Düşüncelerim birbiri içinde karışmış bir şekilde bomboş koridorda yürümeye devam ettim. Karşıma çıkan merdiven ile başımı yukarı kaldırdım ve hafif loş ışığın geldiği yere baktım. Bir elimle merdivenin demirini sıkıca tuttum ve ayağımı merdivenin basamaklarından birine yerleştirip kendimi yukarı çektim. Bu işlemi devam ettirerek yukarı çıktığımda burasının bir elektrik odası olduğunu gördüm. Yan tarafta birbirine girmiş kırmızı ve mavi kablolar vardı. Diğer tarafta ise duvara montelenmiş dört adet raf vardı. Yapıldığı demirin paslanmış olduğu bu rafların üstünde içlerinden kablolar fırlayan bir çok karton kutu vardı. Odayı biraz daha incelemiş fakat dikkate değer bir şey bulamayınca odadan çıkmıştım. Tekrar tünel tarzı üstü kapalı bir koridora geldiğimde sıkıntıyla iç çektim ve başımı iki yana umutsuzca sallayıp yürümeye devam ettim. Bu dar ve üstü kapalı koridorun havalandırması duvarlara sabitlenmiş büyük pervanelerle sağlanıyordu fakat bu pervaneler zaten dar olan bu koridorda yürümeyi oldukça zorlaştırıyordu.
Dümdüz devam ederken karşıma çıkan üç farklı yol ayrımı ile durmuştum. Üç yola da ayrı ayrı göz gezdirdim ve soldaki yola girdim. Karşıma telli bir kapı çıktığında gözlerim burayı açabileceğim bir mekanizma aradı. Hiç bir şey bulamayınca geri döndüm ve bu seferde sağdaki yola girdim. Sağa dönmemle birinin çığlık atması ve üzerime doğru koşması aynı saniyeler içinde gerçekleşmişti. Elimdeki çakıyı daha sıkı tuttum ve ondan karşı hareket beklemeden çakıyı omzuna sapladım. Kirden beyazı gözükmeyen maskesinin ardından gördüğüm duygusuz ve soğuk bakışlar beni ürpertirken yavaşça çakıyı omzundan çıkardım ve onu geri doğru ittim. Yere doğru sendelerken hızla yanından geçip duvardaki kolu aşağıya doğru indirmiş ve yüksek bir sesle bir şeyin açıldığını duyup az önce gördüğüm telli kapıya doğru seri adımlarla ilerledim.
Dışarı çıktığımda sert esen rüzgarın etkisiyle titredim ve üzerimdeki montun kapüşonunu kafama geçirdim. Etrafta hiç sokak lambasının olmaması nedeniyle önümü görebilmek için telefonumu cebimden çıkarmış ve fenerini yakmıştım. Telefonuma mesaj geldiğini belirten zil sesiyle telefona bakmış ve bugün bilinmez bir numaradan gelen ikinci mesaja tıkladım.
Yardım et! Lütfen yardım et! Apartmanın içerisindeyim. Onlar geliyor.
'Kimin kime yardım etmesi gerektiği tartışılır şu an.' diye mırıldandım ve tam karşımda duran beş katlı apartmana doğru yürüdüm. Tahmin ettiğim gibi apartmanın giriş kapısı kilitli olunca arkasından dolanmış ve kalaslarla oluşturulmuş, yukarıya doğru uzayan bir yol yardımıyla açık bir balkon kapısına ulaşmış ve apartmanın içine girmiştim. İçeriye atlayıp dizlerimin üstüne düştüğümde bir kadın çığlığı duymamla karnıma bir ağrı girdiğini hissetmiştim.
'' Burası kesinlikle iyi hissettirmiyor. ''
Telefonumun tekrar titremesiyle gelen mesaja baktım.
4.kata çık.
Ayağa kalkmış ve toz olan pantolonumu silkeleyip çantamı düzeltmiştim. Bu koridorda sıra sıra kapılar diziliydi ve en baştaki kapı ile yanındaki kapı arasında kırmızı bir çerçeve içerisinde 'zemin kat' yazıyordu. Katlar arası geçiş yapılan kapının koridorun sonunda olduğunu düşünerek oraya doğru ilerlerken yerde gördüğüm kağıtla yere eğildim ve kağıdı elime aldım.
Benim gizli notum #1
Küçük çocuk öldü. Geriye ağlayan bir anne ve yıkılmış bir baba kaldı. Çocuğun yaşadığı ve yaşayacağı bir çok anı da çocukla birlikte ölmüştü. Ben öldürdüm. Anıları da neşeli gülüşünü de küçük çocuğu da...
Notu geri yere bıraktım ve uzun apartman koridoruna sıralanmış kırık beyaz renkteki kapıları tek tek açmayı denedim.
