22. Bölüm- Yine, yeniden

249 14 40
                                    

Helloooo❤️ hepinizi çok özledim. Aradan geçen zamanda benim için oldukça büyük bir hızla büyümüşüz, neredeyse 14 bin okunmaya ulaşmışız. Okuyan, yorum yapan, oy veren herkese sonsuz teşekkür ederim ❤️

Seçimdir, iştir derken sonunda bölümü bitire bildim.

YKS'ye giren arkadaşlara bol şanslar diliyorum. Her şey gönlünüzce olsun. Siz bir nottan daha fazlasınız❤️

Umarım severek okursunuz.

Keyifli okumalar❤️

Sevda Karaoğlu

Yeni bir gün benim için başlamıştı. Çocukları okula gönderdikten sonra vakit kaybetmeden kafenin yolunu tutmuştum.

"Chiaro di luna", yani Türkçe'de Ay Işığı adını verdiğimiz restoranı ablam ile beraber işletiyorduk. İnsanın kendi işinin patronu olması muhteşem bir şeydi.

Buraya ilk geldiğimde yeni doğmuş gibiydim. Ne konuşacağım dili, ne de nereye gideceğimi biliyordum. Ablam ve Olivia'nın sayesinde alışmam daha kolay olmuştum. Sıfırdan yeni bir dil öğrenmiştim, aşçılık kursuna yazılmıştım ve en sonunda ablam ile kafeyi açmıştık.

Buraya geldiğim ilk zamanlarda dil bilmediğim için bulaşıkçı olarak çalışmıştım. Sonrasında iletişim kuracak kadar İtalyanca bildiğim için garson ve aşçı olmuştum.

Milano benim yeni evimdi. Kimsenin beni hor görmediği, sadece ben olduğum için sevildiğim bir yerdi. Yaptığım işin taktir edildiği tek yerdi. Zaman benim ilacım olmuştu. Geçmişte bıraktığım her şeyin etkilerinin silinmesi elbette kolay olmamıştı. Çocuklar dahil olmak üzere hepimizin toparlanması uzun ve zorlu bir süreç olmuştu.

Soğuk olmayan Milano havasında yürüyerek kafeye geldim. Feride ablam bu saatlerde asla kalkmadığı için kafeyi açan ben oluyordum. Kafeyi açalı dört seneden fazla olmuştu. Burası hem benim geçim kaynağım hem de en büyük destekçim olmuştu.

Kafeyi açıp içeri girdim. Burası üç yıllık alın terinin dört yıllık sonucuydu. Her kafeye girdiğimde sanki ilk kez giriyormuşum gibi içim kıpır oluyordu. En sevdiğim renklerle, en sevdiğim tarzda dekore etmiştik.

Mavi ve krem renklerim hakim olduğu restoranta girer girmez iç açıcı bir manzara karşılıyordu. Yuvarlak, krem rengindeki masaların etrafına mavi, mermer görünümlü sandalyeler yerleştirmiştik. Yaklaşık 150 kişinin konuk olacağı restorant şu an Milano’da hatırı sayılır müşteri kazanmıştı. İlk başlarda çok zorlanmıştık, ilk ay neredeyse gelen giden olmamıştı. Ama müşteriler geldikçe ve beğendikçe ismimiz duyulmaya başlamıştı. Bu benim, bizim, ilk başarımızdı. Sonunda yıpranmadan, bir şeylere mecbur kalmadan sevdiğim işi yapıyordum.

Depoya inmek üzere alt kata yöneldim. Temizlik malzemelerini alıp yeniden üst kata çıktım. Restoran kalabalıklaşmadan etrafı toparlamam gerekiyordu. Genelde bu saatte kahvaltıya gelinirdi, yılbaşı da yaklaştığı için yıl başına özel menülerimiz vardı. Milano’da yılın en çok bu zamanını seviyordum. Kalabalık sokaklar, cıvıl cıvıl çocuklar, yıl başı gecesi Duomo di Milano’ya toplaşan kalabalık.

Yerleri güzelce sildim. Masaları dezenfekte etmeyi de ihmal etmedim. Saat sekize geliyordu ve mutfaktaki malzemeleri son kez kontrol etmek üzere mutfağa geçtim. Hazır pankek hamuru, zencefilli kurabiyenin hamuru dün yapıldığı için tazecikti. Zaten bu gün saat on ikiye kadar servis vardı, sonrasında dekorasyon şirketi gelecekti. Nişan kutlaması için dekorasyon düzenlemeleri yapılacaktı. Günlerce dekorasyon dergilerini araştırmış, dekorasyon şirketleri ile kafa patlatmıştım. Nişan kutlayacak çift Milano’da saygın bir aile idi ve onların bizi seçmesi üstüme daha fazla sorumluluk yüklüyordu.

EtiketHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin