vals

357 33 37
                                    

"Bu daha güzel sanki." dedim soldaki ahşap kitaplığı işaret ederken. Salonun konseptine daha çok uyuyordu. 

Mark'la ikeada geziyor, evin ana mobilyaları dışında dekoratif veya kullanacağımız kalan eşyaları seçiyorduk. Mark market arabasını sürüyordu, içi çoktan biblolar, aromalı mumlar, tablolar, çerçevelerle dolup taşmıştı bile. Aksesuar almayı çok seviyordum. 

"Beğendiysen onu alalım sevgilim." dedi Mark. Ardından yanımızdaki görevliyle konuşmaya başladı. Onlar konuşurken ben aydınlatmaların olduğu bölüme doğru ilerledim. Bir yandan gözümle süzüyordum bir kısmı tavanda, bir kısmı raflardaki eşyaları. 

Mark çok oyalanmadan yanıma geldiğinde heyecanla konuştu. "Hyuck, Hyuck salonumuza en uygun şeyi buldum." dediğinde ben de meraklanarak gözlerimi tavana çevirdim hangisini seçebileceğini tahmin ederken. Gözüme halatlı otantik görünümlü olanı kestirmiştim çoktan. "Hani? Nerede?" diye sordum. 

Mark arabayı bir kenara bıraktıktan sonra iyice yanıma gelip göz hizzamdan parmağını on iki şamdanlı, altın yaldızlı, camdan şamdana işaret etti. 

"Şu mu?" dedim emin olamayarak. Bir yandan gülüyordum. "Evet." dedi o da gülerken. "Evimizi şato yapalım, sana en layık olanı o bence." dedikten sonra hemen yakasına geçirdiği güneş gözlüğünü yüzüne yerleştirip havalı duruş pozunu verdi. 

İnsanların dönüp bakmasını umursamadan Mark'ın salaklığına gülmeye başladım. Yürüyen sticker gibiydi resmen. 

Hemen onun küçük oyununa dahil olarak Mark'a yaklaştım ve zarif bir edayla gözlüğünü çıkardım. "Ben de öyle düşünmüştüm bayım, zira daha azına layık görmeniz onurumu kırardı." dedikten sonra elimi yavaşça önüne doğru uzattım. 

Mark sırıtarak elimi benim gibi yavaşça kavradı ve dudaklarına götürdü. "Leydim.." dedi. Öptükten sonra boştaki elini göğsüne götürüp hafifçe eğildi. "Bu dansı bana lütfeder misiniz?" 

Şaşırmama engel olamayarak güldüm. "Şarkımız yok ekselansları, ne ile dans edeceğiz?" O sırada elimde kalan gözlüğü kafama geçirerek alnımdaki saçları geriye ittim. Birkaç tutam alnıma dökülmüştü yine de. Onları da cilve yapıyormuş gibi Mark'a gözlerimi kırpıştırarak yana attım. 

"Siz onu bana bırakın lütfen majesteleri." dedi Mark. Ardından arkamda bir yere bakıp başıyla onay verdiğinde bu sefer cidden ne oluyoruz olmuştum. Ben de arkaya dönüp bakmak istediğim sırada çalmaya başlayan şarkı kulaklarımı doldurmuştu. 

(Valse-Evgeny Grinko)

Gözlerimi büyütüp Mark'a baktım. Mark elimi aynı şekilde tutmaya devam ederken beni seçtiği avizeye doğru yürütmüş, tam altına geldiğimizde durmuştu.

"Mark ne oluyor?" diye sordum gülerek. 

Olduğumuz bölümdeki ışıklar aniden söndüğünde Mark'ın seçtiği avize yanmıştı sarı ışıklarıyla. 

"Dans etmeyecek miyiz majesteleri? Size kuru bir dans layık gördüğümü düşünmediniz umarım." dedi Mark boştaki elini belime yerleştirerek. 

Ben de elimi onun boynundan omzuna koyduğum anda kendimizi dans ederken bulduk. Avanak gibi gülmeme engel olamıyordum. 

Başımı kaldırıp parıl parıl yanan kocaman avizeye baktım. "Güzel seçim ekselansları, bunu mutlaka almalıyız." dedim gözlerimi tekrar Mark'ın parlayan gözlerine çevirdim. O da gülümsüyordu beni izlerken. 

"Alırız elbette, size kahyalar da tutacağım daha." Yorgunmuş gibi iç çekti rol yapmaya devam ederken. "Çok işlerim var leydim, gözü size kaymayacak çalışan bulmak çok zor olsa gerek." 

beginning of the end/markhyuck ✞︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin