Bölüm 26

208 16 1
                                    

     Saat sabah 6'ydı Çağan'ı günün diğer vakitlerinde evinde bulamayacağımı bildiğim için bu saati  seçmiştim. Çünkü bugünlerde ne yapacağı belli olmuyordu. Cebimden çıkardığım sigarayı sabahın tenha sokaklarında yürürken, dudaklarıma yerleştirdim. En sevdiğim yolu seçmiştim uzak olmasına rağmen, bir iki kişi dışında kimseler yoktu. Tren raylarına yaklaştığımda kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım.

   Doğan güneş gözlerimi acıtan keyifli bir pembe parıltı yayıyordu. Soğuktan titreyen parmaklarım arasındaki sigarayı ağzıma yerleştirerek çantamdan kulaklığımı aldım. En sevdiğim şarkıyla beraber en sevdiğim manzara... Muazzamlığın ötesindeydi ama hala gitmekte tereddüt ediyordum. İkilemin yoğun tarafı gitmem için baskındı, evet Çağan'ı asla o kıza bırakamazdım. Gözlerimi kapadım. Zihnimin bana çizdiği hala rengi belirsiz mükemmel gözlerken, bu yoldan geri dönemezdim. Evine yaklaştıkça tedirginliğim artıyordu. Ama sanki beni ona iten bir güç var gibiydi, sanki... Bana ihtiyacı vardı.

—––——————🖤————————

  Rutubet kokan merdivenleri çıktığımda kapıyı çaldım, beklediğim her saniye bir yıl gibi geçiyordu sanki yaklaşan ayak sesleri kalp atışımı katına çıkarırken kapı çaldı. Kızıl saçlarını tek tarafına ayırmış tek kaşı havada iğrenç mimikleriyle bana bakıyordu.

"Çağana bakmaya gelmiştim, yoksa evini mi sattı?"
Ayçanın evine gelmesine hala olanak tanıyamıyordum.

Sırıttı, "Hayır, hala burda yaşıyor"

Gözlerimi devirerek Ayçayı itip içeri geçtim, "Çağan!" Koridordan sendeleyerek bu tarafa yürümeye çalışıyordu yanına koştum "noldu, iyi misin?"

Hayır anlamında başını salladı.
Ayçaya döndüm, "ne yaptın yine sen!?"

"Rahatlaması için viski açtım sadece..."

"İlaçlarını alkolle kullanamaz bilmiyor musun!!"

Çağanın kolunun altına girerek belinden kavradım "iyi olucaksın merak etme." ayakkabılıktan çantamı aldım ve Çağanı kapıdan dışarı çıkardım, tekrar dönerek askılıktan deri ceketini aldım Ayçayı nefret dolu bakışlarıma maruz bırakarak dışarı çıktım.

"nasıl hissediyorsun?"

Ellerini şakaklarına götürdü,
"Başım... çok kötü,"

"tamam sakin kalmaya çalış ben taksi çağırdım hastaneye gideriz şimdi."

"Ne?"ellerini indirmiş pür dikkat gözlerime bakıyordu. Altları morarmış, soluk ela gözleriyle,
"hastaneye gitmiyoruz "

"ama çağ-"

"gitmiyoruz."

"peki, tamam."
Aklıma gelen şeyle sırıttım.
"o zaman kafa dinlemek için bir yere gidiyoruz, reddetmek yasak."

Hala anlamsız bana bakıyordu.

"Bunu evet olarak kabul ediyorum, yürü."

İçimde deli olduğumu düşünüyor gibi bir his var, umarım doğru değildir. Yürürken kontrol etmek için arkama baktım, evet geliyordu.

————————🖤————————

   
      Beni kafa dinlemem için getirdiği ormana onu getirdiğimde tepkisini merak ettiğim için Çağan'a döndüm, biraz hüzünlü biraz endişeliydi bakışları ama galiba en sevdiğim bakışı buydu tek kaşı havada gözleri hafif kısıkken.
   
