"Burası neresi?" diye sordu Mark geçtiğimiz fotoğraflardan birini durdurup.
Lunaparktan çıktıktan sonra güzel bir akşam yemeği yiyip eve gelmiştik. Saat gece üçe geliyordu ve o kadar yorulmamızın üzerine yine de yatmamış kitaplıkta üstü tozlanmış albümlerime, fotoğraflarıma bakıyorduk.
Arkada sakin bir playlist çalıyordu, koltukta Mark'la dip dibeydik. Fotoğraflara bakabilmek için bana bu kadar yakın oturuyordu ama benim sağ bacağım onun tamemen sol bacağına yaslıydı.
Ondan gelen sıcaklık bile kalbimin daha fazla atmasına yetiyordu. Kendi parfümümün kokusunu ondan duyuyor olmak ise başımı döndürüyordu açıkçası.
Mark geldiğinden beri benim kıyafetlerimi, parfümlerimi, şampuanlarımı kullanıyordu. Bundan şikayetçi falan değildim aksine hoşuma gidiyordu bu durum, vücut ölçülerimiz yakın olduğu için kıyafetlerim ona tam oluyordu. Onu benim severek aldığım şeylerin içinde görmek beni mutlu ediyordu.
"Japonya'da çekmiştim." dedim gece bir festivalde çektiğim fotoğrafı elimde tutarken.
"Güzel bir yere benziyor." dedi gülümseyerek.
"Götürebilirim seni." dedim ben de gülüşüne karşılık. Tabii daha çok Mark beni götürmüş olurdu çünkü kendisi bana hiçbir şey için para harcatmamaya yeminli gibiydi. Evin ihtiyaçlarını o alıyor, yediğimiz yemekleri, gittiğimiz yerlerdeki masrafları hep o karşılıyordu. Bu durum hiç hoşuma gitmiyor her seferinde tartışmaya başlıyorduk ama Mark beni uykumda boğmayla tehdit ederek kazanıyordu hep.
"Olur, gideriz." dediğinde elindeki fotoğrafları orta sehpaya bıraktı.
Tüm albümlerime ve fotoğraflarıma bakmıştık.
Derin bir nefes verdim ben de elimdekileri bırakırken. Geçmiş zamandaki şeyler beni biraz durgunlaştırırdı. Eskiden olduğum gibi neşeli ve hevesli olmayışım yüzünden olabilirdi.
Mezuniyetimden beri sanki bambaşka bir insan olmuştum. Mark hayatıma girene kadar evden bile çıkmazdım. Dışarıdan yemek söylerdim, tüm gün koltuğa yayılıp dizi izlerdim sabaha kadar.
Mark sanki beni önceden olduğum Donghyuck'a çevirmişti.
"Sana lisedeki hâlimi göstereyim mi?" dedim aklıma gelen fikirle onun cevabını bile beklemeden kalkarak.
Yüz ifadesi gerilirken cevap vermemişti ama bunu bir şeye yormayarak kitaplığımın önüne ilerleyip okul yıllığımı aldım ve tekrardan oturduğum yere yerleştim.
İlk sayfalardaki okulun ismi geçen sıkıcı yerleri geçip tek sayfada olan kocaman fotoğrafımı gösterdim. "Bak." dedim hevesle. Üzerimde cüppe ile kepim vardı, kep başıma büyük geldiği için çok komik duruyordu.
"Hiç mutlu gözükmüyorsun." dedi Mark fotoğrafın üzerinde parmağını gezdirerek.
Dikkatli bir şekilde inceliyor oluşu beni şaşırtmıştı.
"Evet gömleğime soda dökülmüştü." dedim o günü tekrar hatırlarken.
Mark elini çektikten sonra diğer sayfada sınıf arkadaşlarımın tek tek fotoğrafları olan kısma gelmiştim.
Lisedeyken sınıfımı çok severdim. Kimseyi unutmamıştım, biraz uzun da olsa hepsini teker teker anlatmıştım Mark'a.
Sıra Minhyung'a geldiğinde duraksadım.
Bir fotoğrafı bile yoktu, o gün gelmediği için.
Derin bir nefes aldım ve üzülmemeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beginning of the end/markhyuck ✞︎
Fanfic"Mark." dedim adını sonunda öğrenebildiğim için yaşadığım hevesle. "Bir fikrim var." Kaşları çatılarak bana bakmıştı merakla. İçinden nerden çattım buna der gibi bir hali olsa da ben heyecanımı bastıramıyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki göğ...