Herkese merhaba, GECENİN'i muhtemelen son kez burada girişinden paylaşmaya başlıyorum... Bu hali editörden gelmiş tamamıyla son hali.
Değişen ne var?
Çok daha profesyonel bir şekilde edisyon yapıldı kitaplara. GECENİN benim basılmış ilk kitabım, neyin ne olduğunu bilmediğim ve müdahale edemediğim zamanların. O yüzden kitabı değiştirmeden iyileştirme yaptık. Kurgu veya olay akışı veya karakterlerde değişiklik yok, her şey daha önce okuduysanız bildiğiniz gibi. Sadece yer yer akışı sağlamak için eklemeler yaptık. Yeniden baskıya gidiyorken en iyi şekliyle olsun istedim, daha önce okuyanlar da neler eklendi görmek isterse tekrar satın alma gereği duymadan buradan okuyabilirler. Bu en son yani düzenlenmiş hali. Yeni baskılar tam olarak bu şekilde olacak...
Yine tekrar ediyorum; kitabı yeniden yazmadım asla, değiştirmedim asla... Sadece noktalama işaretleri, paragrafları, yer yer anlatım bozukluklarını düzeltip toparladık ve birkaç paragraf ekledik bazı yerlere. Bu aslında çoğu kitabın yeni baskısında gerekli görüldüğünde yapılır, edisyon hataları, gözden kaçan şeyler düzeltilir çok normal ve olağan bir durumdur. Ben bunu dile getirdiğim için birçok yanlış anlaşılma oldu sanırım ama yayın dünyasında sıradan bir gün esasında...
Bu arada kitapta daha kısa ayrılmış bölümler olduğu için burada yüklerken birkaç bölümü birleştirdim ama bölüm isimlerini yazdım çünkü GECENİN genelde bölüm isimleri ile konuşulur, yani konuşurken insanlar bölüm isimlerini söyleyip bir şeyler anlatır, kitabı almayacaklar da konuya hakim kalsın istedim.
Eskiden kalma aşağıda duygusal bir konuşma yapmışım, hoşuma gittiği için silmedim... ama geçip direkt bölüme başlayabilirsiniz.
Keyifli okumalar dilerim^^
Herkese merhaba sevgili bunu okuyan... Söylemek istediğim ne çok şey var ama hepsini zaten duyuyormuşsunuz gibi hissediyorum. Burası bizim tren raylarımız, kaç kez kurtardık kendimizi ve kaç kez atıldık o rayların üzerine... Yeşil Yol gibi belki buradan da bize çıkış yok, ya da hiç sonuna kadar gitmediğimizden bu kapana sıkışıp duruyoruz. Benim zihnimin içinde, siz de en az benim kadar tutsaksınız. Bu ironi benimle sık sık alay ediyor.
Uzun zaman önce bir pencereden bahsetmiştim size, o pencerenin önünde duruyorlar ama ben perdeleri açmaya bile korkuyorum diye. Sanmıştım ki birisi, en kötü ihtimalle Doruk içeriye girecek. Daha da kötü ihtimalle o pencere kırılacak. Ama öyle olmadı, sessizlik o kadar uzadı ki bir gece baktım ve artık pencerenin ardında gölgeler yoktu. Bu o kasabada bir başıma kalmışım gibi hissettirdi. O perdeleri de o pencereyi de nasıl açtığımı hatırlamıyorum. O pencereden nasıl atladığımı da.
Sonunda yine onları aramaya çıkan ben oldum. Hava buz gibi soğukken, kapı kilitli ve açık bıraktığım ama şimdi bir daha geri çıkamayacağım bir pencereye bakarken buldum kendimi. O basket potasına gittim, kimse yoktu. Sokak lambasının ışığı cılızdı. Saray terk edilmişti. Kütüphanenin kapısı zincirlenmişti. Yargıcı Bar'ın tabelası kırılmıştı, artık ışıkları bile yanmıyordu. Ben de ormana gittim. Şimdi yine koşuyorum karanlığın içinde belki onlardan birine çarparım diye.
Gecenin için bir kez daha.
Keyifli okumalar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN HİKAYESİ
FantasySıradan bir günün akşamında, geçmeye çalıştığı köprüden nehre düşmek üzereyken ölüm tarafından kulağına fısıldandı. "Uzatılan buz gibi soğuk bir el bütün hayatına dokunacak." Bağımlılar ve Avcılar bu kez sıradan bir hayatın hayalini kuran, geceye do...