yara bandı

1.2K 98 37
                                    

Nereye gideceğimi bilmeden gecenin bir saati çıktığım evden ayaklarım beni nereye götürürse oraya yürüyordum. 

Evde kaldıkça duvarlar üzerime üzerime gelmiş, düşüncelerimin içinde boğulmuştum. Bu yüzden onlarla yalnız kalmayacağım bir yerde bulunma ihtiyacı hissetmiştim kendimi. 

Karakterim gereği uzun süre melankolik kalamayan bir yapıya sahiptim. Sorunlarımla bi şekilde başa çıkabiliyordum ama şu sıralar içine sürüklendiğim bilinmezlik beni bunalıma girmeye zorluyordu. 

Üniversiteyi bitireli neredeyse iki sene oluyordu. Arkadaşlarımın çoğu kendine bir yol çizmişti. Bazıları bitirdikleri bölümle alakası bile olmayan işlerde çalışmaya başlasalar da herkesin bir uğraşı vardı kendine göre. Bense öylece yaşıyordum ailemden ayrılıp geldiğim bu şehirde. Okurken çalıştığım işimden kenara ayırdığım para bana bir süre daha yetecek gibiydi ama ondan sonrasında ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu. 

Boşluktaydım. 

Uyanıyordum ama yapacak bir şeyim yoktu. Bu yüzden neden uyandığımı sorguladığım zamanlara girmiştim. Cv'mi iki üç kere yolladığım yerlerden telefon bekliyordum tüm gün. Beraber çıktığım ev arkadaşım Jaemin gelen iş teklifini kabul ederek şehir değiştirmek zorunda kalmıştı. Dolayısıyla evde yalnızdım. 

Derin bir nefes aldım temiz havayı içime çekerek. Bugün düne kıyasla daha soğuktu. Sabah yağmur yağdığı için gökyüzü fazla açıktı. Bulutlar dağılmış yerine parlayan yıldızları bırakmıştı. 

Falezlerde fazla kafe, bar tarzı yerler olmadığı için ışıklar gökyüzünü kirletemiyordu. Bu da bende yere uzanıp yıldızları izleme isteği uyandırmıştı. 

Sokağın ortasında yatamayacağım için caddeyi geçip çimenlik alana, yürüyüş yoluna geçmiştim.

Yer yer bira içip sohbet eden amcalar dışında falezler boştu. 

Bir yandan ayın denize vuran ışığını izlerken yürümeye devam ettim. Tamamen yalnız kalabileceğim bir yer biliyordum ve yürümek, evden çıkmış olmak iyi gelmişti. 

Başta kulaklığımı unutmuş olsam da gecenin sessizliğini dinleyebildiğim için iyi hissetmiştim. 

Genelde oturduğum yere doğru yürüyordum. Orası falezlerden izole olmuş bir yerdi, büyük ağaçların dalları ve yaprakları yüzünden gözükmüyordu. Çitlerin üzerinden geçtiğinizde size sadece deniz kalıyordu. Bir de oturabileceğiniz geniş bir kayalık. 

Caddeden geçen tek tük arabaların lastik seslerine kedi miyavlaması eklendiğinde istemsizce kaşlarımı çatmıştım. 

Kedinin miyavlaması ben ilerledikçe daha net duyulmaya başlıyordu ve korkmuş gibi gelmişti kulağıma. Yanından geçip gittiğim ağaçların yukarıdaki dallarına, çitlerin kenarlarına baka baka ilerledim bir yerlerde sıkışmış olabilme ihtimaline karşı kedinin. 

Oturacağım yer bakış açıma girdiğinde gözlerimi kısarak daha dikkatli baktım. 

Parkın aydınlatması varla yok arası bir loşlukta olduğu için işimi kolaylaştırmasa da ağaca tırmanmış bir silüeti seçmişti gözüm. 

Yaklaştıkça daha net görebilmeye başlıyordum. 

Daldaki kediyi gördüm önce. Çocuğa miyavlayarak bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Çocuksa ellerini uzatmış kediyi almaya çalışıyordu. Biraz daha yaklaştıktan sonra daha fazla ilerlememeye karar vermiştim. 

Durduğum yerde onları izliyordum. 

"Gel de indireyim seni işte." dediğini duydum ağaçtaki çocuğun. 

beginning of the end/markhyuck ✞︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin