Başlangıç

351 14 13
                                    

Bu hikayeyi yazma amacımı kitap bittiğinde size söyleyeceğim. Fakat birkaç şey söyleyebilirim ki, bu kitabı sadece eğlence amaçlı yazıyorum. 5 SOS ile çok fazla ilgilenmiyorum AMA wattpad'de hep ONE DİRECTİON üzerine kitaplar yazılıyor. (çoğunlukla) Bende bir farklılık olsun diye 5 SOS üzerine yazmaya karar verdim.

Umarım hikayeyi beğenirsiniz ve bu düşüncelerinizle ilgili yorumlarda bulunursunuz. Buna cidden ihityacım var çünkü ilk defa 5 SOS hikayesi yazıyorum.

DİP NOT: Bu kitap en yakın arkadaşım ''UrnotPony'' için yazılmıştır. Kendisine burdan bir kucak pony dolusu öpücük.

16 Temmuz 2014

''Lanet olsun Beatrix! Bir daha asla sana iyilik yapmayacağım. Bugün hayatımın en berbat günü!'' yüzümü ekşiterek homurdandım. Beatrix penguen kostümümün son parçası olan penguen kafasını, kafama taktıktan sonra birkaç adım geriye gidip beni baştan aşağa süzdü.

''Summer, çok tatlı gözüküyorsun.'' ellerini çırpıp, bana en güzelinden bir gülümseme bahşetti.

Kollarımı göğsümde kavuşturdum ve gözlerimi kısıp Beatrix'e baktım. Bu kız eğer en iyi arkadaşım olmasaydı kıçına tekmeyi basıp penguen kostümünü onun giymesini sağlardım. Ama Tanrı biliyor ya, hep iyi niyetimden kaybediyorum. İşte bugün yine iyi niyetimden kaybettiğim birgün.

''Kapa çeneni, Beatrix. Yoksa elini götüne sokarım.'' onu geçip çadırdan dışarı baktım. Bir panayırdaydık. Beatrix ile beraber peluş oyuncak standında görevliydik. Bu ilk başta eğlenceli gelsede beatrix anlaşmayı bozup penguen kostümünü bana kakaladı. Şuan kendimi minik bir ucube gidi hissediyorum.

''Çok eğleneceğiz!'' içerden Bet'in cıvıldayışını duydum.

''Kendi adına konuş.'' gözlerimi devirdim ve geri içeri girdim.

''Tanrım, herzaman bardağın boş tarafına bakıyorsun.''

''Üzgünüm, bu kostümle sana cevap veremeyeceğim.'' ona dil çıkardım ve derin bir nefes aldım. ''Ben gidiyorum.''

''Nereye?'' diye sordu Bet şaşkınca.

''Başıma açtığın işin başına!'' dedim dişlerimin arasından. Onun aksine hızla çadırdan çıktım ve standın başına geçtim. İnsanlar bana garip garip baksalar bile ben zorla gülümsüyordum. Aklıma söylemem gereken şarkı geldi.

''Hoşgeldin, hoşgeldin peluş oyuncaklaraaa. Bak burada ne var, peluşlar oyuncaklarrr.'' etrafı inceleyip bu lanet şarkıyı söylüyordum. Daha sonra aklıma kendi sözcüklerimi de şarkıya katabileceğim geldi. ''Sanki ben bu işi çok seviyorumm. Lanet olsun iğrenç oyuncaklarrr.'' devam ederken gözüme biri takıldı. Biraz daha dikkatli bakınca bunun Ashton olduğunu fark ettim ve standın arkasına saklandım.

Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun.

Onun burada ne işi var?! Bugün şu kanıya vardım, şans kesinlikle benim yanımda değil.

Emekliyerek standın oradan ayrıldım ve ayağa kalkarak koşmaya başladım. Eğer hemen buradan gitmezsem beni fark edicek ve bütün her şey karışacak. Okulun alay konusu olacağım, Ashton benimle dalga geçecek ve en kötüsü de bir daha benimle asla ilgilenmeyecek ki, zaten benimle ilgilenmiyor ama beni görmezse ilgilenme kat sayısı daha da artabilir.

Bu düşünceyle gülümsedim ve koşmaya devam ettim derken, önüme çıkan sert şeyin üstüne kapaklandım. Daha doğrusu birlikte yere düştük ve onun sırtı yerle buluşurken ben onun üstüne düştüm. Bu çok utanç verici bir durumdu. Kesinlikle küçük düşmüştüm ve çarptığım her kimse beni azarlayacağı kesindi.

Çarptığım kişinin üstünde yatmaya devam etmeye bir son vermeye karar verdim ve kime çarptığıma baktığımda gördüğüm şey dilimi düğümlemeye yetmişti.

''Penguenler aşkına, şuan üstümde bir penguen yatıyor!'' diye cıvıldadı tanımadığım kişi. Bir çift normal mavi göz, sarı saç ve dudağında metal piercing'i olan bir çocuğun üzerindeydim. Sizce şuan ne yapmalıyım? ''Tanrım, sen bir penguensin! Keşke Tanrı'dan başka bir şey isteseydim.''

Çarptığım kişi biraz kıpırdandığında düşüncelerimden sıyrıldım ve olabildiğimce hızlı bir şekilde üstünden kalktım.

''Sanırım bugün aldığım en iyi doğum günü hediyesi sensin. Bir fotoğraf çekilebilir miyiz?'' diye sordu biraz öncekinden daha neşeli bir halde.

''Hey, Luke!'' diye seslendi iki kişi. Demek ismi Luke.

İkimizde kafamızı ona seslenen iki kişiye çevirdik. Biri kırmızı saçlıydı, diğerinde ise Asya'lı tipi vardı. İkisi de gülmeye devam ederken kırmızı saçları olan biraz uzağa gitti ve öbürüne koşamaya başladı. İkisi de yere kapaklanmışlardı, ama hala gülüyorlardı.

''Aman Tanrım! Bu bir penguen!'' diye cıvıldadı Asya'lı olan ve bunun üzerine kahkahaları daha da arttı. Sinirlenmiştim. Cidden sinirlenmiştim çünkü yaptıkları hiç hoş değildi.

''Üzgünüm onlar biraz...''

''Küstahlar.'' diye tamamladım lafını dişlerimin arasından.

''Tamam onları boşver. Fotoğraf çekilebilir miyiz?''

''Benimle dalga geçiyor olmalısın. Bu asla olmaz!'' dedim birden gelen cesaret ve sinirle. Gözlerimi devirip arkamı döndüm ve ondan uzaklaşmaya başladım.

''Hey, hayatımda bir daha senin gibi bir penguen göremem!''

''Siktir et, umrumda bile değil.'' zorla bir gülümseme takındım ve onu umursamamazlıktan gelip yürümeye devam ettim.

Yorum ve oylarınızı unutmayın. Ayrıca bu hikayede okuma sınırı diye bir şey YOK.

Summer RainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin