10.BÖLÜM

38 5 4
                                    

Sabah gözlerimi parmaklarımdaki sızıyla açtım. Pardon sabah mı demişim?
Odadaki saat hiç de öyle demiyordu ama.
Saat çoktan öğleden sonra üç olmuştu.

Parmaklarıma baktım. Dün onları temizlemiştim ama yeniden kanamışlardı. Hatta yastıkta ve battaniyemde de kan izleri vardı. Gözlerimi parmaklarımdan çekip bileklerime bakındım. İki bileğimde kırmızıdan mor renge dönüşmüşlerdi.

Ayağa kalktığımda bedenimin her yerine giren ağrılarla sesli birkaç küfür saydırdım.

İki gündür aynı sandalyenin üzerinde oturmaktan her yerim tutulmuştu. Felice'ye yeniden lanetler okuyup lavaboya girdim.

Sağlam elimle yüzüme su çarpıp uykumun açılmasını bekledim. Yeniden odaya geçince komodinin çekmecesini açıp içinden tek kullanımlık telefonumu çıkarıp Andrea'nın numarasını tuşladım.

Beşinci çalıştan sonra açmayacağına kanaat getirmiştim ki Andrea'nın sesi duyuldu.

Bağırdığım için kısılan sesimle "Andrea." dedim.

Andrea'nın derin bir nefes alıp "Tanrıya şükürler olsun." dediğini duydum. Ama bunları sessiz söylemişti.

Ardından sevinçle "Nerdesin Diana? " diye sordu.

"Evimdeyim." dedim.

"Hemen geliyorum." deyip telefonu kapattı.

Telefonu kapatıp yatağın üzerine attım. Odadan çıkıp mutfağa indim. Kendime bir kahve yapıp mutfak camının önüne geçtim ve dışarıyı seyretmeye başladım.

Görev başlamadan önce okumaya başladığım kitap gözüme ilişti. Devamını okurum diye kaldığım yeri işaretlenmiştim. Ama bizim bugünden yarına çıkacağımızın garantisi yoktu ki.

Ben belki bugün burada olamayabilirdim. Belki yarın okurum diye kapattığım kitabı bir daha okuyamayabilirdim. Dün orada öldürülebilirdim.

Hiçbir şeyin garantisi yoktu. Ama biz bugünün yarını varmışcasına yaşayıp gidiyoruz. Bilmiyoruz ki ölümün ani geldiğini.

Şuan burada olamayabilirdim. Gerçi büyük bir kayıpta olmazdı ya bu. Kimim vardı ki? Şu üç günlük dünyada etrafıma bakıyorum ve kimse yok. Sadece ben varım. Ne başımı yaslayabileceğim bir omuz ne de derdimi dinleyecek bir dost. Kimse yok. Etraf sessiz. Sadece saatten gelen tik tak sesleri.

Gözümden düşen yaşı silme gereksinimi duymadan dışarıyı seyretmeye devam ettim.

Ne kadar orada öylece kaldım bilmiyorum ama kapının alacaklı var gibi çalınmasıyla sıçrayıp kendime geldim.

Elimdeki kahve kupasını bırakıp kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açar açmaz Andrea'nın üzerime atılması dengemi kaybetmeme neden oldu. Ama çok geçmeden Andrea'nın kolları boyumdaki yerini aldı.

Bende kollarımı Andrea'nın beline sıkıca sardım. Yanılmıştım. Yanlız değildim. Andrea vardı. Beni düşünen, önemseyen bir tek Andrea vardı.

Üzerimdeki duygusallık kendini yeniden belli ederek gözyaşlarım akmaya başladı.

Sesim çıkmasın diye dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Sessiz sessiz gözyaşı dökerken ne kadar öyle birbirimize sarıldık bilmiyorum ama ayrıldığımızda Andrea'nın gözleri vücudumun her yerinde gezindi.

Gözleri morarmış bileklerimde ve tırnakları olmayan parmaklarımda duraksadı. Canımı acıtmaktan korkarak elimi nazikçe elinin içine aldı. 

"Bunu sana o piç kurusu mu yaptı?" diye sinirle soludu.

"Önemli birşey değil Andrea. " deyip elimi elinden kurtardım. Arkamı dönüp salona geçtim.

Kuralsız AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin