5. bölüm; Elleri Ellerime

563 73 21
                                    

Çığırmanın kaynağına indiğimizde ise kim olduğunu tabiki çözdük! Asel, "Bu içki neden buzsuz getiriliyor? Siz çalışansanız işinizi doğru dürüst yapın!" Onun bu dediklerine başını eğen çalışanları görünce dayanamayıp konuştum.

"Asel! Sen hangi hakla burada çalışanlara bağırabilirsin? Sen de bir çalışansın bunu unutma. Sinirin neye ise git oradan çıkar. Çalışanların servisi gayet hızlı ve güzel. Şu haline baksana. Üflesem uçacaksın . Madem dokunuyor niye içiyorsun bu kadar?" Kendini Araf'ın kollarına bırakan Asel'e göz devirip çalışanlara döndüm.

"Ben arkadaş adına çok özür dilerim. Çaktırmayın, hayranınızım valla böyle dengesizlerle uğraşıyorsunuz."

Her kafadan gülme sesi gelince içlerinden bir sesi güçlükle ayırt edebildim. Araf'ı. "Valla ne yalan söyleyeyim, bizim kafede bu dengesizle her saniyemizi geçirmemiz gerekiyor. Siz yine iyi tarafına denk geldiniz. Ben yatağıma kustuğunu bile hatırlıyorum." Dedi Araf güleç bir tavırla. Herkes gülmeye devam etti.

Aralarında bir ilişki olduğu açıktı. Ama tabi sorgulamak kimseye düşmezdi. Gülerek konser alanına geri döndüm.

***

Elleri ellerime çalmaya başladığında herkes birbirini dansa kaldırmaya başladı. O sırada bu şarkıyla gözlerim doldu. Kaan da bu şarkıyı çok severdi. Ama ben artık ondan resmen tiksiniyordum. Asel Araf'ın ellerini kendine doğru çekerek zorla dansa kaldırdı. Gerçekten oldukça sarhoştu. Sağa sola savruluyor, sürekli kıkırdıyor ve gerçekten sinir bozucu gözüküyordu.

Araf'tan;
Asel'in ısrarcı bakışlarının ardından mecburen dansa kalktım. Gözlerim hep şu yeni kızdaydı. Ahenk'teydi işte. Bilmiyordum ama büyük sorunlar yaşadığı belliydi. Erkeklerin ona yaklaşmasını istemiyor, göz temasına bile sık sık girmiyordu.

Ahenk'in Merve'ye anlattığı kadarıyla benim bölümüm olan hukuk bölümünü bu bizim kahveciye gelen adam için bırakmıştı. Büyük travmalar bırakmış olmalı ki kız yakınında nefes alan birinden bile korkuyordu.

'Allah'ım, ateşlere yürüyorum!' sözlerinin inlemesiyle hayır, olmaz dedim kendi kendime.

Asel gelip "Bana da bıraktın umarım" deyip ağzıma diktiğim içki şişesinden içince gözlerimi devirip yeni bir tane açıp ondan içmeye başladım.

Asel'i sevmiyordum elbette ama onu kırmak da istemiyordum. Onunla hiçbir zaman bir ilişki yaşamamıştık. Evet o beni sevdiğini söylerdi, hatta fazlasıyla hissettiriyordu ama ben onu sadece arkadaş olarak görüyordum.

Yanımıza doğru yaklaşan Merve'yle Ahenk'in gelmesiyle hemen oturuşumu düzeltip biraz kenara çekildim. Ahenk Merve'nin yanına, en kıyıya oturmuştu.

O anda telefonu çaldı, zil sesini keman ile çalınan fikrimin ince gülü yapmıştı. "Annem sen merak etme. Bir iki saate geleceğim. Tamam ben de seni çok seviyorum hadi öptüm." Deyip kapattı telefonu.

Gece dahi olsa gözlerini ortaya çıkaran o hafif ama güzel makyajı görüyordum.

"Araf bişey sorabilir miyim?" Diyen Ahenk'e şaşkınlıkla baktım.

"Tabi ki." Dedim gülümseyerek. Kesinlikle gülümsemek benim yapımda vardı ve herkese sık sık gülümserdim(!)

"Bu cezalandırma olaylarını nereden biliyorsun? Yani sadece bir ilgi mi yoksa daha fazlası mı merak ettim de."

Düşünürcesine sorduğu soruyu bir çırpıda cevapladım. "Yani Boğaziçinde hukuk son sınıf olduğumu hesaba katarsak sadece bir ilgi değil sanırım ama ?"

Açılan gözleriyle şuan tam da bir japon balığını benziyordu. Ona kıkırdayarak karşılık verdim. "Bilmiyordum ben ya. Biraz aptalca soru oldu sanki ama neyse işte teşekkürler." Kafamı iki yana sallayıp gülümsedim.