      Kolundan tutarak yürümeye devam ettim, "hatırladın mı?"
cevap vermedi, düşünür bi hali vardı. Daha fazla sıkmamak için sustum. Çardaklardan birine geçip oturduk. Bir süre sessizlik olduktan sonra ilk konuşan ben oldum. "ayça neden evindeydi?"

Yere bakarak başını salladı, "bilmiyorum"

Hafif serhoşluğun verdiği etkiyle daha garip davranıyordu

"sen burada bekle kahve alıp gelicem." birşeyler sormam için ayılması gerekiyordu.
Yakındaki cafeye girdim, masalara baktığımda gözüm Gökberk ve Ebrar'a ilişti. Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu Gökberk, görmezden gelerek iki kahve alıp çıktım. Ne işleri vardı burada, neyse denk gelmiş olabilir diyerek yoluma devam ettim.

Çardağa döndüğümde Çağan yoktu,
"Siktir ya."

Başımı çevirdiğimde yan taraftaki masalı banklardan birine oturduğunu gördüm ettiğim küfürü duyduğundan emindim bakışlarından belliydi. Masaya kahveleri bıraktım gülümseyerek. Yüzüne bakmaya biraz utandığımdan yanına oturdum.
"Şimdi sen gerçekten hiçbirşey hatırlamıyor musun?"

Bakışları ürkütücüydü,

"Tamam ama herşey çok saçma sanki, neden böyle oldu ki birden bire." Sesimden ağladığım anlaşılıyordu gözyaşlarım elmacık kemiklerimi ıslatırken, çenemden tutarak başımı kaldırdı, yüzü epey yakındı. Gözleri, bal rengine dönmeye başlamıştı sanki hafiften ve gözbebekleri gerçekten çok büyüktü. Ben ne yaptığını anlamadan yanağımda hissettiğim göz yaşı damlasına öpücük kondurdu ayaklarımdan yukarı alevler hissederken kızardığıma emindim.

"Seni hatırlıyorum çimengöz."

Kızaran yüzümü görmemesi için ayaklarıma bakarak yerdeki yaşları tekmeliyordum.

"yere bakmana gerek yok kızardığını gördüm."

Bunu söylemesi bin kat daha kızarmama sebep olurken masadan kalktım,"hadi gidelim artık annemlerin haberi yok dışarıda olduğumdan."

Elindeki bardağı kafasına dikti ve ayağa kalktı. Ondan hızlı yürümeye çalışırken büyük adımlarıyla yanıma kolayca yetişebildi, kendi kendime bacaklarının uzun olmasının hile olduğunu düşünmeye başlamıştım. Yanaklarımı hala ateş gibi hissediyordum. Rahatlamak için farklı bir konu açmalıydım.
"az önce Gökberki gördüm."

Söyledikten sonra anında pişman olduğumdan hatırlamaması için dua ediyordum. Ama sinirli bakışları hatırladığını gösteriyordu. Sinirli bakışları beni kıskandığı için değildi, gerçekten Gökberkten nefret ediyordu, bunu biliyordum.

nefesimi kesecek bir hareketle beni kendine çekti ve gözlerimi açtığımda bal gözleri daha yakınımdaydı belimdeki eliyle bedenimi kendininkine yaklaştırarak beni öpmeye başladı. Alev alev yanan vücudum ve aşırı hızlı atan kalbimle ayakta durabilmek güçtü. Heran bayılabileceğimi düşünüyordum. Aramıza tekrar mesafe girdiğinde hiçbirşey demeden yürümeye devam ediyordu.
"evet hatta bizi takip ediyor" Anlamayarak yüzüne baktım
"gökberk."

Arkamı döndüğümde çalıların içinden düşme sesi geldi. Çağan ise yaptığından gayet memnun sırıtıyordu.

————————🖤————————

DUYGUSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin