Dördüncü Bölüm : Cansız İki Göz
(TANRISAL BAKIŞ AÇISI)
Pencerenin dışında esen rüzgarın uğultusu doldurdu adamın kulaklarını. Güneş çekiliyordu yeryüzünden, yavaş yavaş. Saklanıyordu mağarasına... Ertesi gün tekrar gelip kendisine muhtaç bu hayatları karanlıkta bırakmamak için şimdi gidiyordu. Son ışıkları da çarpıyordu adamın gözüne. Elini yüzü ile güneş arasına koydu adam. Diğer eliyle de süpürgesini tutuyordu. Bir an önce o da, aynı güneş gibi, kendi mağarasına çekilmek için işlerini bitirmeye odaklanmıştı. Islıkları eşlik ediyordu yalnız ve yaşlı adama. Yalnızlığı ve yorgunluğu fark edilmesin diye yine kendi ağzından çıkan melodilere gömmüştü kendini. Mutlu görünüyordu. Mutlu görünmeye çalışıyordu. Ama zordu onun gibi birisi için. Para kazanabilmek için güneşin ilk ışıklarıyla geliyor son ışıklarını da kendisi uğurluyordu buradan, bu okuldan... Güneş gidiyordu ama o kalıyordu. Fazladan para alabilmek için hava kararıp okul boşalıncaya kadar bekliyordu burada. Etrafı temizliyor, toparlıyordu.
Birkaç dakika sonra güneş de bıraktı adamı. Adam son kez bulunduğu koridorun yerlerini silip gidecekti. Elindeki süpürgesini, içi su dolu kovaya batırdı. Zemini, kendisini görebilecek kadar parlattıktan sonra bir kapı sesi duydu arkasından. Uzaktan geliyordu ses ama okul bomboş olduğu için adama ulaşmasını engelleyebilecek tek şey koridordaki dolaplardı. Onlar da yeterli olamamıştı adamın, okulda olmaması gerekirken burada olan o öğrencilerin farkına varmasına. Elindeki süpürgeyi sıkıca kavradı ve yavaş, ürkek adımlarla sesin geldiği yöne doğru gitmeye başladı. Işığı açık olmayan her yer, karanlığa gömülü kalan her yer göz kırpıyordu şimdi adama. Ama adam korkmuyordu. Çünkü biliyordu sesin kaynağının yalnızca birkaç öğrenci olduğunu. Zararsız birkaç öğrenci.
Adamın adımları bahçe kapısının önüne kadar durmak bilmeksizin ilerlemişti. Adam elini uzatıp karşısındaki kapıyı itekledi. Kapı gıcırtılı ve ağır bir şekilde arkaya doğru açıldığında adam da onu taklit edercesine yavaşça dışarı çıktı. Adamı rüzgar karşıladı önce. Sessiz ve ağır ağır esiyor geceye ıssız bir hava katıyordu. Adam telefonunu çıkarıp flaşını açtı. Ön bahçede aydınlatmalar olsa da arka bahçede yoktu. Okulun yan tarafındaki sokaktan bu tarafa süzen biraz ışık da yeterli olmuyordu etraftakileri detaylıca görebilmeye.
Bahçe boştu. Adam duyduğu sesin rüzgardan kaynaklanabileceğini düşündü. Ya da öğrenciler çoktan kaçıp gitmişti. Yarım bıraktığı işini bitirmek için geri dönecekken gözüne bir şey çarptı. Bir noktaya doğru ilerleyen yere sürülmüş kırmızı boyalar... Sinirlendi adam. Çünkü bu boyaları onun temizlemesi gerekecekti. Bir yandan bunların nasıl çıkacağını düşünürken bir yandan da boyaları takip ediyordu. Bir çalılığın içine doğru giren lekeler o noktada kesildi. Adam elindeki süpürgeyi yere bırakarak çalılığa uzandı. Çalılığı ortadan ikiye ayırdığında göreceği şeye hazır mıydı emin değildi. Yalnızca kırmızı boya olduğunu düşündüğü şeyin gerçekten de kırmızı boya olup olmadığı ise şimdi anlaşılacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To The Break Of Dawn | liskook
Fanfic"Ben bu saatten sonra en azından birkaç günlüğüne bu tarz hiçbir şeyi düşünmeden kendi sorunlarıma odaklanmak istiyorum." Jungkook'un dedikleriyle kaşlarım çatıldığında hızlıca zihnimi yokladım. Ne sorunundan bahsediyordu? Sorup sormamak arasında ka...