"Jimin senden bir şey isteyebilir miyim?" Diyerek en sonunda yanımda yürüyen bedene döndüğümde sabahtan bu yana bende bir hallerin olduğunu fark etse de canımı sıkmamak için hiçbir şey sormayan Jimin benim bu sorumla birlikte biraz daha rahatlamış gibi görünüyordu.
Düşünmeye o kadar çok dalmıştım ki onun bu kadar endişelenmiş olduğunu anca şimdi anlayabiliyordum.
"İste, yemin ederim ki birini öldüreceğiz dersen bile kabul edeceğim yeter ki böyle tuhaf bir ruh halinde dolaşma artık. Gerçekten endişeleniyorum" dediğinde gülümseyerek koluna sarılmış ve yanağımı da omzuna doğru koyarken, "Hemen hayır demeni istemiyorum ama" demiştim. Şu anda böyle rahat konuşuyor olsa da konuşmaya başladığımda bir anda farklı bir ruh haline gireceğini biliyordum.
"Söyler misin artık?"
"Tamam, şey işte Hoseok bir hafta içinde gideceğini söyledi" derken biraz geriye çekilerek yüzüne baktığımda Jimin'in yolun kenarındaki dükkanlara doğru baktığını gördüğümde bir şey söylemesi için ısrarla suratına bakmam onu sıkmış olacak ki en sonunda oflayarak bana dönerken "Yani ne yapabilirim?" diye mırıldanmıştı.
Seninle Hoseok hakkında konuşmayı sevmiyorum Yoongi.
"Birbirinizden hoşlanmıyor olduğunuzu emin ol ki çok iyi biliyorum" dediğimde amacımı hala anlamamış gibi öylece yüzüne bakmaya devam etmesi yüzünden kafenin önünde durmuş ve kapıyı açarak içeriye girerken tekrar konuşmaya başlamıştım.
"Bunu biliyorum ama Hoseok'u öyle kırgın bir şekilde göndermeye içim el vermiyor Jimin. Hayatım boyunca onu hiç bu kadar mutsuz görmemiştim ve onun bu hali kalbimi acıtıyor tamam mı? Her şeyi geç o benim en yakın arkadaşım Jimin bu zamana kadar her kötü zamanımda yanımda oldu bu yüzden ben onu böyle göndermek istemiyorum" diyerek ne düşünüyorsam hepsini söylerken kafeye çoktan girmiş olduğum için hala arkamda kalan Jimin'e dönmüştüm.
"Seni anlıyorum ama benden yapmamı istediğin şeyi yapmayacağım."
Böyle hemen her şeyi kestirip atmasını hiç sevmiyordum işte.
"Benim için yap lütfen, sadece benim için. Eğer Hoseok'u birazcık bile tanıyorsam sen ona bir adım atsan o seninle barışmak için sana koşar Jimin, böyle gitmesine izin vermeyelim" derken dolu olan gözleri kırpıştırmak birkaç damla gözyaşının yanaklarıma süzülmesine yol açmıştı.
Kollarını belime sararak bana biraz daha yaklaşırken "Ağlama" dediğinde yüzümü göğsüne bastırarak sessiz kalırken Jimin belimde duran ellerinden birini sırtım boyunca gezdirmeye başlamış ve "Sen ağlayınca ben hiçbir şeye hayır diyemiyorum" demişti.
"Sana yemin ediyorum bak, eğer sen ona bir kere güzel bir şekilde yaklaşırsan hatta selam vermekten başka bir şey yapmasan bile olur. Bak deneyelim bunu tamam mı sen sadece onu gördüğünde selam ver ve neler olacak gör" dedikten sonra kollarının arasından çıkmadan başımı kaldırmış ve gözlerimi onun gözlerine dikerken yavaşça nefes almıştım. "Hoseok'un kötü biri olmadığını anlamani istiyorum, o ne olursa olsun bizi ayırmaya çalışacak en son kişi bile değil" diyerek devam ettiğimde kısa bir süre için düşünceli bir şekilde yüzüme bakmıştı.
Karar vermeden önce ciddi anlamda düşünmesi kabul edebileceği anlamına geliyordu.
"Ona bu kadar güveniyorsun yani?"
"Evet Jimin, en az seni tanıdığım kadar tanıyorum onu da. Bu yüzden sen bu söylediğimi yap sonra biz seninle Hoseok'un nasıl biri olduğunu tekrar konuşalım olur mu?" Dediğimde başını sallamıştı. Ciddi anlamda tüm bu sözlerimden sonra başını sallamış ve "Tamam" demişti. "Deneyelim bakalım."
Jimin'den o sözleri duymamın üzerine saatler geçerken Jimin mutfakta bir şeyler yapacağını söylerek ortadan kaybolmuş ben ise kasanın başında oturarak gelen kişiler ile ilgilenmiştim. En sonunda içeride kimse kalmadığında masalardan birine geçerek rahatca otururken telefonumu çıkarmış ve neler olup bittiğine bakabilmek için bildirimlerimi kontrol etmiştim fakat öyle çok önemli şeyler varmış gibi görünmüyordu.
Ben öylece oyalanırken kapının açıldığını duyarak ayağa kalkmış ve içeriye girmiş olan Hoseok'a bakarken ayağa kalkmıştım.
"Bugün annen burada olur sanmıştım" dediğinde yavaş adımlar ile yanına ilerlerken "Benden kaçıyor musun?" dediğimde bakışlarını üzerinden çekerek etrafa bakınmıştı çünkü muhtemelen Jimin'i arıyordu. "Gel otur" diyerek sandalyelerden birini çektiğimde tereddüt etmiş olsa da çektiğim sandalyeye oturmuş ve kollarını masanın üzerine yaslamıştı.
"Gideceğini söylüyorsun ama veda etmeme bile izin vermiyorsun."
"Veda etmeni istemiyorum" dediği sırada ıslak ellerini havaya kaldırmış olan Jimin mutfaktan çıkarken, "Kağıt havluları bulamıyorum" diye bana seslendiğinde Hoseok da ayağa kalkar gibi olarak "Ben de şimdi gidiyordum zaten" dediğinde uzanarak kolunu tutmuştum. Şimdi giderse bir daha gelmeyeceğine emindim çünkü.
Jimin de bunu anlamış gibi kağıt havluları unutarak ellerini kendi üzerinde silmiş ve "Hayır" demişti. "Otur sen ben yiyecek bir şeyler getireceğim." Onun bu sözleri sayesinde bakışlarım ona döndüğünde Jimin bana göz kırparak tekrar mutfağa girmiş ben ise bana doğru kaşlarını çatarak bakan Hoseok'a gülümsemiştim.
Jimin ondan yapmasını istediğimden daha güzel bir şey yapıyordu sanırım bu yüzden gülümseyerek Hoseok'a bakarken dudaklarımın arasından mutlu bir kıkırtının dökülmesini engelleyememiştim.
Sanırım işler tam tersine dönerek güzelleşiyordu artık.
Kısa oldu ama yazamadım bir türlü
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GRANDPA'S HOUSE | yoonmin
Fanfic"Ay bu gece çok güzel" diye mırıldanmış olan Jimin'i duyduğumda üzerimizde olan örtüyü biraz daha kendime çekiştirmiş ve dudaklarımda bulunan minik gülümsemenin yerini biraz daha utangaç bir tebessümün almasına izin verirken başımı kaldırarak tam te...