Daha geçen gün beşinci bölüm için seviniyordum yuh
Hadi size iyi okumalar~
Jisung kuzenleriyle uğraşırken telefonuna gelen mesaj sesi ile sıranın üzerinde duran telefonunu eline almıştı. Mesajın rehberinde kayıtlı olmayan bir numaradan gelmesi sebepsizce gerilmesine neden olmuştu. Hızlıca mesaj paneline girdiğinde okuduğu cümle ile gözlerini büyüttü. Az önce kuzenlerine karşı, günlerinin aynı geçmesinden dolayı yakınmasıyla sanki Tanrı kendisine ceza vermek istemiş gibiydi.
Minho ile teke tek maçımız var. İzlemek istiyorsan, meydandaki sahaya gel.
-SounOkuduğu mesajla hemen ayaklanmış, kuzenlerine de aklına geldiği ilk bahaneyi söyleyerek hızlıca sınıftan çıkmıştı. Arkasından diğer ikilinin bağırdığını duymuştu ama şu an pek umrunda değildi.
Jisung okulun kapısından dışarıya hızlıca koşarken kendi kendiyle de konuşmayı ihmal etmiyordu. Nereden çıkmıştı şimdi bu maç? Changbin ve Hyunjin sınıfta olduğuna göre belli ki onlarında haberi yoktu bu maçtan. Jisung hem kendisiyle konuşmaktan hem de hızlı koşmaktan dolayı yorulduğunu hissederek, koşmasını yavaş yavaş yürümeye bırakmış en sonunda durarak ellerini dizlerine koymuş derin derin nefesler alıyordu. Bacaklarının bu kadar güçsüz olmasından dolayı küfür etmişti, Jisung.
"Aptal Minho, bu hallere düşmeme neden olduğun için seni bir güzel döveceğim." Dinlenme molasına son verip yeniden koşmaya başlarken söylemişti sözlerini.
En sonunda maçın yapılacağı alana geldiğinde birbirini sevmeyen ikilinin çoktan maça başladığını gördü, Jisung. Koşmaktan dolayı nefes alışverişi sıklaşan genç, sessizce görüş alanının iyi olduğu yere doğru oturdu. Karşındaki ikiliyi izlemeye koyuldu öylece.
Bir süre geçtikten sonra anlamıştı ki sessizce oturan çocuk, karşındaki ikili maçtan çok birbirlerine karşı güç gösterisi yapmaya çalışıyordu. Jisung basketboldan anlamıyor olsa bile, bu gözle görülen bir gerçekti.
Minho, elindeki topu diğerine vermemek için oyalanmaya çalışırken onları izleyen çocuğu fark etmişti. Onun burada ne işi vardı? Bilmiyordu sincabın buraya onları izlemeye geleceğini. Genç çocuğa şaşkın bir şekilde bakarken elinden alınan topla kendine geldi. Soun, dikkati dağılan gencin elinden bir hamlede almıştı topu ve potaya doğru hızlıca giderken sesli bir şekilde diğerine söylenmeye başladı. "Minho, biliyorsun ki basketbolda zaaflara yer yok."
Duyduğu cümle ile diğerinin peşinden koşan Minho, alayla gülmüştü. Zaaflık bir durum değildi bu, sadece şaşırmıştı. "Bunu senden mi öğreneceğim?" Topu diğerinden alır almaz söylemişti sözlerini. Soun'dan ise sadece histerik bir gülüş duymuştu.
Minho hızlıca potaya topu attığında diğerine dönerek yan bir gülüş sergilemiş ve diğerine iğneleyici şekilde konuşmaya başlamıştı. "Soun, görüşmeyeli formundan düşmüş gibisin ya da şöyle mi demeliydim, ben tüm hırsımı ortaya koyduğum için mi bu haldesin?" diğerinin zamanında kendisi için kullandığı sözü şimdi o silah olarak kullanmıştı.
Soun duyduğu cümle ile kahkaha atmıştı. "Komik çocuksun, Minho."
Minho yine topa sahip olurken arkasındaki rakibinin topu almaması için sırtıyla onu itmeye çalışıyordu fakat diğeri sert davranmaya başlamıştı. "Sert mi oynamak istiyorsun, Soun? Pekala senin istediğin gibi olsun o zaman." demesiyle arkasındaki gence sırtıyla güç vererek yere düşmesini sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FOREIGN
General FictionZengin aileden gelen üç kuzen farklı ülkelerde yaşamlarını sürdürüyorlardı fakat aile şirketlerinde oluşan birkaç problem yavaş yavaş batma eşiğine getirmişti onları. Üç çocuğun eğitim masrafları aileleri tarafından zor zar karşılanmaya başladığınd...