'' Bu kapı sıkışmış olmalı'' diye kendi kendime mırıldandım ve başka bir kapıya yöneldim. En sonunda bir kapı açıldığında içeri girdim ve kapıyı kapattım. Üç odalı bu apartman dairesinde her şey birbirine girmiş haldeydi. Kıyafetler, oyuncaklar, kırılmış biblolar her yerdeydi. Oturma odası olduğunu düşündüğüm yırtılmış koltukları olan odaya girdiğimde televizyonun koyulduğu sehpanın altından çıkan küçük çocukla birlikte o tarafa döndüm. Fakat bu çocuk bir insandan çok yaratığa benziyordu. Bacak boyunda olsa da kısa kızıl saçları ve fıldır fıldır dönen gözleriyle oldukça korkunç gözüküyordu. İki elindeki bıçaklarla bana doğru atıldığında onu iki elimle ittim ve yere düştüğünde açık olan balkon kapısına doğru koştum. Çocuk düştüğü yerden kalkıp balkona doğru koşmaya başladığında aceleyle kapıyı kapattım ve aşağı kattaki balkona gitmemizi sağlayan uzun kalastan aşağıya indim. Apartmanın katlar arası merdiven boşluğuna geldiğimde ellerimi dizlerime yasladım ve soluklandım.
'' O çocukta kimdi? N-neden bir yaratık gibi gözüküyordu? Tanrım kafayı yemek üzereyim.''
Yukarı doğru bakıp tanrının beni duymasını umut ederek sarf ettiğim cümleler sonrası merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başladım. Dördüncü kata giriş sağlayan demir kapıyı gördüğümde zafer kazanmışçasına sevinmiş ve hızlı adımlarla kapının önünde bitmiştim. Kapının kolunu aşağı indirdiğimde kapının açılmaması yüzümdeki gülümsemeyi söndürmüştü. Tekrar aşağıya indiğimde üçüncü katın kapısının da açılmadığını görmüş ve ayaklarımı yere vurarak ikinci katın kapısından içeri girmiştim.
Kapıdan içeri girdiğimde sol tarafta bir asansör olduğunu gördüm. Fakat asansör kabini bu katta durmadığı için asansöre binme seçeneğim olmuyordu. Sağ taraftan devam ettiğimde yanıp sönen lambalar görüş açımı hayli zorlaştırırken kapıların açılıp açılmadığını kontrol ediyordum. Koridorun sonundaki kattan çıkış kapısına ve kapının sağ ve sol tarafında kalan son iki kapıya baktığımda önce sol taraftakine bakmak istemiş fakat kapının kilitli olduğunu görüp sağdaki kapıya gittim ve kapıdan içeri girdim. Eve girdiğimde duyduğum cam kırılma sesiyle korkmuş ve olası bir saldırı için çakımı elime almıştım. Fakat kırılan camdan esen rüzgarın uğultusu dışında bir ses duymayınca rahat bir nefes vermiştim. Yoluma devam edecekken bastığım bir şeyin hışırtısını duyduğumda neye bastığımı merak edip ayağımı kaldırdım.
Benim gizli notum #2
Bir genç öldü. Geriye ağlayan bir sevgili ve artık sahibi olmayan bir kedi kaldı. Gencin yaşadığı ve yaşayacağı anılar da genç ile beraber ölmüştü. Ben öldürdüm. Anıları da güzel hayalleri de genci de...
'' Kim bu ruh hastası?''
Kağıdı buruşturup yere fırlattım ve kapısı kapalı olan odaya doğru gidip kapı kolunu aşağıya indirdim. İçeri girdiğimde loş bir ışıkla aydınlatılan bu odanın duvarlarında eski bir kamerayla çekildiği belli olan fotoğraflar görmüştüm. Fotoğraflarda gözleri parlayan ve mutlulukla gülümseyen insanlar vardı. Bu fotoğraflara ne kadar dikkatli bakarsam bakayım onları tanımadığımı anlayınca altlarında yazan yazılara dikkat kesildim. Her fotoğrafın altında kırmızı renkte kelimeler yazıyordu.
'' Bu fotoğraflar çok eski. Hatırlamıyor musun? Onlar senin ailen.''
Kaşlarımı çattım ve fotoğraflara tekrardan baktım. Buradaki insanların hiçbirini tanımıyordum. En sonda diğerlerinden daha net olan bir fotoğraf vardı. Fotoğrafın altında ' Hatırla' yazıyordu. Gözlerimi alttaki yazıdan çekip fotoğrafa diktiğimde gördüğüm şeyle gözlerimi kocaman açmıştım.
Fotoğraftaki kişi bendim. Gözlerimin olduğu hiza kırmızı bir kalem ile karalanmıştı ve fotoğrafın köşesinden ok çıkartılıp büyük harflerle 'KIM NAMJOON' yazılmıştı.
'' B-bu ben mi-''
O sırada odadaki tek cam içeriye doğru kırılmış ve cam parçaları tuzla buz olmuş bir şekilde yere saçılmıştı. Aniden kesilen elektrik ile oda karanlığa bürünmüştü. Hızla cebimden telefonumu çıkardım ve fenerini yaktım. Kırılan camın altında bir anahtarın parladığını görünce yere eğildim ve cam kırıklarına dikkat ederek anahtarı elime aldım ve kapının önüne doğru gittim. Kapı kolunu tuttuğumda son kez arkamı dönüp duvarlardaki fotoğraflara baktım. Az önce gülümseyen insanlar artık gülümsemiyordu ve benim karalanmış fotoğrafımın üstündeki kırmızı boya bir kan misali yüzümden aşağıya süzülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐜𝐫𝐲 𝐨𝐟 𝐟𝐞𝐚𝐫 | 𝐛𝐭𝐬 (✔)
FanfictionKendime bir boşluk yarattım fakat boşluğun bu kadar soğuk olabileceğini kim bilebilirdi ki? Beni bütün yapan parçalarımı yitirdim. Karanlığa teslim oldum.