"Ağlama artık. Hem bak sana ne göstereceğim." dedi benden ayrılarak. Heyecanla ellerimizi kenetleyip beni evin içine sürükledi. Arkamızdan kapıyı kapattı.
Evden içeri girer girmez önümdeki boş salonla karşı karşıya kaldım. Tv ünitesi, vitrin, sehpalar, kitaplık, halılar hiçbir şey yoktu. Sadece eski koltuk takımından bir koltuk duruyordu ortada.
"Bu ne Mark, güreşecek miyiz?" diye sordum koltuğa doğru ilerlerken. Alkol beni her zaman olduğumdan daha mal yapıyordu doğrusu. Bir yandan gözlerimi eskiden tablolarla dolu olan duvarlarda gezdiriyordum.
Mark kıkırdadıktan sonra cevapladı beni. "Hayır, aptal. Evimizi düzenleyeceğiz. Birlikte." dedikten sonra koşarak mutfağa gitti.
"Zemini, aydınlatmaları, dolapları, mobilyaları.. Her şeyi yenileyebiliriz. Duvarları istediğin bir renge boyarız. Bahçeye bir çardak yaptırabiliriz. Ya da kış bahçesi.. Donghyuck kış bahçesi sever mi-"
Elinde laptopuyla geldikten sonra onu hızlıca koltuğa bıraktı. "Neden ağlıyorsun? Hoşuna gitmedi mi? Başka bir ev bakabiliriz, ben onu hiç düşünmemiştim. Üzgünüm."
Başımı olumsuz anlamda salladım. Konuşabilmek adına derin bir nefes aldım. Ancak bir fayda etmedi. Tekrardan ağlamaya başladığımda Mark kollarını sarmıştı belime.
Kendimden o kadar nefret ediyordum ki şu anda.
Mark'ın bana olan sevgisinden şüphe etmiştim. Beni istemediğine inandırmıştım kendimi. Ama o seni bekliyordum demişti bana. Gelip gelmeyeceğimi bile bilmeden beklemişti beni. Kendi kafamda o kadar kurmuştum ki onu yeterince düşünmemiştim.
"Özür dilerim." dedim ağlamamı bastırarak. Kollarını benden ayırıp koltuğa oturtmuştu beni yavaşça. "Bekle, su getireceğim." dedi ardından. Başımla onayladım onu.
Mark'ı beklerken onun benim için yaptığı fedakarlıkları düşündüm.
Mark hayatını resmen bana adamıştı. Ben istediğim için benimle kalmıştı. Ben istediğim için benimle gezmişti. Benim istediğim yemekleri yemiş, seçtiğim şarapları içmişti. Dinle dediğim şarkıları dinlemiş, izle dediğim filmleri izlemişti. Evini sıfırlamıştı. Yine benim için.
Peki ben ne yapıyordum onun için? Neyimden ödün vermiştim bu zamana kadar?
İlişkilerin her zaman verip alma üzerine kurulu olduğuna inanmıştım ama ona aldıklarımın ne kadarını geri verebildiğimden emin değildim.
Mark elinde bir bardak suyla yanıma oturmuş, bardağı bana uzatıp içmemi beklemişti. "Teşekkür ederim." dedim boş bardağı zemine bırakarak.
"Sorun ne Hyuck?" diye sordu uzanıp elimi tuttuktan sonra. "Evle alakalıysa-"
"Değil." dedim. "Yaptığın şey, çok güzel. Yapmayı planladıkların.." dedikten sonra boş salonda gözlerimi gezdirdim tekrar. "Sen burada bunları düşünürken ben.. Beni istemediğini düşünüyordum." dedim zorlukla.
"Senin suçun değildi ki. Bir şey söylemeden çekip gittiğim için böyle düşünmen çok normal. Özür dilemesi gereken biri varsa o da benim."
Gözlerimi ona çevirdim. Kırgın bakıyor gibiydi. Suçu üstüne almaya çalışmamalıydı.
"Dinle Donghyuck." dedikten sonra koltukta iyice bana yaklaştı. "O gün annen söylediklerinde haklıydı." der demez kaşlarımı çatarak ayağa kalktım. Duyduğunu biliyordum ama hak vermesi?!
"Saçmalıyorsun Mark." dedim. Ardından o da ayağa kalktı. "Beni bir dinle. Konuşayım." dedi ellerini bana uzatarak.
"Annemi haklı bulmana inanamıyorum!" diye yükselttim sesimi. Ellerini görmezden gelip etrafımda yürümeye başlayarak. Sakinleşmeye çalıyordum ama pek mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beginning of the end/markhyuck ✞︎
Fanfiction"Mark." dedim adını sonunda öğrenebildiğim için yaşadığım hevesle. "Bir fikrim var." Kaşları çatılarak bana bakmıştı merakla. İçinden nerden çattım buna der gibi bir hali olsa da ben heyecanımı bastıramıyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki göğ...