Otuz Beşinci Bölüm : Parçalanan Anılar ve Pişmanlıklar
(TANRISAL BAKIŞ AÇISI)
Gök delinmişçesine yağan yağmur dinmişti. Sağa sola saklanan hayvanlar yeniden sokakları doldurmuş, şehrin üstündeki sis kalkmıştı. Şiddetli yağmurdan evleri zarar gören insanlar yana yakıla ağlıyor, bazıları ise camın önünde kitap okuyarak geçirdikleri saatlerin sonunda odayı terk ediyordu.
İç çekme sesleri dolduruyordu eski, rutubet kokan evi. Yere yatmış, korkunç karanlıkta sadece duvarı izliyordu. Pencereden içeri sızan sular ayağının dibinde birikmiş etrafa yayılıyordu. Soğuktu. Ölüm kadar soğuk...
Bu kadar acıtacağını bilseydi yine de her şeyi öğrenmek ister miydi? Kalbinin sökülürcesine ağrıyacağını, tozlanmış gerçeklerin küçük bedenine fazla geleceğini tahmin edememiş miydi? Bu değildi, diye geçirdi içinden. Her şeyi öğrendikten sonra hissetmeyi umduğu şeyler bunlar değildi. Annesinden nefret etmek istiyordu, ona üzülmek değil. Yaşadığı ama anlatamadığı şeyler için annesine o kadar acıyordu ki...
Yerde öylece yattığı saatler boyunca yaptığı tek bir şey vardı: Başına gelen her şeyin suçlusunun kim olduğunu düşünmek.
Annesi miydi? Hiç sanmıyordu. En çok hata yapan oydu belki de ama en zorda kalan ve her şeyi sırtlanması gereken de oydu.
Bir ara anneannesini suçlamayı düşündü. Belki de o kadının aç gözlülüğü ve hırsı olmasaydı şu an bu hâlde olmazlardı. Ama sonra çoktan ölmüş bir insana yaşadıklarının ağırlığını yüklemek yeterli gelmedi. İçindeki ateşi söndürmedi. Hesap soramayacaktı çünkü. Suçlu o olsa bile karşısına geçip kaybolan yıllarının hesabını soramayacaktı.
Başka çaresi kalmadığında ise onu suçlamayı seçti. Haksızlık yaptığını bile bile kendi içinde büyüttü babasına olan nefretini. Belki de en acı çekmiş kişinin o olduğunun farkında olmasına rağmen her şey için onu suçladı. En başta sessiz kaldığı için, annesini yalnız bıraktığı için, babası bildiği kişinin ölümüne sebep olduğu için ama en çok da küçük Lalisa'nın hissetmiş gibi amcasına duyduğu sevgiyi alıp avuçları arasında bir kağıtmışcasına buruşturduğu için nefret etti ondan.
Her yeri ağrımaya başlamıştı. Ne zamandır burada yattığının farkında değildi. Olmak da istemiyordu. Zaman dursun, hiçbir şey yapmak zorunda kalmasın istiyordu. Hayatının sonuna kadar mutlu olduğu bu yerde mutlu olduğu herhangi bir zamanda kalmak istiyordu. Ya da belki ölebilirdi. Ölse her şey daha kolay olmaz mıydı?
Burnunu çekip yattığı yerden kalktığında odadan çıkıp koridorun karşısındaki banyoya girdi. Buradan taşındıklarında çoğu şeyi olduğu gibi bırakmışlardı. Dolaba uzanıp açtı ve her şeyi yere boşalttı. Gözüne çarpan makası yerden aldı ve odaya geri döndü. Ne yaptığının pek de farkında değildi aslında. Yüzünde kurumuş göz yaşlarını hissetmiyordu bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To The Break Of Dawn | liskook
Fanfic"Ben bu saatten sonra en azından birkaç günlüğüne bu tarz hiçbir şeyi düşünmeden kendi sorunlarıma odaklanmak istiyorum." Jungkook'un dedikleriyle kaşlarım çatıldığında hızlıca zihnimi yokladım. Ne sorunundan bahsediyordu? Sorup sormamak arasında ka...