Ben yine uzun mu uzun bir bölümle geldiiiim~
Vote verip, yorum bırakırsanız beni çok mutlu edersiniz 💜
Lütfen hayalet bir okuyucu olmayın 🤧Maçın ne zaman bittiğini, ne zaman salonun boşaldığını bilmiyordu, Minho. Belki bir saat belki de daha fazla zamandır boş boş karşısındaki duvarı izliyordu. Yine becerememişti, bu sahada o çocuğa karşı ikinci kaybedişiydi. Hatasını aradı öylece duvarı izlerken, nerede hata yapıyordu? Kendisine sorduğu sorunun cevabını bulamadıkça daha da delirdiğini hissediyordu. Maç sonucunundan sonra okuldaki öğrencilerin takıma karşı bakışları geldi, tek başına oturan gencin aklına. Ezildiğini hissetmişti o bakışların altında.
Ellerinden geleni yapmışlardı takım olarak, çok çalışmış, ek antremanlar yapmışlardı. Okul çıkışlarında herkes evlerine ya da arkadaşlarıyla buluşmaya giderken bu çocuklar gecelere kadar dinlenmeden antrenman yapmışlardı fakat hiç kimse görmüyordu, ne kadar sıkı çalıştıklarını lanet olası okulda kimse görmüyordu.Okuldaki insanların çoktan takımı hedef aldığını biliyordu, çocuk. Neler dediklerini, ne hissettiklerini tahmin ediyordu.
"Utanç kaynakları.."
"Bunun için mi o kadar böbürleniyorlardı."
"Minho yerine Soun zamanında kaptan olmalıydı."
"Minho takımdan ayrılsın bir şey yaptığı yok zaten.""Susun." diye bağırdı genç çocuk aklının her köşene yerleşmiş olan cümlelere karşı, bağırırken de elleriyle başına sertçe vurmaya başlamıştı. "Susun tamam mı? Aptal cümleler, aptal insanlar sadece susun." sona doğru sesi titreyerek kısılmaya başlamıştı. Ne ara ağlamaya başladığını bile bilmiyordu. O hiçbir zaman istememişti kaptan olmak, sadece kafasında hiç bir düşünce olmadan, sorumluluk almadan oynamak istiyordu basketbolu.
Babasıyla tek yapabildiği aktiviteydi basketbol. Hiçbir zaman Minho'yu fark etmeyen babası sadece bu oyun sayesinde bir oğlunun olduğunu fark ediyordu. Küçüktü o zamanlar, genç çocuk. Babasının ilgilisinin hep kendi üstünde olmasını istiyordu. Eğer basketbolda iyi yerlere gelirse babası bir yıldız kadar uzakta olsa bile gururla bakacağını düşünmüştü hep.
Minho bacaklarını kendine doğru çekerek kafasını da bacaklarına dayamış bir şekilde iç çekerek ağlıyordu. Pes ediyorum, baba. Artık gururla bakabileceğini bir oğlun olmayacak.
Ne kadar orda oturduğunu bilmiyordu, genç çocuk. Ne zamana kadar ağladığını, düşüncelerle boğuştuğunu bilmiyordu. Yanına yaklaşan ayak seslerini duydu ama kafasını kaldırıp bakma gereği duymamıştı. Takımdan biri olmalıydı. Ayak sesleri durduğunda tam yanında bir hareketlenme hissetti, gelen kişi yanına oturmuştu.
"Gerçek bile olmayan bir maç için neden bu kadar üzülüyorsun ki, çok saçma." Minho bugünün daha ne kadar kötü gidebileceğini düşünüyordu. Şu an zaten kendine sinirliydi ve başkasına sinirlenebilecek gücü bulamıyordu. Gitmesi gerekiyordu yanındaki çocuğun.
Jisung, kendini dışardaki tüm kötülüklerden korumak istercesine bedenini saran gence baktı bir süre. O iri yarı cüssesiyle ortalarda gezinen genç gitmiş yerine küçük, savunmasız bir çocuk gelmişti. Çocuğun konuşmayacağını anlayınca devam etti cümlelerine "Aptal bir maçı kaybettin, Minho. Dünyanın sonu gelmiş gibi davranıyorsun."
Minho hala aynı pozisyonunda dururken gözlerini devirdi. Aptal bir maç mı? Çocuğa cevap vermezse eğer gideceğini düşünmüştü ama yanındaki sanki bundan güç alırcasına konuşmasına devam etmişti. "Bunda kaybetmiş olabilirsin ama önünde bir sürü maç var. Karaları bağlamanı gerektirecek bir durum değil yani."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FOREIGN
General FictionZengin aileden gelen üç kuzen farklı ülkelerde yaşamlarını sürdürüyorlardı fakat aile şirketlerinde oluşan birkaç problem yavaş yavaş batma eşiğine getirmişti onları. Üç çocuğun eğitim masrafları aileleri tarafından zor zar karşılanmaya başladığınd...