iskele

447 75 23
                                    

Yavaş yavaş batmaya başlayan güneş havanın soğuğunu biraz olsa da kırıyordu. Yüzüme çarpan rüzgar muhtemelen burnumun ucunu dondurmuştu ama umrumda değildi. Bisiklete binmeyi severdim. 

Hemen biraz önümdeki Mark'a çevirdim bakışlarımı. Siyah saçları rüzgarla dağılıyordu. Yüzünde dinginlik havası taşıyordu hep Mark. 

Halka açık plajların olduğu yola doğru gidiyorduk. Deniz gözüküyordu binaların, otellerin arasında her sokaktan. 

Yolumuzu değiştireceğimiz için biraz hızlanıp Mark'ın önüne geçtim ve bir ara sokağa girdim. 

"Nereye gidiyorsun?" diye seslendi arkamdan. 

"Güzel bir yer biliyorum dedim ya." diye cevapladım onu arkamı dönerek. 

Ana caddeden buralara girmeden önce markete uğrayıp rose şarap almıştık iki şişe. 

Mark'ta da evde hazırladığım atıştırmalıklar ve pizza vardı. 

Büyük bir otelle özel bir sitenin arasındaki sokaktaydık. Sitenin girişine yönelip merdivenlerin yanındaki rampadan indim. 

Mark'ın da gelebileceği kadar mesafe bıraktıktan sonra bisikletten indim ve özlediğim yere baktım. Buraya en son geçen sene gelmiştim. 

Mark'da bisikletten inerek etrafı incelemeye başladı. 

"Burası sitenin sahili değil mi?" diye sordu. Başımla onayladım onu bisikleti elime alıp yoldan taşlık sahile geçtiğimde. 

"Kışın burada kimse olmaz. Yazlık gibi kullanıyorlar bu evleri. Hem olsa bile, burada oturmadığımızı nereden bilecekler ki?" diye sordum gülümseyerek. 

Deniz kenarına geldiğimizde bisikletleri yere bıraktık. Çantamdan çıkarttığım örtüyü yere serdim. Yüzümde engel olamadığım bir gülümseme vardı. 

Buraya her yalnız gelişimde biriyle gelmenin hayalini kurardım aklımda. 

"Yan taraf da boş mu?" diye sordu Mark çantasındakileri çıkarırken. 

Yanda sitenin önceden işlettiği eski kafe gibi bir yer vardı. Önünde denizin içine kadar giden iskelesi vardı bir de. 

"Evet, siteye ait o da." dedim. 

Şarabın birini çıkarıp Mark'a uzattım. Ardından kadehleri de çıkarıp yere oturdum. 

Mark da yanıma oturduğunda şaraplarımızı doldurmuştu. 

Güneş yavaş yavaş batıyordu, gökyüzü bir tabloymuş da bulutlar sanki fırçayla boyanmış gibi büyüleyici duruyordu. 

Deniz sakindi, küçük küçük dalgaların kıyıya vurma sesleri duyuluyordu sadece. 

"Sevdin mi?" diye sordum merakla. 

Mark gözlerini denizden çekip benimkilere çevirdi, ardından gülümsedi. 

"Çok sevdim." 

Gözlerim güldüğünde daha da belirginleşen elmacık kemiklerinde, yanaklarında, dudaklarında takılı kaldığında şarabımdan bir yudum aldım.

"Sevindim o zaman." dedim ben de gülümseyerek. 

Mark'a gülmek çok yakışıyordu ve ben ilk defa güldüğünü görmüştüm. 

"Nasıl buldun burayı?" diye sordu tekrar etrafını incelerken. 

"Sahile inmeye çalışırken kaybolmuştum. Nasılsa her sokak denize çıkıyor deyip buraya kadar geldim. O zaman kışın ortasıydı. Birkaç amca balık tutuyordu." dedim o günleri hatırlarken. 

beginning of the end/markhyuck ✞︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin