10. Bölüm "imkansızım"

277 49 19
                                    

Elimi geri çekmemiştim. Dokunuşu acıtmamıştı içimi, ruhumu. Aksine huzurluydu. Uzun zamandır hissetmediğim kadar huzurlu.

"Ahenk ben çok, gerçekten çok özür dilerim yani biliyorsun ben-" sözünü hızla kestim. "Bana diyorsun ya herşeye teşekkür etme diye, rica ediyorum sen de her yaptığına özür dileme. Tamam mı?" Güldü. Gözlerimin içine bakıp güldü. Sahi hissettiğim neydi? Nasıl dorukta yaşanan bir histi böyle?

"Ahenk, güzelim. Heey!" Gözlerimi açtığımda ağzımdan bir 'hah' nidası çıktı.

Ahenk sen iflah olmaz bir havyansın.

"Ay, yani efendim?" Gülümsedi.

"Sen bu kadar doğalken bile niye bu kadar tatlısın?" Kızarmıştım. Hoş geldin domates.

"Şey, yani teşekkür- ay etmeyecektim." Kahkaha attı.

"Utanırken de çok güzelsin nasıl oluyor ya?" Utanıp tebessüm ettim.

"Dalga geçmesene Araf! Of ya."

Allah'ım ben niye bu kadar salağım?

"Ahenk daha fazla güldürme de beni hadi kalk. Geldik."

Kapımı açıp elini uzattı. Teşekkür edip yavaşça elimi uzattım.

Araf'ı belki o kadar iyi tanımıyordum ama gerçekten iyi biri olduğu tüm yaptıklarından belli oluyordu. Ve en önemlisi o gerçekten iyi bir arkadaştı.

"Ne yiyorsun bakalım?" Düşünürcesine mırıltılar çıkarttım.

"Hmm. Balık?" Dudağını büzdü.

"Ama ben balık sevmem ki ya. Et yesek?" Dedi.

"Tamam olur bana hiç farketmez. Yeterki yemek olsun, hiç bitmesin. Hep yiyelim." Güldü.

"Gören de sanacak şişko bişeysin kızım! Yiyorsun yiyorsun kilo almıyorsun resmen. Allah'tan bana çekmişsin de kıskanmıyorum." Kahkaha attım.

Çok tatlı bir uyuzsunuz Araf bey!

"Ee Ahenk hanım, sınavınıza 2 hafta kaldı çalışmalar nasıl gidiyor?" Sıkkın bir nefes verdim.

"Bilmiyorum. Sınava girdiğim ilk yıl ki kadar hayat dolu ve umutlu değilim. Kendimden o kadar iyi bir performans da beklemiyorum. Bazı konuları hatırlamam fazla zaman aldı. Ne düşünmeliyim? Üzülmeli miyim? Umutlu mu olmalıyım? Cidden artık bilemiyorum." Gözlerini gözlerime mahkûm edercesine kafasını benimkine yaklaştırdı.

"Ben sana bu düşündüklerimi nefesim yettiğince söyleyeceğim Ahenk! Bak ben sana güveniyorum tamam mı? Sen çok akıllı bir kızsın. Kendine güvenirsen herşeyi yapabilirsin."

Şimdi şunda hemfikir miyiz? Bu çocuk bana umudu, sevgiyi en güzel, en naif şekilde veriyor.

"Tamam anladım. Ben kendime güvenirsem herşeyi yapabilirim!" Dedim gaza gelerek.

"Heh şöyle ya! Sen böyle öz güvenli olunca seninle daha da çok gurur duyuyorum." Gülümsedi, Gülümsedim.

Benimle gerçekten gurur duyuyordu. Gözlerinde alayın esamesi bile yoktu. Ve bu beni içten içe duygulandırıyordu.

Beni gerçekten seviyordu. Çoğu kişinin aksine.

"Şerefe?" Gözlerimi devirdim.

"Ya içmediğimi biliyorsun. Gözüme sokmasana şunu." Bardağı yavaşca masaya koydu.

"Tamam, sen içmiyorsan bende içmiyorum." Güldüm.

"Fikrimi önemsemen benim için önemli. Kararıma saygı duyduğun için sağol." Dedim.

"Lafı bile olmaz güzelim." Güzelim? Bu kelimeyi son zamanlarda çok söylüyordu bana. Nedense bu kelimesi bana iyi hissettiriyordu.

"Araf bugün ki olay için tekrar özür dilerim yani ben bunu hiçbir zaman ne kendime ne de başkasına itiraf edemedim ama gerçekten o günden sonra içimde birşeyler yandı, kül oldu sanki. Bir daha sevemeyecekmişim gibi. Bilmiyorum belki içinden bana yabani, yobaz bile demişsindir. Ama ben gerçekten korkuyorum. Kendime kızıyorum ama değişemiyorum da. Düşüncelerimde sıkışıp kalıyorum çoğu zaman. Gözlerim dalıyor. Hissizliğe bürünüyor kalbim."

Saçlarıma uzandığında elleri irkilip geri çekildim. Hareketimle ellerini kendine doğru çekti.

"Seni anlamakta gram zorlanmıyorum Ahenk. Bunlar kolay şeyler değil. Kolay kolay atlatılabilecek şeyler hiç değil. Seni asla yargılamıyorum, çünkü böyle bir hakka sahip değilim, Kimse değil. Sen de kendini suçlama artık. Kendine de bize de biraz zaman ver güzelim." Güldüm.

Gecenin karlı havası artık üşütmüyor, onun sözleri içimi ısıtmaya yetiyordu.

"Okula başlayınca nasıl olacak? Yani işi bırakacak mısın?" İtiraf etmeliyim ki bırakmayı düşünüyordum çünkü kariyerime odaklanmalıydım.

Ama artık kariyerimle beraber onlara da odaklanmak istiyordum, arkadaşlarıma.

"İşi bırakmayacağım, yine part time devam edeceğim yani en azından şuan öyle düşünüyorum." Gülümsedi.

"İşte bu güzel bir haber. Bu demek oluyor ki senin o sorularından daha çok göreceğiz.." Dediğinde güldüm.

"Yaa duymak istemiyor musun ki?" Dedim sessizce.

"Ahenk ciddi olamazsın... istemesem sormana izin vermem ya."

"Doğru söylüyorsunuz prens bey hazretleri." Gözü kadehime kaydı.

"Prens mrens? Kadeh de dolu duruyor n'aptın şişeyi mi kafana diktin alttan alttan?" Uzun bir kahkaha attım. Ve bunu ciddi bir şekilde söylediğini gördükten sonra da katlanarak devam etti kahkahalarım.

"Yahu kızım ne güldün ya bişey mi dedim?" Tebessüm ettim.

"Anlamayınca daha tatlısın." Ney? What dedin gülüm? Ahenk senin dilinin ayarı yok mu?

"Teşekkür ederim." Utanmıştı. Ama bir sorunumuz vardı! Ben ondan daha çok utanıyordum.

"Kalkalım mı? Kar bastırıyor, yollar buzlanmasın." Kafamla onaylayıp masadan kalktım.

Yol boyunca çalan şarkının sesinden başka ses çıkmamıştı. Hayatımın en güzel günlerinden biri burada böylece bitiyordu...

"Yarın işte görüşürüz мое невозможное."

Ne dediğini anlamamıştım ama kötü birşey söylemeyeceğine emindim. "Sondaki söylediğin şey neydi?" Gülümsedi, günahı olan masum bir çocuk gibi gülümsedi.

"Bunu zamanı geldiğinde söyleyeceğim güzellik. Şimdi İyi geceler." Merakım aklımda bir yerde durup içimi kemirse de

"peki, iyi geceler." Dedim.

Yarın işte bunu kesinlikle soracaktım.

Araf'tan;

"Yarın işte görüşürüz мое невозможное" dediğim kelimeyi anlamadığını biliyordum ama şuan için böylesi daha iyiydi. Çünkü o imkansızım olduğunu bilmemeliydi.

Cehennemden kaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin