ile asla anlayamıyor olmamın sebebi de işte tamamen buydu.
"Ayrılan taraf genelde ben oluyordum ama yine de sen bilirsin." Onun bu sözlerine gülerken başımı iki yana sallamış ve "Bununla gurur mu duyuyorsun?" diye sorarken bir anda ciddileşmiştim. "İnsanların kolayca ayrılabileceği biri olmadığımı söylüyorum."
"Ya git işine Jimin." Sabah sabah bu kadar gereksiz şeyleri neden konuşuyorduk bilmiyordum ama ben sersemce gülerken Jimin'in tekrar konuşarak, "Dene o zaman" demesi yüzünden saçlarımı geriye atarak tekrar yüzüne bakmıştım. "Neyi deneyeyim?"
"Benden ayrılmayı" dediğinde sanki karşıma geçerek hayatımda duyduğum en komik şeyleri söylemiş gibi gülmeye başladığım sırada bir süre boyunca buna devam etmiş ve en sonunda bir elimi karnıma koyarak konuşmaya başlamıştım. "Biz sevgiliyiz de bir tek ayrılmamız kaldı öyle mi?"
"Aynen öyle."
Başımı sallayarak biraz daha doğrulmuş ve ellerimi yatağın üzerine koyarak Jimin'e biraz daha yaklaşırken gözlerinin içerisinde doğru bakmış ve "Tamam o zaman senden ayrılıyorum" demiştim. Dalgaya alıyor olsak da içimde bir yerlerde olan bir taraf gerçekten tuhaf hissetmişti.
"Hayır."
"Hayır mı? Senden ayrılmak isteyen herkese böyle söyleyip sonra sen mi onlardan ayrılıyorsun?" dediğimde başını iki yana sallamış ve "Buna da hayır" demiş, sonrasında ise "Sadece sana izin vermiyorum" diye devam etmişti.
"Sevgili miyiz biz şimdi? Bu kadar kolay oluyor mu bu işler ya?" Cevap bekler gibi sorduğum şeyler karşısında gülümsediğinde eskiden kırk yıl düşünsem de şu anda Jimin ile geldiğimiz durumda olabileceğimize asla inanamazdım ama olmuştu işte. Kimsenin bir günü bir diğerini tutmayacağı için şu anda olduğumuz yere de pek şaşırasım gelmiyordu açıkçası.
"Yani az önce benden ayrılmana izin vermediğime göre hâlâ beraberiz sanırım."
Gülümseyerek başımı salladıktan sonra yastığımı da tekrar aşağıya doğru çekiştirmiş ve üzerimde olan sarı örtüyü de omuzlarıma kadar çıkarırken olduğum yere yerleşerek gözlerimi kapatmıştım.
"Yine mi uyuyacaksın?"
"Yine mi deme bana, sabahın köründe uyandırılmak hoş değil ve ben yorgun hissediyorum." Pek yumuşak olmasa da bizi idare eden yatağa iyice yayılmışken Jimin üzerimdeki örtüyü çekerek beni rahatsız ettiğinde yine de tepki vermemeyi seçmiştim. "Kafeye gideceğiz daha, çok işimiz var."
"Orada ne gibi bir işimiz olabilir, sadece gelen kişiler ile ilgilenerek kasanın başında oturuyoruz biz."
"Olsun, kalk artık."
Jimin'den gerçekten çok nefret ediyordum çünkü beni o yataktan kaldırmayı başarmış, zorla üzerimdekilere değiştirmeme sebep olmuş ve ben bunları yaparken gidip annem için bir not bırakmıştı.
Sabahın köründe pastaneye gidiyorduk, daha sokakta kedilerden ve birkaç köpekten başka hiçbir şey yokken biz manyak gibi boş sokakta yürüyorduk.
"Benden nefret ettiğin için bana hep böyle eziyet çektiriyorsun değil mi?" derken Jimin'in tişörtünü tutarak onu durdurmuş ve bana dönmesini sağlamıştım. "Hepsi sana olan aşkım yüzünden."
