2. Bölüm-Deprem

1.7K 103 698
                                    

Selam♥️ Umarım herkes iyidir. Size 10126 kelimelik bölüm getirdim. Severek okuyacağınız ümit ediyorum. Umarım beğenirsiniz. Bölümümüz kessesiiini gidiyor. Seviyorum seni bebek.

Hata yaptıysam affediniz, pek fazla bakma şansım olmadı🙏🏻
Keyifli okumalar🌼

İkimiz de birbirimize şoke olmuş bir şekilde baktık. Acaba kayıp ikizim mi vardı? O beni, ben ise onu inceliyordum. Kızıl, beline kadar uzanan parlak saç rengi, aynı benimki gibi masmavi gözlerini daha da ortaya çıkarmıştı. Fiziksel olarak tıpatıp benim gibiydi. Boylarımız hemen hemen aynı olmalıydı. Onun ayağında kahverengi spor ayakkabı olduğu için şu an boyu benden daha kısa görünüyordu. Çok şey söylemek istiyordum ama ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum. Bir taraftan bu anın gerçekliğini sorguluyor, diğer taraftan gördüklerimin halüsinasyon olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Nihayet, sesini duyduğumda, ikinci şoku geçirmiştim.

“Sen,” dedi şaşkınca. Sesi bile benimkiyle aynıydı yada ben öyle duymak istiyordum. “Bu, nasıl olur?” diye sordu. Dudakları şaşkınlıktan kapanmamıştı bile. Benim ise verebilecek bir cevabım yoktu. İnsan her gün kendiyle karşılaşmıyordu, dolayısıyla bunun nasıl olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Boğazımı temizledim, kendimde konuşmaya güç bulmak için.

“Tuhaf” diyebildim sadece. Onu da diyebildim mi, tartışılırdı. “Gerçekten çok tuhaf. Siz, bana benziyorsunuz” dedim, çatık kaşlı bir ifadeyle. İkimiz de elimizde tuttuğumuz market poşetleriyle sanki bir aynaya bakıyor gibiydik. Ufak tefek farklılıklar dışında kayıp ikizim diyebileceğim kadar bana benzeyen bir kadın acaba paralel evrenin bir yansıması mıydı? Yoksa reenkarnasiyonun sonucu muydu? E, o zaman benim ölmem gerekiyordu? Sanırım saçmalıyordum, nitekim karşımdaki kadının lafları da onun da en az benim kadar deli saçması şeyler düşündüğünün ispatıydı.

“Kayıp ikizim olabilir misin?” diye sorduğunda, kahkaha atmadan edememiştim. Kaldırımda yüzyüze durmuş, bir aynanın yansıması gibi birbirimze bakıyorduk ve açıkçası bu trajikomik bir durumdu.

“Sanmıyorum” dedim, başımı iki yana sallayarak. “Yani, mümkün değil” dediğimde hafif gülerek omuz silktim elimdeki poşetlerle. O da benim gibi bu olanlara inanamıyor olacak ki omuz silkti. Acaba kaç yaşındaydı? Benden daha genç durmuyordu. Hazır dilim açılmışken, bu soruyu da sormayı ihmal etmedim. “Kaç yaşındasın?”

“30” dedi, duraksamadan. Hemen ardından gülümseyerek, “Peki, sen?” diye sordu.

“28” dedim, hiç durmadan. Benden 2 yaş büyük olması ise kayıp ikizim olmadığının deliliydi. O da aynı benim gibi bu ihtimalin ortadan kalkmış olmasına rahatlamış olacak ki derin bir nefes verdi. Aniden elimdeki poşetleri hatırlayıp elimde tuttuğum poşetleri kendisine uzattım. O, poşetleri elimden aldığında, parmaklarımızın birbirine dokunması onun gerçekliğinden daha da emin olmamı sağlamıştı. Yani, kafayı yemiyordum, bu an gerçekti. Acaba ismi neydi? İsmi Sevda çıksaydı şıp diye bayılabilirdim. Tam ağzımı açıp ismini soracakken, o, başka bir soru sormuştu.

“Nereye gidiyorsun? Acelen var galiba. Bırakabilirim seni” dedi, sevecen bir tavırla. Hala söyleyeceğim şeyleri seçmeye çalışıyordum. Karşımda kendim durmuş, onunla konuşuyor gibiydim. Diğer taraftan, nereye gidiyorum diyecektim? Bunu söylemesem de olurdu sanırım, ne gerek vardı yeni tanıdığım birine nereye ne için gittiğimi söylemeye?

“Size zahmet olacak” dedim, gülümseyerek. “Benim küçük bir işim vardı Bağdat Caddesinde” diye ekleme yaptığımda, karşımdaki kadının yüzüne memnun bir gülümseme yayıldı.

EtiketHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin