günlük

442 71 43
                                    

Sandalyeyi tezgâhın önüne yaklaştırıp üzerine çıktım ve yukarıdaki dolaptan büyük servis tabaklarını aldım. 

Üstteki dolaplara boyum yetmiyordu.

Saat 17 civarıydı. Mark'a güzel bir aşkam yemeği hazırlayıp yanında bir şeyler içmeyi teklif edecektim. Belki benimle konuşurdu böylece.

Sahile gittiğimiz günden bu yana bir hafta geçmişti. 

Mark evden dışarı çıkmak istemiyor, yetmezmiş gibi benimle de konuşmuyordu. 

Beni bırakıp evden gitmesinden korkuyordum. Hâliyle ben de evden çıkmıyordum. Geceleri odamın kapalı kapısını izlerken yarım yamalak uyuyordum. 

Muhtemelen gözlerimin altı çok kötü bir durumdaydı. 

Kaybetme korkusu ne kadar da etkili bir korkuydu. 

Bir yandan etleri kontrol ederken diğer yandan yanına yaptığım makarnanın sosunu karıştırıyordum. 

İlk bir iki gün Mark'ın zamana ihtiyacı olduğunu düşünmüştüm. Ona ihtiyacı olan zamanı verebilmek için benimle konuşsun diye zorlamamış, kendi hâline bırakmıştım bir süre. 

Kitaplarımı çok sevdiği belliydi. Belki de benden daha çok sevmişti. Tüm gün onları okuyordu. 

Elinde bir kez bile telefon görmemiştim bende kalmaya başladığından beri. 

Sahi, telefonu var mıydı ondan bile emin değildim artık. 

Etteki yağın fazla kızdığını elime sıçrayınca fark etmiştim. Ani bir refleksle inleyip elimi tuttum ve ocağın altını kıstım. 

Ardından lavaboya gidip elime su tuttum. 

"Ne oldu?" diye soran Mark'ın sesini duymamla önce rüya görüyorum sandım. 

Rüyadaki Mark bana yaklaşıp yanıma gelerek elimi tutana kadar da öyle sanmaya devam ettim. 

"Elini mi yaktın?" diye sordu endişeli bir yüz ifadesi ile.

Silkelenip kendime gelerek elimi ondan çektim. "İyiyim ya, o kadar yanmadı." dedim suya tutmaya devam ederek. 

Mark'ı tanıdığımdan beri öğrendiğim şeylerden biri temas kurmakta zorlandığı ve başkasının ona dokunmasından hoşlanmadığıydı. 

Belki de beni öptüğü için uzak duruyordu bu kadar benden. 

"Neden yemek hazırladığını söylemedin, yardım ederdim." dedi ocağa göz atıp. 

"Rahatsız etmek istemedim." dedim musluğu kapattığımda. 

Tekrar ocağın başına geçip tencereki makarnayı sosun içine attım. Onları karıştırırken Mark'ın hâlâ gitmediğini fark ettim. 

"Ben hazır olunca seslenirim sana." deyip ona döndüğümde Mark'ı kollarını birbirine bağlamış, tezgâha yaslanarak beni izlediğini görmeyi beklemiyordum. 

Yüzünde bir gülümseme ile. 

Anında kızarıp elimdeki maşayı ona sallarken bağırmaya başladım. "Annemin hediyesi bu önlük, gülme yakarım seni!"

Yaptığıma kahkaha atarken ellerini iki yanda havaya kaldırarak teslim olurmuş gibi yaptı. 

"Komik olduğu için değil, tatlı duruyor." demişti. 

Daha da kızarırken maşayı bırakıp Mark'a ilerledim ve sırtından ittirerek mutfağın kapısına sürükledim. "Çık mutfaktan, dikkatimi dağıtıyorsun yanacak her şey." dedim sahte bir sinirle.

beginning of the end/markhyuck ✞︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin