bir önceki bölümün yorumlarından sizi çok beklettiğimi anladım yemeyip içmeyip bölüm yazdım<3
affettiniz mi<3
~
O gün Mark gitmemi söylediğinden beri bir hafta geçmişti. Bir hafta boyunca yaptığım tek şey uyuyup uyanmak, ağlamak, tekrar uyumak, ağlayarak alkol almak, sonra ağlayarak uyumaktı. Bir çeşit döngüdeydim ve kendimi bok gibi hissediyordum. Evi de bok götürüyordu. Her yerde buruşturulmuş peçeteler, boş şişeler, dolu küllükler vardı.
Çok net olarak söyleyebilirim ki hayatımın en kötü dönemini yaşıyordum. Tüm olaylar üst üste gelmişti.
Önce Mark'tan evlilik teklifi alarak kabul etmiş, birbirimize yüzük takmıştık. Sonra uzun zamandan beri görmediğim en yakın arkadaşım Jaemin'i görmüştüm. Ondan önce annem gelip Mark'ı öğrenerek bana sevgilimin ve arkadaşımın önünde tokat atmıştı. Sonra özür dileyip konuşmak istediğinde daha beterini yaşatmıştı bana. Annemi hayatımdan çıkarmıştım rest çekerek. Aslında ben çıkarmış sayılmıyordum. Sadece ondan destek görmek istiyordum. Arkamda olduğunu hissetmek, ona sırtımı yaslayabilmek istemiştim her çocuk gibi. Ama olmamıştı işte. Ardından Mark'ı, kendimden daha çok sevdiğim erkek arkadaşımı kaybetmiştim.
En kötüsü ise sebebini bilmiyor oluşumdu. Annemin söylediklerini duyduğu kesindi artık kafamda. Ama Mark başkalarının sözünü bu derece önemseyen biri değildi, bunu biliyordum. Başka bir şey daha olduğu belliydi. Konuşmak istiyordum ama o beni istemiyorken onu zorlayamazdım. Elimin sürekli telefona gittiği bir gerçekti. Arada elimi kaldırıp parmağımdaki yüzüğe bakıyordum. Sanki Mark'ın oradan ne yaptığını görebilecek büyülü bir kürem varmış gibi hayal ediyordum.
Yoktu.
Ne yaptığını merak ediyordum. Onu arayamasam bile başkasından öğrenebileceğim biri de yoktu etrafında. Bir ara Mina'yı arayıp çaktırmadan nasıl olduğunu sormasını istemeyi düşünmüştüm ama bunu o kızdan istemek de fazla olacaktı. Zaten yeterince zor duruma girmişti ailesine karşı.
Mark'ın kendine bir şey yapmasından korkuyordum. Yanında olmalıydım, görmeliydim iyi olup olmadığını. Ama sizi istemeyen, hayatından çıkaran birinin hayatına nasıl zorla dahil olabilirdiniz ki?
Derin bir iç çekişle birlikte yeniden ağlamaya başladım. Çaresizlik ne kadar kötü bir duyguydu, elimden sadece ağlamak geliyordu, göz pınarlarım kuruyacaktı yakında.
"Donghyuck.. ağlama artık. Dinlene dinlene mi ağlıyorsun anlamıyorum ki?" diyerek yanıma gelmiş, sarılmıştı bana Jaemin.
Jaemin iki gün sonra geri dönüyordu ve bugün yine çatkapı bana uğramıştı. Ardından halimi gördüğünde oturup dertleşmiştik, bana akıl vermişti vermesine ama uygulayacağımdan emin değildim.
Kendi hayatımdan pay biçerek insanlara ben de tavsiyeler verirdim. Ama kimsenin ne yaşadığını, ne hissettiğini tam olarak anlayamıyorduk yaşamadan. Bu yüzden o tavsiyeler uymayabiliyordu kişinin yaşadıklarına.
Jaemin'le şu anki durumumuz da böyleydi. Bana Mark'a zaman vermemi söylüyordu. Ama ben biliyordum ki Mark zamanla daha kötü olurdu eğer kendini ayrı kalmak için zorluyorsa. Üstelik Mark'ın kendi kendini hırpalama boyutundan da habersizdi.
Gurur mu yapıyordum bilmiyordum, Mark'a gitmemekle. Deli gibi gitmek istiyordum, kapıyı açana kadar gerekirse önünde bile yatıp kalkardım. Çadır kurardım, camdan girerdim. Benim Mark'ı hissetmeye ihtiyacım vardı çünkü.
Koskocaman bir boşluk hissediyordum içimde. Dolmuyordu.
Yemek yiyordum, dolmuyordu. Saatlerce uyuyordum, dolmuyordu. Alkol alıyordum, dolmuyordu. Çünkü ben bunları Mark'la yapmaya alışkındım. Onunla uyur, yemek yer, içerdik. Yan yana konuşmadan oturmak bile içimi huzurla doldururdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beginning of the end/markhyuck ✞︎
Fanfic"Mark." dedim adını sonunda öğrenebildiğim için yaşadığım hevesle. "Bir fikrim var." Kaşları çatılarak bana bakmıştı merakla. İçinden nerden çattım buna der gibi bir hali olsa da ben heyecanımı bastıramıyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki göğ...