"Bir de utanmadan dalga geçiyorsun, aptal" diyerek elimi kendime çektiğim sırada kolunu omuzuma atarak beni yakınına çekmiş ve "Dalga geçtiğimi kim söyledi, böyle seviyorum ben" demişti bu yüzden elimdeki anahtarlığı sallayarak kilitli olan kapıya ilerlerken Jimin'in kolundan da kurtulmuştum.
"Sevme şeklini beğenmedim."
"Hani hep diyorsun ya; keşke biri çıkıp gelse ve seni sonsuza kadar değiştirse diye. İşte al, sen değiştir beni."
Anahtarı kapının üzerinden çekerken omuzumun üzerinden ona doğru bakmış rahat bir şekilde gülümsedikten sonra kapıyı açarak sırtımı kapıya yaslarken elim ile içeriyi göstermiştim. Jimin ise gülerek önüme doğru geçmiş ve elini belime koyarak beni içeriye iterken kapıyı ardımızdan kapatmıştı.
Kapının üzerinde asılan küçük tabelanın üzerindeki "kapalı" yazısını dışarıya doğru çevirdiğinde bu yaptığına gülmüştüm çünkü o şeyi asla kullanmıyorduk ve her zaman aynı şekilde duruyordu.
"Şu küçük keklerden yapmaya çalışmaya ne dersin?" diye sorduğunda başımı sallayarak arka tarafa geçerken bir anlığına geriye dönmüş ve "Tarifini biliyor musun?" diye sormuştum çünkü ben onları sadece yiyordum, hiç yapmaya çalışmamıştım. "Bir yerlerde yazıyordu diye hatırlıyorum."
Pekala işte buraya kadar her şey oldukça temiz ve sakin ilerliyordu fakat o mutfağa girerek tarifi bulduğumuz andan itibaren her şey tam tersine dönmüştü.
Tarifte olan her şeyi tamamen mutfağın ortasındaki masanın üzerine dizmiş ve hepsini gerektiği kadar önümüzdeki yerde birleştirmiştik ve size yemin ederim ki her şey çok mükemmel ilerliyordu. Yaptığımız karışımın tadına bakmak isteyerek bu isteğimi gerçekleştirdiğimde yüzümü buruşturmadan edememiştim çünkü tanrı aşkına bu şey hiç tatlı falan değildi.
"Bir şeyi yanlış yaptık" diyerek Jimin'e döndüğümde kaşlarını çatarak bana baktığı için konuşmaya devam ederek, "Tadı çok tuzlu bunun, yanlış şeyi kattık" demiştim.
"Nasıl ya?" diyerek şeker diye aldığımız şeyin tadına baktığında emeklerimizin ve malzemelerin boşa gittiğini fark ederek omuzlarını düşürdüğü için tezgaha doğru yaslanmış ve "Ne yapacağız şimdi?" diyerek unlu ellerimi birbirine çarparak temizlemeye çalışmıştım.
"Benim aklıma bir şey geldi" dediğinde ona dönmüş ve "Benim de aklıma bir şey geldi" demiştim bu yüzden bir süre için birbirimize baktıktan sonra aynı anda konuşarak, "Bunu pişirerek Jungkook'un evine götürelim" demiştik.
Bazen aklımız aynı çalıştığı için bu durumu seviyordum, böylece gereğinden fazla tuzlu olan keklerimizi fırına vermiş ve küçük süslü kutulardan birine koymadan önce üzerine biraz şekerleme bile koymuş ve Jungkook'un evine doğru yola koyulmuştuk.
Jungkook için hayatı boyunca görüp görebileceği en mükemmel arkadaşlardık bu yüzden bizim ile gurur duyuyordum.
Yarın saat ikide teacher'a özel bölüm gelecek
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GRANDPA'S HOUSE | yoonmin
Fanfic"Ay bu gece çok güzel" diye mırıldanmış olan Jimin'i duyduğumda üzerimizde olan örtüyü biraz daha kendime çekiştirmiş ve dudaklarımda bulunan minik gülümsemenin yerini biraz daha utangaç bir tebessümün almasına izin verirken başımı kaldırarak tam te...