"Aptalca falan değildi. Merak ettiğin şeyleri sormak en doğal hakkın. Ve sanırım sınavlara hazırlanıyormuşsun. Eğer anlamadığın bir soru olursa çekinmeden sorabilirsin." Hafifçe tebessüm etti.

"Teşekkür ederim." Rica edip açılmayan biralardan birini Merve'ye uzattım "Seversiin!" Dedim hınzırlıkla o da uzunca güldü.
"Beni tanıyorsunuz Araf Bey."

Ahenk'ten;
Burada ne oluyordu? Anlayamasam da takmadan kafamı çevirdim. Bana doğru uzanan elle geri sıçradım.

"Sen içiyor musun Ahenk?" Sert bir şekilde baktım (kesinlikle çok korkunçtum!).

"Araf o uzattığın şeyin ne tür bir zehir olduğunu biliyor olmalısın. Kusura bakmayın size eşlik edebileceğim daha güzel şeyler olacaktır. Ama şuanlık almayayım."

Asel'in kahkahasıyla ona döndüm. "Ahenk hanım açıklamaya gerek yok. Siz bir korkaksınız! Ağzınızdan sarhoşken bişey kaçar diye mi korkuyorsunuz yoksa?"

Dediğine anlam veremiyordum. Neyden korkacaktım ki?

"Neyi kastettiğini anlamıyorum Asel. Kafan yerinde bile değil. Ne dediğini bilmiyorsun. Ayrıca içip içmemek benim kararım. Senin gibi istenmediğimi hissetmeyeyim diye mi içeyim anlamadım?" Kurduğum cümle onun bu haline fazla ağır gelmiş olmalı ki suratıma boş boş baktı.

O gece Merve de beni yalnız bırakmamak için az içmiş, sarhoş olmamıştı.

Araf'a şaşırıyordum. O kadar içmesine rağmen hâlâ tek bir odak kayması yoktu gözlerinde. Doğrudan istediği yere ulaşıyordu yeşilleri.

Konser bittiğinde herkes servise binmişti ve biz Merve'yle gecenin özetini çıkarmıştık. Biz de birer Sherlock Holmes ve John Watson olabilirdik! Durum değerlendirmelerimiz gayet yerinde ve komiklerdi.

Aralarından en iyisi sanırım şu olmuştu, "Asel'in kendini yaz dizisinde sanması dışında hiçbir problem yok abi, Allah'tan topuğu kırılıp Araf'ın onu taşıması falan gerekmedi." Uzunca sırıttık.

Servisten indim, eve doğru yürümeye başladım. Rüzgar bedenimi iyiden iyiye üşütüyor, uçuşan tozlar gözlerimi kanatırcasına acıtıyordu. Fırtına çıkacaktı belliki, olup olabildiğince sertti hava. Eve girdim ve derin bir oh çektim. Bu sert havalarda evde olamayanlar da vardı, onlar için gerçekten üzülüyordum.

Salona doğru yürüdüm ve annemi görmemle ona selam verdim, "annem merhaba n'apıyorsun?" Gülümsedi. "Sana yelek örüyorum güzelliğim." Dedi beni yanağımdan doyasıya öperken. Ben de ona kocaman sarıldım.

"Ben ders çalışmak için odama gidiyorum kraliçem, birşey olursa çağırırsın tamam mı?" Dedim onun emek kokan ellerini minnetle öperken. O da kafasını aşağı yukarı salladı ve hatrı sayılır bir şekilde beni yanağımdan öptü.

Ders çalışmak için odama girdim ve iki üç saat durmaksızın ders çalıştım. Bu sınav benim için herşeyden çok önemliydi. Hayalim olan avukatlığı kazanacak ve mükemmel bir avukat olacaktım! Annemin söylediğine göre babam da işinde çok başarılı bir avukatmış zamanında. Ben onun simasını bile silik bir şekilde hatırlıyordum oysa. Onun hakkında hiçbir şey bilmemek öylesine berbat bir histi ki, kendimden utanmama sebep oluyordu çoğu zaman. Ama biliyordum ki onun bizi terketmesinin sebebi annem veya ben değildim. Onun daha güzelini, daha iyisini istemesiydi.

Ah baba, çıkıp gelsen habersiz, uzun uzun anlatsan bize gitme sebeplerini.. vardı desen yahu, vardı bir sebebim. Ama benimki de hayal işte, ne sen gelirsin ne de gitmenin sebebini açıklayabilirsin. Sahi, hiç mi sevmedin bizi? Ama biliyor musun bu saatten sonra gelme, istemem. Ben herşeyimi sensiz yaşamış, öğrenmişken sen şimdi çıkıp gelsen ne fayda?

Yatağıma uzandım ve tüm bu düşüncelerden arınmak ister gibi gözlerimi sımsıkı kapattım. Annem bana verilmiş en değerli hediyeyken ben Allah'tan daha ne isteyebilirdim ki?

Cehennemden kaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin