"Sen Paul' e mi âşıksın?"
S E L A M! ABİ VAR YA, YAZMAYI NE KADAR ÖZLEDİĞİMİ ASLA ANLATAMAM. PEKÂLÂ. HADİ ŞEKERLERİM DİREKT OKUMAYA GİRİŞELİM. SİZİ SEVİYORUM. VE TABİİ Kİ ÖPÜLDÜNÜZZ! ************************************
Aşağı indiğimde salonda annem, 39'lu yaşlarda bir adam ve kumral, mavi gözlü, yakışıklı bir çocuk oturuyordu. Tahminime göre bu Paul'du. Hayallerimdekinden daha canlı görünüyordu. Ve çok yakışıklıydı. Maviş gözlerini dikmiş, etrafı inceliyordu. Gözleri beni bulduğunda dudaklarında samimi bir gülümseme belirdi. İçeri girdim ve Jack'e, yani babam demem gereken arkadaşa,"Hoş geldiniz," dedim.
Jack ayağa kalktı ve bana sarıldı. Bu his çok hoşuma gitmişti. Sıcak ve samimi.
"Hoş bulduk biz."
Ağır aksanlı konuşması çok sevimliydi. Hiç de kötü birine benzemiyordu. Jack yerine oturduğunda Paul ayaklandı ve elini uzattı.
"Se- lam. Paul ben."
İstemeden dudaklarımda onunkine benzer bir gülümseme oluştu.
"Selam, Hoş geldin Paul. Ben de Hayal. Memnun oldum."
Paul, başını salladı.
"Mem- nun oldu ben."
Aynı babası- pardon babamız gibi çok sevimliydi. O an annem ile babamın konuşması gerektiğini düşündüm ve annemden izin istedim.
"Anne, Paul'e evi gezdirebilir miyim?"
"Bu çok iyi bir fikir. Gidin bakalım."
Gülümsedim ve Paul'ün arkamda olduğundan emin olduğumda zemin kattan başladım.
Her yere büyük bir ilgiyle ve hayranlıkla süzen, çekingenliğini henüz üzerinden atabilen Paul, merakla yürürken çeşitli sorular sormayı da ihmal etmiyordu.
Ne yalan söyleyeyim, tatlı çocuktu şu Paul... Babamıza çok benziyordu. Böylece bir yandan evi gezip bir yandan da birbirimizi tanırken, ikizim olduğu için Allah'a şükredip duruyordum.
Sıra benim odama geldiğinde oturup biraz da konuştuk. Hatta birazı çoktan aştığımızı düşünüyordum.
Paul, sandalyeme beceriksizce oturmuş, odamı inceliyor öte yandan da benimle sohbet etmeye çalışıyordu. Onunla keyifli vakit geçireceğimizden şüphem yoktu.
"Pekâlâ. Nasıl buldun evimizi?" diye sordum.
"Beğendim. Eviniz çok hoş. Burada kalacağımıza ben çok sevindi," dedi o da.
Dilimizi, yeni yeni öğrenmeye başladığından hâlâ telaffuz bakımından eksiklikleri vardı. Olsun, bu hâliyle bile çok sevmiştim onu.
Bir süre daha kitaplardan, filmlerden, müzik ve müzik sektöründen, güncel konulardan konuştuk. Onunla konuşmak çok keyifliydi. Onunla konuştukça konuşasım ve onu daha fazla tanıyasım geliyordu.
Paul, bana İngiltere'de bir çok okul değiştirdiğini, orada hiçbir yeri 'okulu' olarak göremeden yeni bir okula kaydolduğundan ve bu zaman zarfında sosyal ilişkilerini geliştiremediğinden bahsetti.
Aslında bakarsanız, içtenlikle bana bugüne kadar Jack'le -henüz baba demeye alışamadım- yaşantısından okul hayatına, hoşlanıp hoşlanmadığı şeylerden sıradan yaşamına kadar her şeyi açık yüreklilikle anlattı. Tabii, o bana bunları anlattıktan sonra ondan gizleyeceğim ne olabilirdi ki?
Ben de Doruk ile Rüya'dan, okul değişikliğimden, Burçak ile tuhaf ilişkimizden -isimsiz bir bilinmeyen insan ilişkisi yani- ve Açiler'den, kısacası hayatımdaki tüm iniş çıkışlardan bahsettim. Paul, Doruk'a çok sinirlenmiş, Rüya'ya inanamamış ve bana şimdi daha iyi olup olmadığımı sormuştu. Ah, ne de iyi çocuk!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN:KUM TANESİ
Ficção AdolescenteDerler ki; zaman her şeyin ilacıdır. Bu söze inancım eskisi kadar güçlü değil.O gün, onu kendi ellerimle yurt dışına gitmesi için diğerleriyle birlikte taksiye bindiren bendim. Ama içimde yeşermeye başlayan umutlarımla gönderdim ben onu. O günün;...